Patriyarka, devlet politikaları ve hukuktan ibaret değil. bunlardan çok daha fazla, toplumsal kurallarla şekilleniyor. Örtü de dahil olmak üzere kadın giyiminin politikleşmekten uzaklaştırılması bence ilk hedef. Kaldı ki, kadınların sadece toplum içinde makbul sayılmak için değil, iktidara yakın görünmenin avantajlarından yararlanmak için de örtündüğü bir dönemdeyiz
diyanet yine hayâ kartını çekmiş.
aslında bu kavram, kılık kıyafetle sınırlı değil, genel anlamda yanlış davranışlardan utanma manasında kullanılıyor; sizin aklınıza gelen benim de geldi, hırsızlıktır, sahte diplomadır falan da aslında hayâ dışı işler ama diyanet metninde yoklar.
yaz aylarında kadınlar ve erkekler daha açık giyiniyor, malum. erkekler, kendilerini müslüman sayan erkekler, bir yerde otururken önlerinden, ne bileyim şort ve crop giymiş bir kadın geçtiğinde kayıtsız kalamıyor. “bunların yüzünden abdestimiz bozuluyor” diye geçiriyor içinden mesela. biliyorum, takva sahibi erkek bakmaz ama bu tartışmada erkekleri haksız çıkartacak bilgilere yer yok. ya da, “bunların babası, abisi nasıl izin veriyor böyle gezmelerine” diyor.
dövme konusuna da girilmiş fakat yüzde 99’u müslüman sayılan toplumumuzdaki dövmeli insanların çokluğu ortada. dövmenin, derinin üstünde olmayıp alt katmanlarda yer aldığı için kalp pilinden farksız olmadığı ve bu sebeple abdesti bozmadığı yönündeki yaklaşımlar daha fazla rağbet görüyor sanki.
kadınlara söz geçirilememesi meselesi aslında çok daha geniş bir erkek kesimini ilgilendiriyor. erkekler, inançlarından bağımsız olarak, flörtlerine dahi sokakta ne giyecekleri konusunda talimat verme hakkını görüyorlar kendilerinde.
diyanete dönersek, erkeklerdeki bu “hassasiyeti” derleyip toparlamış dile getirmiş. açıkçası bunu yeni bir düzenlemenin habercisi olduğunu düşünmüyorum. bundan ziyade bir konsolidasyon aracı gibi göründü bana. ama bu vesileyle bazı şeyleri tekrar konuşmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
allah’a inanıp kendisini herhangi bir dine ait hissetmeyenler var. allah’a inanıp ve kendisini bir dine ait hissedip o dinin bütün emirlerine uyma zorunluluğu hissetmeyenler var. laiklik sadece devlet işleriyle din işlerinin ayrılması anlamına gelmiyor. aynı zamanda, inancın bireysel bir tercih olabilmesini güvence altına alıyor. bu sadece devletin vatandaşların ibadetini zora dayanarak belirlemesi değil, aynı zamanda bu konuda herhangi bir toplumsal ayrımcılığın da söz konusu olmaması anlamına geliyor; inançlarımız ve inançlarımızı yaşama biçimimizin bireysel tercihler olabilmesini sağlıyor.
bunları konuşurken “suç”la “günah”ı ayırmak gerek. suçların çoğu günah aynı zamanda ama hukuk önünde hesabının verilmesi gerekiyor. ama günahın hesabı ahirete kalıyor yani diyanetlik bir durum yok demek yanlış olmaz.
bunların entelektüel tartışmalar olduğunun, geniş yığınların çok daha farklı saiklerle inandığının ve ibadet ettiğinin farkındayım. hatta çok yaygın olan bazı hurafelerin bildiğimiz hiçbir dinde yer almadığını da biliyorum. istanbul’da, nam salmış birkaç kiliseye üç salı, yedi perşembe gidip mum yakmak gibi ritüellerle dileklerinin gerçekleşeceğini düşünen binlerce müslüman var, o günlerde o kiliselerde dua edip mum yakan örtülü kadınlar da görüyorsunuz. laiklik onların bunu yapmaktan devlet zoruyla alıkonmaması ve toplum tarafından kınanmamasını gerektiriyor.
daha önce de yazdığım bir şeyi tekrar edeyim. hangi merciden gelmiş olursa olsun, herhangi bir emre itaat özgürlük olarak tanımlanamaz. ama başını örtmek haktır. örtülü kadınlar kamuda her şekilde yer alabilmelidir, tabii ki. onları kamudan dışlamak, aile dışında hayat, boşanma, şiddetle baş etme gibi özgürleşme adımları için ihtiyaç duydukları -eğitim, ücret gibi- donanımlara ulaşmalarını da engelliyor.
şunu da söylemek gerek. kadınların sadece dine dayanan sebeplerle “örtünmediğini” birçoğumuzun giyimini erkek şiddetinden korunma saikiyle düzenlediğini biliyoruz. git gide azalsa da, kendisini şişman bulduğu için daha “kapalı” giyinenler de var.
aynı şekilde, erkeklerin ceket giydiği -düğünler, tv programları gibi- ortamlarda kadınların en azından kolsuz kıyafetler giymesinin sebebi özgürlükten ziyade şıklığa dair dayatmalar değil mi?
patriyarka, devlet politikaları ve hukuktan ibaret değil. bunlardan çok daha fazla, toplumsal kurallarla şekilleniyor. örtü de dahil olmak üzere kadın giyiminin politikleşmekten uzaklaştırılması bence ilk hedef. kaldı ki, kadınların sadece toplum içinde makbul sayılmak için değil, iktidara yakın görünmenin avantajlarından yararlanmak için de örtündüğü bir dönemdeyiz.
başörtüsü kişisel bir tercih. sadece inandıkları için, zaman zaman baskı ve dışlanmayı da göze alarak başını örten kadınlar olduğunu biliyoruz. aynı şekilde ailelerine, çevrelerine meydan okuyarak başlarını açan kadınlar var.
erkek giyiminin nadiren damgalanmaya sebep olduğunu da hatırlayarak kadınların ne giyeceklerine kendilerinin karar vermesi politik bir olgu ve feminizmin konusu. ama bunun kolektif bir mücadeleyi gerektirdiğini düşünüyorum. bazı sanatçılar eserleriyle toplumda hızlı bir değişime yol açabiliyorlar ama yine de genel olarak politik mücadele kolektif bir iş olduğunda etkili olabiliyor, zaten demokratik olan da bu.
başlarını örtmek zorunda bırakılan iranlı kadınlar -bazen de sosyal medyada- toplu baş açma eylemleri yapıyor. çünkü politik bir dayatmayla karşı karşıyalar ve kolektif hareket etmeleri tepkilerini de politikleştiriyor. ve en önemlisi, başlarını açmaları sembolik değil, öyle yaşamak istiyorlar.
türkiye’de başörtüsü yasağını protesto etmek için örtülü fotoğraf çektiren kadınlar oldu. bunun etkisizliği çok açık. ancak bence daha önemli olan şu; hepimizin bildiği gibi kadınların kıyafeti ve özellikle başörtüsü politik bir araç haline getirildi oysa bunun bireysel bir tercihten ibaret olması gerek. eğer başınızı örtmeyi ya da açmayı tercih etmiyorsanız, protesto için tercihinizin dışına çıkmak da başörtüsüne politik bir araç olarak başvurmak anlamına geliyor. o yüzden, berrin sönmez’in zor kararına saygı duymakla birlikte işlevsiz olduğunu düşünüyor ama bu tartışmaya yol açtığı için de teşekkür ediyorum.
Kaynak: Kadın İşçi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.