Anlaşıldığı kadarıyla bürokratların, memurların ve siyasetçilerin de yer aldığı bir suç ağı resmî veriler ve bilgiler üzerinde tahrifat yaparak çıkar ve para amaçlı organize suç öbekleri oluşturmuş durumda
Türkiye kamuoyu birkaç haftadır sahte diplomalarla başlayan büyük bir sahtecilik zincirini konuşuyor. Gazeteciler tek tek olaylar ve iddianameler üzerinden devletin en kritik kurumlarından başlayarak her kademesine yayılmış dolandırıcılık ve evrakta sahtecilik suçlarını ekranlara taşıyor. Anlaşıldığı kadarıyla bürokratların, memurların ve siyasetçilerin de yer aldığı bir suç ağı resmî veriler ve bilgiler üzerinde tahrifat yaparak çıkar ve para amaçlı organize suç öbekleri oluşturmuş durumda. Ne var ki, siber güvenlik açığı sorunu yeni değil.
Hatırlanacağı üzere dijital ortamda saklanan kişisel verilerin çalınarak parayla satılması pandemi döneminde de gündeme gelmiş, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu 85 milyon kişinin kimlik verilerinin çalınıp çalınmadığı sorusunu yanıtlarken, “Bu pandemi sürecindeki hatırlarsınız, sağlık sisteminden bir sızıntıdır. Onun haricinde yok” demişti. Ancak kişisel verilerin (TC kimlik, isim, iletişim, ikametgâh, vd.) çeşitli internet sitelerinde parayla satıldığı ortaya çıkmıştı.
Dijital veri ve bilgilerin çalınması, sızdırılması ya da satılması basit bir güvenlik açığı ya da yazılım meselesi değil, kronik hale gelmiş yapısal bir sorun. Sahte diploma olayında görüldüğü üzere elektronik imzaların kopyalanması, kişisel ve kurumsal verilere dışarıdan bu ölçüde erişim ve resmî belgelerde tahrifat kolaylığı suçun ve suç ağının büyüklüğünü, dijital devlet projelerindeki yapısal sorunları gözler önüne seriyor.
Sahtecilik suçları münferit olarak işlenmesinin yanı sıra örgütlü suçlar başta olmak üzere birçok suç türünün işlenmesine zemin hazırlayan öncül bir suç olarak değerlendirilir. Adalet Bakanlığı bünyesindeki Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlüğünün her yıl yayımladığı adalet istatistikleri incelendiğinde, sahtekârlık suçlarındaki ve sanıklarındaki artışın kritik seviyelere ulaştığı görülüyor.
Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) 197 ile 212. maddeler arasında düzenlenen “Kamu Güvenine Karşı Suçlar” başlığı, parada sahtecilik, kıymetli damgada sahtecilik, mühürde sahtecilik, mühür bozma, resmî belgede sahtecilik, resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma, özel belgede sahtecilik, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçlarını kapsar.
Ceza mahkemelerindeki suç türlerine göre açılan dosya endekslerinde “sahtecilik” suçları 2021’den 2022’ye yüzde 6, 2023’ten 2024’e yüzde 12 artmış durumdadır.
2024 yılında TCK uyarınca ceza mahkemelerinde kovuşturma evresinde “Kamu Güvenine Karşı Suçlar”da karara bağlanan dosya, sanık ve suç sayılarına baktığımızda tablo şöyle:
2024 yılında “Kamu Güvenine Karşı Suçlar”da toplam 52 bin 631 dosyada 65 bin 172 sanık yargılanırken, 18 bin 598 sanığa mahkûmiyet kararı verildi.
2023 yılı verilerine baktığımızda ise rakamlar şöyle:
2023’te “Kamu güvenine karşı suçlar”da toplam 53 bin 533 dosyada 65 bin 447 sanık yargılanırken, 18 bin 635 sanığa mahkûmiyet kararı verildi.
Sadece son iki yılda 106 bin 164 sahtecilik suç dosyasında 130 bin 619 sanık yargılanırken, 37 bin 233 sanığa mahkûmiyet kararı verildi.
2022 yılı ve öncesindeki raporlarda sahtecilik kendi içinde alt başlıklara ayrılmadığı için detaylı bilgiye ulaşmak zor.
Emniyet Genel Müdürlüğünün “Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele 2021 Raporu”na göre 2021 yılında belgede sahtecilik suçlarına yönelik 10’u planlı olmak üzere toplam 1.735 operasyon gerçekleştirilirken, belgede sahtecilik suçuyla mücadele çalışmaları kapsamında sahte belge basımı amacıyla kullanılan dört matbaa deşifre edildi.
Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Kurumunun istatistiklerine göre 31 Aralık 2024 tarihi itibarıyla ceza infaz kurumlarında 18 bin 434 hükümlü bulunurken, bir önceki yıl son itibarıyla hükümlü sayısı 14 bin 971 idi.
Bunlar sadece yargıya intikal eden resmi veriler olup, üstü örtülen veya yakalanamayan pek çok suç vardır. Diploma skandalında olduğu üzere isimler sızdırılmasaydı yıllara yayılmış sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarının ne kadar kökleştiği ve yayıldığı anlaşılmayacaktı.
Resmî belgelerle, elektronik imzalarla, sahte damgalarla yapılan usulsüzlükler, yolsuzluklar ve sahtecilikler sıradan adi suçlar olmanın ötesinde, iktidar partisi mensuplarına ya da onlara yakın siyasi ve ekonomik güç odaklarına kariyer, unvan, makam sağlayarak imtiyazlarla ve kayırmalarla sınıfsal eşitsizliği derinleştiren, toplumsal adalet duygusunu örseleyen bir suç türüdür.
Kamu kurumlarına sızarak sahte e-imzayla diploma, sürücü belgesi düzenleyen suç örgütlerine ilişkin iddiaların YSK’ye kadar uzanması gençlerin geleceğinin çalınması anlamına geliyor. Petrokimya sektöründe çalışan bir kadın işçi Evrensel’e verdiği görüşte çocuğunun sınava girdiğini ama puanı yüksek gelmediği için endişeli olduklarını, çocuğunun yokluk çekmemesi için bir an önce hayata atılmasını istediğini söylemiş ve şunu eklemişti: “Şimdi çocuğum biraz para biriktirmek için fabrikada işe başladı.”
Emekçilerin çocuklarının yoksulluk ve geçim sıkıntısıyla mücadele ederken alın teriyle ve özveriyle hayat kurmaya çalıştığı koşullarda bu tip sahtecilik suçları bir hukuk sorunu olmanın ötesinde bu çocukların hayallerinin ve geleceklerinin çalınmasına denk düşmektedir.
Aitor Jiménez ve J.C. Oleson, “The Crimes of Digital Capitalism” başlıklı yazılarında veri suçlarının hızla kurumsal bir organize suç biçimine dönüştüğünü, bu anlamda bir tür devlet-şirket suçuna tekabül ettiklerini öne sürüyor. Yazarlara göre veri suçları tek bir suç faaliyetine karşılık gelmez; kurumsal hâkimiyet veya veri gücü elde etmeyi amaçlayan, yetki veya gizlilik yasalarının ihlali de dahil çok sayıda suçtan oluşan bir kurumsal suç biçimidir. Öte yandan veri suçları “siber suç” da değildir. Bu kurumsal suç işleme davranışı, ağın içinde ve dışında gerçekleşir; ağ, her halükârda maddi gerçeklikten ayrı bir dijital alan değil, onun dijitalleştirilmiş bir uzantısıdır. Jiménez ve Oleson’a göre veri suçları büyük toplumsal zarara neden olan ciddi suçlardır. Günümüzün Batılılaşmış hukuk dünya görüşüne göre veri hakları insan onurunun ayrılmaz bir parçasıdır ve bu nedenle veri gizliliğinin ihlali, insan hakları ihlali olarak değerlendirilmeli ve ele alınmalıdır. Veri suçları, yurttaşların haklarını ve demokratik değerleri tehdit eden kurumsal organize suçlardır.[1]
Dipnot:
[1] Jiménez, Aitor and Oleson, J.C. (2022) “The Crimes of Digital Capitalism,” Mitchell Hamline Law Review:Vol. 48: Iss. 4, Article 5.
Kaynak: Evrensel
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.