Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te işlenen cinayetin ardından Öğrenci Temsilcileri Kurulu (ÖTK), yaptığı açıklamada kampüsteki güvenlik konseptinin çarpıklığına dikkat çekti. ÖTK, akademisyenlerin, mezunların ve hatta öğrencilerin bile açılan soruşturmalardan dolayı kampüse giremediğini belirtirken, “Kampüsü korumanız gereken kişiler biz öğrenciler miyiz?” diye sordu
Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te yapılan düğünde çalışan 15 yaşında Hilal Özdemir, kampüse dışarıdan giren 20 yaşındaki Ayberk Kurtuluş tarafından silahla katledildi. Kurtuluş daha sonra aynı silahla intihar etti.
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NDE CİNAYET: ÖĞRENCİLERİN, MEZUNLARIN GİREMEDİĞİ KAPIDAN BELİNDE SİLAHLA GİRDİ
Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Temsilcileri Kurulu (ÖTK), yaptığı açıklamada kampüsteki güvenlik konseptinin çarpıklığına dikkat çekti. “Güvenlik” gerekçesiyle X-Ray cihazlarının kurulduğunu, kamera sayılarının artırıldığını, gökkuşağı bayraklarının yasaklandığını ifade eden ÖTK, akademisyenlerin, mezunların ve hatta öğrencilerin bile açılan soruşturmalardan dolayı kampüse giremediğini belirtti.
Nureddin Yıldız geldiğinde de yine İslamcılara ardına kadar açık olan kapıların kendilerine kapatıldığını ifade eden ÖTK, “Kampüsü korumanız gereken kişiler biz öğrenciler miyiz?” diye sordu.
Açıklamanın tamamı şöyle:
Boğaziçi Üniversitesi’nde çocuk işçi olarak çalışan bir kadın öldürüldü
30 Ağustos Cumartesi günü Güney Kampüs’te cinayet işlendi. Aktarılan haberlere göre dışarıdan giren bir erkek, Kennedy Lounge binasında gerçekleşen düğünde günübirlik çalışan 15 yaşındaki bir kız çocuğunu öldürdü. Ardından fail aynı silahla intihar etti.
Bu olay sadece bir haber değil, hem kampüsümüzdeki problemlerin hem de ülkemizdeki kadın haklarının durumunun göstergesi. Peki neden kayyum üniversitelerinde artık güvende değiliz?
1- Kampüste güvenlik önlemleri kimin için işliyor?
Kampüslerin güvenliği bahanesi altında öğrencilere yıllardır baskılar uygulandı. Üniversite kulübü tarafından düzenlenen Taşoda Festivali’nde öğrencilerin çantaları x-ray cihazlarından geçirildi, kayyumluk tarafından kampüsün dört bir yanına yerleştirilen kameralar “kadınların güvenliği” kılıfıyla meşrulaştırılmaya çalışıldı, gökkuşağı bayrakları yasaklandı, sayısız öğrenci ve akademisyen, hukuksuz soruşturmalar yüzünden kendi üniversitelerine giremez hale geldi.
Bugün ise bambaşka bir tabloyla karşı karşıyayız: Para için düğün salonuna çevrilen kampüste, güvenlik sağlanamadı; silahlı bir kişi içeri girebildi. Bu, tesadüf değil. Daha önce Nureddin Yıldız eylemleri sırasında da yaşanmıştı, o zaman da kapılar öğrencilere kapatılırken, İslami örgüt üyelerine ardına kadar açıldı.
Ama bugün soruyoruz: Kampüsü korumanız gereken kişiler biz öğrenciler miyiz?
Üniversite yönetiminin en temel görevi kampüsü korumaktır. Ama kayyumun gözünde güvenlik, öğrenciyi denetlemek ve akademisyeni dışlamak demek; ticari müşteriyi ise “misafir” saymak demek. İşte Boğaziçi’ndeki güvenlik krizi tam da burada düğümleniyor: Bu kampüs artık bilimin, özgürlüğün ve topluluk yaşamının değil; kayyumun para kasasının korunmasına hizmet ediyor.
2- Erkek şiddeti kampüslerde
Bu olay, yalnızca bir güvenlik zafiyeti ya da kayyumun ticari rant politikalarıyla açıklanamaz. Aynı zamanda ülkemizde kadınlar ve kız çocuklarının her gün karşı karşıya kaldığı erkek şiddetinin kampüste de var olduğunun acı bir göstergesidir.
Bugün 15 yaşındaki bir kız çocuğu, güvenli alan olması gereken üniversitede, bir kutlama sırasında öldürüldü.
Kadın cinayetleri bu ülkede istisna değil, sistematik bir sorun. Devletin, üniversitenin, güvenlik mekanizmalarının görmezden geldiği, koruyamadığı bir gerçek. Yıllardır kadınlar “yaşamak istiyoruz” diye haykırırken, alınmayan önlemler, cezasızlık politikaları ve erkek şiddetini meşrulaştıran söylemler bu cinayetlerin zeminini hazırlıyor.Biz biliyoruz ki, kimsenin hayatı tesadüflere bırakılamaz. Kampüsler kadınların ve kız çocuklarının özgürce nefes alabileceği, dayanışmayla güçlenebileceği güvenli alanlar olmak zorundadır. Boğaziçi’nde ve tüm üniversitelerde kadınların yaşam hakkı, en temel öncelik olmalıdır.
3- Bir kız çocuğu 15 yaşında neden çalışmak zorunda?
4857 sayılı İş Kanunu’nun 69’uncu maddesinin birinci fıkrasına göre gece dönemine denk düşen 20.00-06.00 saatleri arasındaki işçi postalarında, 18 yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilerin çalıştırılmaları yasak. Peki, kampüs içinde bir kız çocuğu 15 yaşında neden çalışmak zorunda bırakılıyor?
Kayyum yönetimi, yalnızca yasalara aykırı genç işçi çalıştırmakla kalmıyor; aynı zamanda, kampüs içerisindeki güvenliği sağlamakla yükümlü olduğu bir ortamda, özellikle kız çocuklarının ve genç kadınların güvenliğini temin edemeyen işletmelerle çalışıyor. Bu iş birliği, hem yasal hem etik açıdan ciddi bir ihlal oluşturmakta; kampüsü, öğrencilerin ve genç çalışanların güvenliğini ikinci plana atan bir alan haline getirmektedir.
Üniversite kampüsü, sadece yetişkin öğrencilerin değil, kampüste çalışan herkesin güvenliğini ve haklarını korumakla yükümlüdür. Ekonomik zorluklar, çocukların haklarının ihlali için mazeret olamaz. 15 yaşında bir çocuk çalıştırmak, hem yasalara hem de insan haklarına açık bir saldırıdır ve buna sessiz kalınamaz. Gerekli güvenlik önemlerini almayan, kadın şiddeti ve çocuk işçiliğine karşı sessiz kalan Boğaziçi Üniversitesi kayyum yönetiminin bu konudaki açıklamalarını bekliyoruz.
4- Bina, kayyumluk döneminde düğün salonuna dönüştürülmüştü
Kennedy Lodge, uzun yıllardır Boğaziçi Üniversitesi mezunlarının düğünlerine ev sahipliği yapıyordu. Bu gelenek, yalnızca bir düğün organizasyonu değil; aynı zamanda mezunların kampüsle bağlarını sürdürdüğü, aidiyet duygusunu pekiştirdiği bir semboldü. Ancak kayyumluk döneminde bu gelenek değiştirildi ve bina, yalnızca mezunlara değil, ücreti karşılandığı sürece herkesin kullanımına açıldı ve kayyumun elinde kiralık bir ticari salona dönüştürüldü.
İlk bakışta bu karar, “kampüs mekânlarının daha geniş kitlelerce kullanılabilmesi” gibi masum bir gerekçeyle savunulabilir. Ancak bu, yalnızca bir düğün mekânının kime açılacağı meselesi değil, çok daha derin bir sorunun göstergesi: Kayyumun üniversiteyi kendi malı gibi görmesi, kampüsün kapısını parası olan herkese açması, üniversiteyi öğrencileri değil para hırsını düşünerek yönetmesi. Kayyum yönetiminin attığı bu adım, üniversiteyi bir “kamusal eğitim ve araştırma alanı” olmaktan çıkarıp ticari bir işletme gibi yönetmenin örneğidir.
Boğaziçi’nin özerk ruhuna saldırı tam da burada yatıyor. Üniversite, öğrencilerin, akademisyenlerin ve mezunların ortak yaşam alanıyken; kayyum eliyle bir şirket gibi işletiliyor.
Sendika.Org