Evet bugün CHP’nin asıl sorusu şudur: Gerçekten kimin bakışı altında görünmek istiyoruz? Bizi hapsedenlerin mi, dışarıdan bakanların mı, yoksa kendi yurttaşlarımızın mı? Çünkü siyaset yalnızca oyların ya da yasaların mücadelesi değil, aynı zamanda bir bakış mücadelesidir. Ve yanlış bakışa hitap eden bir hareket, tüm cesaretine rağmen “boş bir tiyatronun sahnesinde bağırıyor olan bir aktör” durumuna düşebilir
Rejim, seçimlerde kaybettiği belediyeleri geri alıyor, CHP’li belediyelerin liderliklerini tutukluyor, CHP’de Özgür Özel liderliğini tasfiye etmeye çalışıyor. Medya, yargı alanında şantaj, rüşvet skandallarıyla, kadınların haklarına, özgürlüklerine yönelik simgesel (hutbeler) hatta fiziki şiddet olaylarıyla sarsılıyor. “Geçim sıkıntısı” krizi derinleşiyor. Yasal bir dayanak oluşturulmadan (amaçları ve çalışma programı belirlenmeden) kurulan “komisyon” ve Devlet Bahçeli’nin çıkışları, “Trasformismo” (Gramsci) (Muhalefeti rejimin projelerine ortak etmek, kararsızları merkeze merkezdekileri de rejime doğru çekmek) operasyonlarına benziyor. Bu süreçte Aydın mitingi, 19 Mart’tan bu yana süren mitingler zincirinin son halkasıydı. CHP’nin bu mitinglere dayanan muhalefet tarzını sürdürmesi bekleniyor. Üzerinde düşünmeye değer!
Her kitlesel gösteri, aynı zamanda bir sahnedir. Kalabalıklar slogan atar, pankartlar yükselir. Bütün bu görüntünün arkasında çok önemli bir soru vardır: Bizi kim izliyor?
Jacques Lacan’ın söylediği gibi arzu, hiçbir zaman tamamen bize ait değildir; her zaman “ötekinin bakışı” tarafından şekillenir. Siyaset de böyledir. Bir hareket yalnızca kendisi için değil, aynı zamanda hayali (baktığı var sayılan) bir izleyici için eyleme geçer; onun bakışı, mücadelenin anlamını belirler.
Bugün CHP’nin, Özel liderliğinde düzenlediği mitingler, partililerin tutuklanması, gazetecilerin susturulması, düzmece delillerle yürütülen göstermelik davalara, yoğunlaşan baskıya karşı “Yılmıyoruz” diyen bir meydan okuma mesajıdır. Peki bu “mesajı” kimin bakışının algılaması arzulanıyor?
Eğer hedeflenen bakış iktidarınki ise (gör ve erken seçime git); bu direniş eylemleri, yine de iktidarın merkeziliği etrafında kalma, muhalefetin, anlamını sadece “iktidarın karşıtı” olmaktan ibaret kılma riski taşır. Eğer mesaj esas olarak “uluslararası topluma” gönderiliyorsa, mitingler Brüksel’in, Washington’un ya da Strasbourg’un izleyicisine sahnelenmiş sembolik performanslara dönüşür. Bu da diplomatik alanda etkili olabilir ama ülke içindeki yurttaşların günlük kaygılarına uzaktır.
Asıl zor ama belirleyici olacak olan ise kitlelerin kendi bakışını hedef almaktır. Mitingler, “İktidara gösterelim” ya da “Dışarıya duyuralım” mantığının ötesine geçip, sessiz çoğunluğa “Bakın, biz siziz, siz de bizsiniz” diyebilirse, o zaman gösteri, rejimin gerçekliği tek başına tanımlama gücünü kırmaya başlıyor demektir.
Peki, CHP, üç bakıştan halkınkini seçtiğinde, bu, diğer iki bakışın altında olmaktan nasıl farklı olacaktır? Eğer halkın bakışı temel alınırsa, iktidarın bakışıyla olan ilişki tali hale gelecek; muhalefet iktidarın çizdiği sınırların değil, halkın kendi ihtiyaçlarının tanımladığı zeminde hareket etmeyi düşünebilecektir.
Uluslararası gözler ise “asıl bakış” olmaktan çıkararak yalnızca bir destek olasılığına dönüşecektir. Bu durumda dışarıya ulaşacak mesaj, içeride halkla kurulan bağın gücünün dolaylı bir simgesi olacaktır.
Ancak halkın bakışını merkeze almak, yalnızca kitlelerin kendini seyretmesini sağlamak değildir. Bu, aynı zamanda halkı, salt “bireylerden” oluşan dağınık ve kaotik bir yapıdan, sınıflardan oluşan örgütlü bir birlik haline doğru yönlendirmek demektir. Başka bir deyişle, bu bakışın örgütlenmesi, bireylerin “seyirci” olmaktan çıkıp “özne” olmalarına giden yolu açar. Kitle, kendisini yalnızca bir “toplama kalabalık” değil, bir halk hareketi olarak görmeye başlar.
Bu dönüşümün sonuçları derindir: (1) Toplumsal enerji, anlık tepkiden kalıcı örgütlenmeye kayar. (2) “Halk” kategorisi, soyut bir kimlikten, sınıfsal konumların ve ortak çıkarların bilincine dayalı somut bir politik özneye evrilir. (3) Ve en önemlisi, muhalefet kendi meşruiyetini artık iktidarın gözünden ya da dış dünyanın merceğinden değil, halkın örgütlü bakışından alır.
Evet bugün CHP’nin asıl sorusu şudur: Gerçekten kimin bakışı altında görünmek istiyoruz? Bizi hapsedenlerin mi, dışarıdan bakanların mı, yoksa kendi yurttaşlarımızın mı?
Çünkü siyaset yalnızca oyların ya da yasaların mücadelesi değil, aynı zamanda bir bakış mücadelesidir. Ve yanlış bakışa hitap eden bir hareket, tüm cesaretine rağmen “boş bir tiyatronun sahnesinde bağırıyor olan bir aktör” durumuna düşebilir.
Kaynak: Cumhuriyet
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.