Hak mücadeleleri en genelden en yerel bağlantısıyla örgütlenebilir bir mücadele olarak hâlâ canlı bir tarihin içinde. İçinde bulunduğumuz politik faaliyetin daha fazla halk eylemi ve buna uygun araçlar üretmesini hedeflemeliyiz. Unutmayalım, mahallelerde hayatını sürdüren yoksul halkın hayat kavgası hep diri ve bu kavganın pusulası hep doğru yolu gösterecek
Derin bir nefes alalım ve yüksek sesle söyleyelim: Doğru yoldayız. Yazdık, tartıştık, okuduk, toplantı yaptık ve bazen şöyle dedik; sorunlarımızı aşmak için taktiklerimiz işe yaramıyor, kitapların altı çizili sayfaları aklımızı çalıştırmaya yetmiyor. Ama unuttuğumuz çok önemli bir şey var ki o da şu: Bu topraklarda kavga her zaman yaşıyor. Yani “ben olmayınca bu güller bu serviler yok” fikri çoktan tozlu raflarda. Biz olsak da olmasak da yoksullar kendi iktidarını kurana dek kavga sürecek. İşte tam da bu nedenle çekinmeden söyleyelim; halka, kavgaya olan inancımız diri, biz doğru yoldayız.
Ümraniye Topağacı Mahallesi’nde yaklaşık yirmi gün önce kentsel dönüşüm adı altında başlayan hukuksuz yıkım ile bir sürecin içine girdik. İlk önce şunu söylemek gerekir ki memleketteki rant-talan-yağma politikaları günden güne katmerleniyor. Daha açık ifade etmek gerekirse iktidarın rant politikaları karşısında Ankara’nın Dikmen Vadisi’nde unutulmaz bir barınma hakkı direnişine tanık olduğumuz yıllardan bugüne bakınca şunu söyleyebiliyoruz; “Melih Gökçek bile halka bu kadarını yapmadı”. AKP’nin neoliberal konut politikası halkın sağlıklı, güvenli evlerde yaşaması için değildi, bunu zaten biliyorduk. Ama giderek saldırganlaşan rant politikaları artık apaçık sermayeye kaynak aktarma aracı olarak karşımıza çıkıyor ve bu kapalı kapılar ardında da yapılmıyor. Her bir mahallede adım adım örülen bir durum var. Yoksul bir mahalle önce rezerv alan ilan ediliyor. Sonra bir sosyal konut projesi reklamı adı altında bir odalı sağlıksız konutlar inşa ederek yoksula ait olan yerler tekrardan on yıllarca borçlandırılıp geri satılıyor. Tabii bunu kabul etmeyen yurttaşla da başta kendisi uğraşmıyor. 30-40 yıllık komşusunu ona düşman ediyor. O da olmazsa elektrik, su, doğalgaz gibi temel haklardan mahrum bırakıyor. Ardından tehditler, ardından polis saldırıları derken bir yoksul mahalle çoluğuyla çocuğuyla, ağacıyla, toprağıyla talan edilmeye başlanıyor. Bu senaryo maalesef yaygın bir biçimde ve belki de daha kötüleriyle karşımıza çıkacak. Lafı dolandırmadan söyleyelim; bu ülkede yoksul mahalleler, AKP’nin evsizleştirme saldırıları altında. Henüz kapısına dayanmadıkları mahalleler de buna dahil.
Kapısına dayanan kepçelerin ve elektrik, su, doğalgaz kesintilerinin ardından harekete geçme kararı alan Topağacı halkı ile ilk eylem çağrısında buluştuk. Eylem çağrısı dediğime bakmayın. Elleri yüreklerinde, evlerine sıkı sıkıya tutunan ve kameralara anlatacakları olan insanlar sesleri duyulsun diye bir araya geldiler. Yüzlerce polis mahalleyi sarınca mahallenin Sadık abisi şaşkın, etrafa bakarken şöyle bir soru yöneltti: “Polis yürüyüş yapacak mısınız dedi, ben anlamadım mahallede yürümeyelim mi?”, ardından eylem başladı. Topağacı’nın eylem çağrısını gören pek çok kurum dayanışma amacıyla mahallede bir araya geldikçe sesimiz duyuluyor sevinci yayılmaya başladı. Sadık abi önde, mahalleli arkada, devrimciler onların arkasında derken mahalleden yine bir ses “Sadık abi nereden buldun bu kadar insanı?”. Sadık abi de bilmiyor ki nereden buldu bu kadar insanı. Eylem boyunca ilk günden bu yana yaşananlar anlatılırken tüm mahallenin en güçlü ve ortak biçimde söylediği bir şey vardı o da şu; “Bizim gidecek başka bir yerimiz yok”. İstanbul’da kira bedellerini, taşınma masraflarını, hayat pahalılığını düşününce henüz yaşadıklarının şoku içinde olan halk aslında çoktan vermişti kararını. Eylemde konuşmalar yapıldı, kadınlar söz aldı ve dayanışma gösterip gelenler elektriği, suyu olmayan evlerde misafir edildi. Şimdi burada yazının başlangıç noktasına dönecek olursak Topağacı halkı eylem günü, mahallesinden vazgeçmeme kararını verirken Sadık’ın da nereden bulduğunu bilmediği insanlara mücadele çağrısında bulundu.
Topağacı halkının belirlemiş olduğu başlangıç noktasından adımlar atmaya başladık. İlk elden halk toplantıları yaparak mahallede Topağacı halkının taleplerini oluşturduk. Bu talepleri yalnızca konut sahibi olmak üzerine değil aynı zamanda mahalledeki tüm bir yaşamı esas alan kapsayıcılıkta olacak şekilde oluşturduk. Saatlerce süren toplantılar sonucunda kamuoyunda Topağacı halkı ne istiyor sorusunun cevabı olacak nitelikte 10 maddelik bir talepler dizisi artık hazırdı. Mahallenin her yerinden herkesin katılabileceği bir biçimde yaşanan durumun muhattabı olan Ümraniye Belediyesi önünde eylem gerçekleştirdik. Evlerinin kapısının önüne dahi güneş çekilince çıkan kadınlar, öğlen güneşi altında “Barınma hakkımız engellenemez” dövizleriyle eylemdeydi. Hemen ardından barınma hakkı mücadelesinde sokağı tutmak kadar önemli olan hukuki mücadelenin sürdürülmesi üzerine, halkın avukatlarının katıldığı bir halk toplantısı daha gerçekleştirdik. Bu toplantıda hem mahallenin sokaklarında hem de adliyenin koridorlarında ısrarlı ve topyekün bir mücadelenin sürebilmesi için bir mahalle heyeti oluşturduk. Mahallenin hali hazırda acil olan ve çözülmeyen sorunlarını gündem etmek üzere sorumluluklar almak, bölüştürmek ve komşumuzun kapısını çalmayı kendine görev bilecek bir planla yola koyulduk. Tüm bunlar sert bir saldırı altında hala yaşayan bir mahallede oldu, olmaya devam ediyor. İşimizi zorlaştırmadan, tüm sadeliğiyle bir kez daha ifade edelim. Bulunduğumuz her yerde mahallenin iktidarla olan temel çelişkisi etrafında hareket yaratmalıyız. Genel politik etkimizi, birikimimizi Halkeviyle, mahalle derneğiyle, kooperatifle, mahalle büroları, heyetleriyle veya bazen bir sendika binası ile kısacası ne oluyorsa ne olmalıysa onunla göstermeliyiz. Hak mücadeleleri en genelden en yerel bağlantısıyla örgütlenebilir bir mücadele olarak hâlâ canlı bir tarihin içinde. İçinde bulunduğumuz politik faaliyetin daha fazla halk eylemi ve buna uygun araçlar üretmesini hedeflemeliyiz. Unutmayalım, mahallelerde hayatını sürdüren yoksul halkın hayat kavgası hep diri ve bu kavganın pusulası hep doğru yolu gösterecek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.