Maria Suphi sevdiği büyük aşkı, yoldaşı Mustafa Suphi ile Karadeniz’in derinliklerinde buluştu. Karadeniz’in suları bu cinayetlerle daha da karardı, deniz bile utandı bu cinayetlerden
“Kurbanı unutmak onu tekrar kurban etmektir”
Theodor W. Adorno
Kenan Karabağ’ın Tekin Yayınlarından yayımlanan “Maria Suphi Bir Direniş Öyküsü” isimli romanı, yakın tarihimizin karanlıkta bırakılıp unutulması istenen Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesi olayını farklı bir yönden ele alarak Maria Suphi üzerinden o dönem yaşananları aktarmaktadır. Romanın ötesinde bir anlatı. Romanı incelemeden önce Mustafa Suphi ve eşi Maria Suphi hakkında küçük bir anımsatma yapmak gerekir. Kenan Karabağ’ın söz konusu kitabında her iki kahramanın yaşamları tüm detayları ile incelenmiş olmakla birlikte kısa bir açıklamanın okur için faydası olacaktır.
Aslen Samsunlu bir ailenin çocuğu olan Mustafa Suphi, 1883 yılında Giresun’da doğdu. İlk öğrenimini Kudüs ile Şam’da, lise tahsilini de Erzurum’da tamamladı. İstanbul Hukuk Mektebi’nden mezun oldu. Daha sonra Fransa’ya giderek Paris’te Siyasal Bilgiler eğitimi aldı. Bu dönemde İttihat ve Terakki Cemiyeti’yle yakın ilişkilerde bulundu. 1908’de ülkesine dönen Suphi, Servet-i Fünun gazetesinde yazılar yazmaya başladı. Ekim Devrimi’nin ardından da Moskova’ya giderek Josef Stalin’in yardımcısı olan Mir Seyyit Sultan Galiyev’in sekreterliğini yapmaya başladı. Bu dönemde Kızıl Ordu içinde örgütlenen Türk savaş esirlerinden bir birlik ile Rus İç Savaşı’na katıldı. 1920 yılında da Bakü’ye gelerek Türkiye Komünist Partisi’ne üye oldu. Komünist hareketin gelecekteki lideri olarak görülen Suphi, partinin aldığı karar doğrultusunda işgale karşı mücadele etmek için Anadolu’ya gönderildi. Fakat kurduğu birlik kısa sürede dağıldı. Mustafa Suphi, 29 Ocak 1921’de 14 arkadaşıyla beraber Trabzon’dan Sovyetler’e gönderilmek için bindirildikleri teknede Kayıkçılar Kahyası Yahya Kâhya tarafından öldürülmüştür.
Odessalı bir Rus kadınıdır Maria. 1905 devrimine katılmış, 1917’de bu faaliyetin gelişmesinde ve büyümesinde aktif rol üstlenmiştir. Mustafa Suphi ile tanıştıktan sonra TKP’ye katılmış ve TKP heyetiyle birlikte Türkiye’ye giriş yapmış enternasyonalist bir devrimcidir Maria. Eşi Mustafa Suphi ve 13 yoldaşının katliamına bizzat tanık olmuştur.
“Sonuçta Maria Suphi’nin kaderini içimiz ezilerek okurken aslında kadının adı var demek gerektiğini düşündüm. Evet, yüz yıl öncesinden bugüne katledilen tecavüze uğrayan, resmi kayıtlarda istatistiki rakama dönüşen kadın katliamının bir trajik ilk örneği sanki…” Kenan Karabağ, yazdığı Maria Suphi Bir Direniş Öyküsü isimli romanını bu cümlelerle anlatıyor. Günümüz kadın cinayetlerinin trajik bir örneği olarak karşımızda duruyor Maria Suphi. Devlet gözetiminde ve bilgisi dâhilinde işlenen bir kadın cinayetinin romanı. “Benim evde olduğunu vali biliyor, tümen komutanı biliyor. Kimse ses çıkartmıyor.” Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledildiği dönemde Maria Suphi bu cinayetlerin bakiyesi olarak kalan, tecavüze uğrayan, hakaret edilen ve sonunda da öldürülen bir kadın olarak sessizce tarihteki yerini alıyor. Herkesin bilip de sustuğu bir cinayettir Maria Suphi cinayeti. Dün olduğu gibi bugün de aynı şekilde devam etmektedir kadın cinayetleri. Maria, katliamın ganimeti olarak görüldü, tecavüze uğradı, hakaret edildi aşağılandı; o ise direnerek ölümü seçti daha çok kirlenmeden ölmek istedi ve öldürüldü.
“Duymadık onu! Karadeniz’in bereketli sularında 14 yoldaşını -yanı başındaki omuzları bile halen dokunabilecek gibi elle- öldürdüler gözlerinin önünde, katillerinin kurtuluşuna hayatlarını adamış, Karadeniz eşitliğin, emeğin denizi olsun diye yola çıkan 14 komünisti. Birlikte dövüştüğü kardeşlerini yanından kopardılar. Sevgilisini kucağından…”[1] Mustafa Suphi ve yoldaşlarının vahşice katledilmesiyle ilgili “gerçeğe” ulaşmanın zorluğu ortadayken, Maria Suphi cinayeti kadın cinayeti olarak incelenmeli hatta bu cinayetle ilgili olabilirse geçmişe yönelik hukuki süreç başlatılmalıdır. Tecavüzcüsü ve katili ortadayken bu cinayet tarihin karanlığında bırakılmamalıdır. Aydınlatılan her kadın cinayeti geleceğimizi ve kadınları korumaya yardımcı olacaktır.
Cinayet işlenirken susan ve sessiz kalan bu şehir için bu kitap, sessizliğin sese dönüşmesi için bir fırsat olabilir. Maria Suphi cinayeti bugün yaşanılan kadın cinayetlerinin ilk örneği gibidir. “Katiller, ahlaksızlar, ırz düşmanları! Bu yaptığınız yanınıza kalmayacak, sen de bir gün belanı bulacaksın” diye bağıran Maria Suphi haklı çıktı. Tüm kadın cinayetlerinde olduğu gibi yapılanlar hep yapanın yanına kâr kaldı. Bir şehir susarak bu cinayete ortak olmuştur. Maria Suphi’nin sadece vücudu tecavüze uğramadı; anıları, çeyizi de bu tecavüzden fazlasıyla payını aldı. “Maria Suphi’nin çeyiz sandığını eline geçirdiği bir çekiçle kırdı. Sandık açılınca, gözlerini içindeki eşyalarda gezdirdi. Bu ne çeyiz sandığı böyle, kime niyet kime kısmet.”
Cinayetin siyasal tarafı bir kenara bırakılırsa, örgütlü bir tecavüz ve öldürme olayıdır Maria Suphi cinayeti. Valinin, tümen komutanının, Ragıp Nemlizade’nin, Kâhya Yahya’nın vb. içinde olduğu bir tecavüz, şiddet aşağılanma ve ölüm vakasıdır. Kadınlar, dün olduğu gibi bugün de devletin gözetimi ve denetimi altında tecavüze uğruyor, aşağılanıyor ve katlediliyor. “Çömlekçide kayıkçılar kethüdası Yahya Kâhya’nın evine götürüldüğünde baygınlık hali devam ediyordu. Gün yeni ışımaya başlamıştı. Evin içinde derin bir sessizlik vardı.” Evin içindeki bu derin sessizlik dün olduğu gibi bugün de Trabzon’a ve tüm ülkeye hâkim bir kötülük, faşizminin sessizliğidir. .
“Duymadık onu! Ne Odessa kıyılarında -rüzgâr savururken saçlarını- göğe yükselen kahkahalarını ne 1917’de işçi kadınlarla haykırdığı sloganları ne Mustafa ile ilk karşılaştığında titreyen sesini ne de Yahya’nın onu hapsettiği zamanki haykırışlarını.” Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesini planlayanlar Maria Suphi’yi savaş ganimeti olarak katiline bırakmış gözüküyor. Maria Suphi savaş ganimeti gibi kullanıldı, pay edildi ve öldürüldü. Ganimet önce Kâhya Yahya tarafından, sonra Ragıp Nemlizade daha sonra da Ekşioğlu Yakup, İpsiz Recep gibi Rizeli eşkıyalar tarafından erkek şiddeti ve diğer kötülüklerin hepsine maruz bırakılmıştır. Maria Suphi için dayak, şiddet ve tecavüz sıradanlaşmıştı. Katilleri belli olan bu cinayetin tarihteki yerini almasına izin vermemek gerekir. Cinayeti işleyenler yargılanmalı ve Maria Suphi’nin iade-i itibarı devlet eliyle geri verilmelidir.
Duymadık onu! “Unutmak iyileşmektir’ der Nietzsche. İyileşmeyelim! Bırakalım utanç bir yara izi gibi asılı kalsın yüzümüzde. Gizlemeye, mazeret üretmeye çalışmayalım. ‘Ama’ların sefil dünyasından uzak duralım.”[2] Maria Suphi üzerinden, onun kadınlığı ve inandığı değerler aşağılandı ve hakaret edildi. “Komünistler öldü, kadınları orta malı oldu” söylemi tüm tecavüzcülerin ortak duygusuydu. Maria Suphi devletin bilgisi dâhilinde orta malı olarak kullanıldı ve öldürüldü. Tüm kadın cinayetleri gibi katil tek kişi olsa da arkasında çok kişi ve düzenin olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
“Ölü bedeni bir süre suyun üstünde kaldı. Haydutlar kayığın kürekleriyle onu denizin içlerine doğru ittiler. Anadolu topraklarında Komsomolka olup köy köy dolaşmak isteyen Maria’nın bütün acıları sona ermişti. Geride bedeninden akan kanların izini bırakarak yoldaşlarının peşinden o da Karadeniz’in uçsuz bucaksız sularına gömülmüştü.” Maria Suphi sevdiği büyük aşkı, yoldaşı Mustafa Suphi ile Karadeniz’in derinliklerinde buluştu. Karadeniz’in suları bu cinayetlerle daha da karardı, deniz bile utandı bu cinayetlerden. “Hepiniz kokuşmuş canilersiniz. Başkalarının malını çalan, kadınını kızını kaldıran haydut sürülerisiniz! Bir gün bu yaptıklarınızın hesabını mutlaka vereceksiniz. Bu devran böyle sürüp gitmeyecek.”
Maria Suphi’nin bu isyanını ve dileğini gerçekleştirmek özellikle Trabzonlu kadınların elinde. Gün tecavüzcülerden ve katillerden hesap sorma günü olsun. Trabzonlu kadınların Maria Suphi’nin onuru ve iade-i itibarı için gerekeni yapmalı. Maria Suphi’nin katledildiği gün anma etkinliği yapılabilir. Katledilen tüm kadınlar adına Maria Suphi’den özür dilenmeli ve iade-i itibar işlemleri başlatılmalıdır. Katillerin iade-i itibar yarışına girdiği bu ülkede Maria Suphi’nin iade-i itibarı daha anlamlı bir hal almaktadır. Maria Suphi bir kadın olarak geçmişten bugüne ve hemcinslerine şöyle sesleniyor “Diğer kadınlara da sesleniyorum. Bu canilere baş eğmeyin.! “Hiçbir katil ve tecavüzcü mezarında bile rahat yatmamalı. Maria Suphi’nin haykırdığı gibi katiller ve tecavüzcüler işledikleri suçların cezasını bulmalıdır. “Katiller, ahlaksızlar, ırz düşmanları! Bu yaptığınız yanınıza kalmayacak, sen de bir gün belanı bulacaksın.”
Slovaj Zizek’inAdını Söylemeye Cesaret Eden Bir Sol kitabından bir alıntıyla noktalamak isterim son sözlerimi. Geleceğimiz için geçmişi değiştirmemiz gerekir. Tarih, yüzleşmenin aracı olursa gerçek anlamına kavuşur. “Sadece geleceğimizi değiştirmek için öncelikle geçmişimizi (anlamamız değil) değiştirmemiz, onu geçmiş hâkim tasavvurunda içerilenden farklı bir geleceğe açılan bir şekilde yeniden yorumlamamız gerektiği anlamına gelir.”[3]
[1] Kenan Karabağ, Maria Suphi Bir Direniş Öyküsü, Tekin Yayınları
[2] Cazim Gürbüz: “Mustafa Suphi’nin Maria’sı Karadeniz’de Boğulmadı, Çirkefte Boğdular Onu”, Berfin Bahar Dergisi Temmuz sayısı
[3] Slavoj Zizek, Adını Söylemeye Cesaret Eden Bir Sol, Ayrıntı Yayınları
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.