Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Ekrem Bora, Selma Güneri, Eşref Kolçak vb. gibi sanatçılar Banker Kastelli’nin dolandırıcılık sisteminin baş aktörleri oldular. Bir kuşluk vakti Cevher Özden, nam-ı diğer Banker Kastelli sırra kadem basmıştı. Halkın sanatçısı kisvesine bürünen bir avuç para tapar sanatçının Kastelli suçuna ortak olması uzun yıllar belleklerde yer edindi
Seksenli yıllarda Fransa’nın en önde reklamcılarından. Büyük kampanyaların mimarıdır aynı zamanda. Birçok tanınmış simaların kampanyasında onun imzası vardır. Jacques Seguela’nın büyük çıkışı Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde François Mitterrand’ı iktidara taşımasıyla olur. Seçim kampanyasındaki sloganı net ve anlaşılır niteliktedir.
Jacques Seguela Fransa’nın ihtiyacı olan birliği öngörüp seçim kampanyasına taşıyarak François Mitterrand’ın rakiplerini ekarte etmesini başarmıştır. Fransa’nın reklam panoları bir gecede donatılmıştır. Birleşik Fransa (La France unie).
Reklamlar insanların yaşamına ilk kez milattan önce 3000’li yıllarda girdiği tarihçiler tarafından kabul görür. Bir köle sahibinin kaçan kölesinin dönmesi için papirüs tabletlerinde yaptığı çağrı da tarihte ilk reklam olarak kayıt altına alınır. Antik Yunan’da ise mezatlarda, panayır meydanlarında çığırtanlarca sığır ve köle satışları yapılırdı.
Sokak tellalları külaha benzeyen tenekelerle sokaklarda dolaşarak ürün veya duyuruları halka ulaştırırdı. Osmanlı İmparatorluğu’nda çığırtkanlar insanları meydanlara toplayıp sarayın almış olduğu kararları ve fetvaları herkese duyururdu. 15. yüzyılda ticari ürünlerin tüketicilere ulaşmasının kaynakları da değişen yüzyıl koşullarına göre değişmek zorundaydı.
Önce beyne, göze, cüzdana hitap eden reklam araçları yaratıldı. Gelişmiş ülkelerde gıda mamulleri süt, çikolata, çocuk mamaları, kozmetik maddeler, bira ve sigara reklamları büyük kentlerin meydanlarındaydı. Geniş bulvarlar reklam kuşatması altındaydı. Buna paralel olarak ücretsiz yerel tek sayfalık haber, reklam türü gazetelerin yaygınlaştığı dönem olarak karşımıza çıkıyor.
19.yüzyıl başlarında hızla yaygınlaşan reklamlar her köşe başının, metropol meydanlarının vazgeçilmezi olur. Aynı zamanda görsellik olarak toplumun ruhuna hitap eder. Öyle ki New York’un ana caddelerini kaplayan devası pano türü reklamlar hızla etkisini Atlantik ötesi ülkelerde de gösterir. Özelikle İngiltere çıkışlı reklamlar Fransa, Almanya, Hollanda üzerinden Avrupa ülkelerine yayılır. Çok geçmeden her ülke üreticileri kendi tüketicilerine dönük reklamlarla insanlara hitap etmeyi tercih eder.
Sigara ve içki reklamlarına sınırlama getirildiğinde üretici firmalar da farklı çözüm üretmede gecikmediler. Marlboro-Camel ve Coca Cola-Pepsi rekabeti reklamlara da yansır. Devası billboard, ışıklı, ışıksız reklamların kuşatması insanların yaşamının bir parçasını kontrol altına alır. Marlboro reklamının vazgeçilmezi vahşi doğa koşullarında at süren kovboy ise ona alternatif olarak Camel sigarası her koşulda yaratıcı Safari serüvencileriyle rekabete katılır.
Tanrısı para olan kapitalizm için her şey mubahtır. Televizyon ve ışıklı panoların yaygınlaşmasıyla reklamlar evlere ve işyerlerine, metro istasyonuna kadar gelir. Bir zamanlar radyoların vazgeçilmez reklamı Eti bisküvinin yerini artık modern araçlarla alan McDonald’s, Coca Cola, Pepsi gibi devasa tekeller çocukların, yetişkinlerin dünyasına el atar.
Bu devasa sermayeyi kontrol eden vahşi kapitalizmin reklam için ayırdığı bütçe birçok ülkenin yıllık bütçesinden daha fazladır. Büyük tekellerin kontrol edilemez bütçe kaynaklarının binde biri gibi gülünç meblağlar STK vb. kuruluşlara destek amaçlı bağışlanırken asıl olarak açık veya gizlice savaş mekanizmasının fonlandığı aşikar. Marlboro, McDonald’s, Coca Cola, Pepsi, Apple, Google, Amazon ve bilinen yüzlerce tekellerden bazıları ABD ordusunun mali tedarikçisidir. Dünyada reklamın gücü bir nevi ışık hızıyla Atlantik’ten Batı’ya, oradan Uzak Doğu’nun steplerine aynı zamanda etkisini göstermekte. Her ülkenin kültürü, yaşam tarzı, dili ve geleneği göz önünde bulundurulur ki reklamın etki gücü toplumun tamamını ahtapot gibi sarıp sarmalasın.
İspanya-Sevilla gezisinde rehberimiz konsoloslukların bulunduğu Avenue’den geçerken bir bankanın devasa reklam panosunu işaret ederek “Bunlar iliklerimize kadar kanımızı emip bitirdiler” demişti. İspanya’nın önde gelen BNP Paribas bankası sınırsız, faizsiz krediyle ihtiyaç sahibi vatandaşları ödemesi zor koşullarla borç batağına sürükleyip var olan mülklerini ipotek yoluyla elinde alır. Şehrin en güzide yerleri böylece bankaların eline geçmiş olur.
Seksenli yıllarda küçücük fincanda fırtına koparan Banker Kastelli sıfır faiz vaadiyle vatandaşı borç tuzağına düşürüp hafızalarda derin izler bıraktı.
Kastelli olayı Türkiye’nin bestsellerıdır. Henüz tek kanal siyah beyaz televizyon dönemi. Ülke 12 Eylül faşizmin zulmüyle depreşirken TRT haber bülteni öncesi ve sonrasında Kastelli fırtınası eserdi. Karadeniz’in cingöz Cevher Özden’i para yağmuru başlatmıştı. Sloganı netti. Bir koy, beş al. Vatandaşı bam telinde vurmanın araçlarını da sürmede gecikmeyecekti. Halkın sinemada, televizyonda aşina olduğu, hatta değerden öte sevgiyle inandığı, saydığı simalardı: Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Ekrem Bora, Selma Güneri, Eşref Kolçak vb. gibi sanatçılar Banker Kastelli’nin dolandırıcılık sisteminin baş aktörleri oldular. Reklamın gücüne kapılan emekliler, evini ipotek ettirenler, her meslekten çalışanlar dahil bir zamanlar yeni dünyanın ücra köşelerine altına hücum misali herkes Banker Kastelli’ye hücum etmişti. Pırıltılı günler çok geçmeden karanlığa bürünecekti. Bir kuşluk vakti Cevher Özden, nam-ı diğer Banker Kastelli sırra kadem basmıştı. Hayal kırıklığı yaşayan müşterilerinin bazıları kalp krizi geçirirken kimileri de intihar girişiminde bulundu. Toplumsal travma öylesine derindi ki devlet yetkileri bile şok üstüne sok geçiriyordu. Halkın sanatçısı kisvesine bürünen bir avuç para tapar sanatçının Kastelli suçuna ortak olması uzun yıllar belleklerde yer edindi.
Reklam patronlarının dudak uçuklatan, milyon dolara varan teklifi reddedenler de olacaktı.
Tarık Akan tıraş bıçağı firmasının (Gillette) tüm dünyada yayımlanacak reklam teklifini reddetti. Daha sonra şampuan, diş macunu, banka ve birçok önemli firmanın reklam tekliflerine de yanıtı her zamanki gibi “hayır” oldu. Bu astronomik reklam tekliflerini hiç düşünmeden reddeden Tarık Akan, bunun sebebini o dönem şöyle açıklamıştı:
Bu teklifler Tarık Akan olduğum için yapılıyor. Bu adı ben kimden aldım? Sinema seyircisinden aldım. Onlar beni Tarık Akan yaptılar. Şimdi bu tekliflere “evet” dersem onlardan aldığım bu adı onlara tekrar satmış olurum. Dünyada her şey para değildir. (Ses dergisi röportajı)
Nejat İşler bir bankadan reklam filmi için seslendirme teklifi aldı. Para istemediğini belirterek bankanın öğrencilere burs vermesi şartını koydu. Bankanın bin öğrenci önerisine karşılık, bu sayının beş bine çıkarılmasını istedi. Banka, Nejat İşler’in bu isteğini kabul etti.
Karadenizli ses sanatçısı Volkan Konak’a 1 milyon dolarlık teklif götüren Pepsi yetkilileri Konak’tan “ABD sermayesiyle çalışmam” yanıtını aldılar. Firma yetkilileri, Volkan Konak’ı ikna etmeye çalışsa da başarılı olamadı.
Genelevde piyano çalmak, insanların duygularını manipüle etmekten daha gururlu olsa gerek.
“Anneme reklamcı olduğumu söylemeyin, o beni genelevde piyanist sanıyor!”, Jacques Seguela’nın kitabı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.