Ankara’da kadınlar, Ankara Kadın Platformu’nun çağrısı ile kadın cinayetlerine karşı Kolej Metro’da toplandı. Kolej Metro önünde toplanan kadınlar “yaşam zinciri” oluşturarak sloganlarla Sakarya Caddesi’ne yürüdü, basın açıklaması yaptı
Ankara’da kadınlar, Ankara Kadın Platformu’nun çağrısı ile kadın cinayetlerine karşı Kolej Metro’da toplandı.
Ankara’da kadınlar kadın cinayetlerine karşı eylemde. Kolej Metro önünde toplanan kadınlar yürüyüşe geçecek:
“Biz buradayız! Ne hayatlarımızı, ne emeğimizi AKP’ye teslim etmiyoruz!”https://t.co/2y1AS4LbA3 pic.twitter.com/qCDgDqhEfc
— sendika.org (@sendika_org) August 11, 2025
Kolej Metro önünde toplanan kadınlar “yaşam zinciri” oluşturdu. Kadınlar sık sık “Aile değil kadınız, isyandayız”, “Batsın, batsın, aile yılınız batsın”, “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!”’ “Gelsin baba, gelsin koca, gelsin devlet, gelsin jop, inadına isyan inadına isyan inadına özgürlük!” sloganları attı.
Ankara’da kadın cinayetlerine karşı Kolej Metro’da toplanan kadınlar “Yaşam zinciri” oluşturdu
“Kadınlara değil, çetelere barikat!”https://t.co/2y1AS4KDKv pic.twitter.com/U8JngsPdLb
— sendika.org (@sendika_org) August 11, 2025
“Yaşam zinciri” oluşturan kadınlar Sakarya Caddesi’ne yürüyüşe geçti.
Ankara’da kadınlar, kadın cinayetlerine karşı “yaşam zinciri” oluşturarak sloganlarla yürüyor
“Aile yılı sizin, hayatımız bizimdir!”https://t.co/2y1AS4KDKv pic.twitter.com/9y917ZMWZs
— sendika.org (@sendika_org) August 11, 2025
Kadınların eylemine caddedeki kadınlar alkışlarıyla destek verdi. Kadınlar, hava karardıktan sonra yürüyüşlerine telefonlarının fenerlerini yakarak devam etti.
Ankara’da kadın cinayetlerine karşı yürüyüş:
“Örgütlü mücadeleyi, kadın mücadelesini yükseltmek için, ‘bu ülkeyi kadın mezarlığına çevirmeyeceğiz’ demek için ses çıkartalım!”
“Aile yılı değil, direniş yılı!”https://t.co/2y1AS4KDKv pic.twitter.com/PL1i505wlI
— sendika.org (@sendika_org) August 11, 2025
Yürüyüş boyunca çektikleri ajitasyonlarda bu senenin “Aile yılı” ilan edilmesini tekrar tekrar gündem eden kadınlar, AKP’nin kadınları aile üzerinden tanımlamasına karşı “Aile değil kadınız, isyandayız!” dedi.
Bu ülkede en ucuz can kadınların canı! Örgütlü mücadeleyi, kadın mücadelesini yükseltmek için, ‘bu ülkeyi kadın mezarlığına çevirmeyeceğiz’ demek için ses çıkartalım!”
Sakarya Caddesi’ne yürüyen kadınlar basın açıklaması yaptı.
📍Ankara
📢: “Kadınlar; sokakta, evde, işte özgürce ve güvenle yaşayana, İstanbul Sözleşmesi yeniden yürürlüğe girene, erkek şiddeti ‘indirim’ ve ‘iyi hal’ ile ödüllendirilmekten çıkana kadar sokaklardayız!”
📢: “Batsın, batsın, aile yılınız batsın!”https://t.co/2y1AS4KDKv pic.twitter.com/ntrEz7ZWwF
— sendika.org (@sendika_org) August 11, 2025
Ankara Kadın Platformu tarafından yapılan açıklamanın tamamı ise şu şekilde:
Türkiye’de kadınlar sistematik olarak öldürülüyor. Bu bir istatistik değil, bu bir katliamdır. Kadınlar, en yakınlarındaki erkekler tarafından katlediliyor. Her biri, “koruma kararı” olmasına rağmen, “devlet korur” denmesine rağmen öldürülüyor. Bu katliamlar, erkek egemen devletin göz yummasıyla büyüyen bir suç düzenidir. Kadın cinayetleri “münferit” değil, politiktir. Çünkü failin bıçağını bileyen, namlusunu dolduran yalnızca bireysel öfke değil; ona cesaret veren cezasızlık politikalarıdır.
Trabzon’da aynı hafta içerisinde Tuğba Sağlam ve Sinem Topaloğlu, evli oldukları erkekler tarafından katledildi. Daha geçtiğimiz günlerde TBMM’de çalışan Saliha Akkaş, boşanma aşamasında olduğu erkek tarafından öldürüldü. Her gün bu ülkede kadınlar erkek şiddetine uğruyor. Katledilen ve kaybedilen kadınlar için bugün burada isyandayız!Fail belli. Mekanizma belli. Ama değişmeyen tek şey, devletin ve yargının bu cinayetler karşısında sürdürdüğü cezasızlık politikasıdır.
Erkek şiddeti sadece bireysel bir sapma değil; patriyarkal ve erkek egemen yargının koruduğu bir suç pratiğidir.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla birlikte kadınlar açıkça hedef haline getirildi. AKP-MHP iktidarına sesleniyoruz: İstanbul Sözleşmesi’ne geri dön, 6284’ü etkin şekilde uygula!Kadınlar; sokakta, evde, işte özgürce ve güvenle yaşayana kadar; İstanbul Sözleşmesi yeniden yürürlüğe girene kadar; erkek şiddeti “indirim” ve “iyi hal” ile ödüllendirilmekten çıkana kadar sokaklardayız!
2025, iktidar tarafından “Aile Yılı” ilan edildi. Devletin tüm afişlerinde, billboardlarında ve resmi söylemlerinde “ailenin korunması” vurgusu yapılıyor. Ancak bu ülkenin sokaklarında ve evlerinde bambaşka bir gerçek yaşanıyor.
Bu cinayetlerin büyük kısmı “aile” içinde yaşanıyor. Eşi, eski eşi, sevgilisi, hatta akrabası… Fail, devletin kutsallaştırdığı o aile kavramının içinde korunuyor.Ve ne yazık ki, “aileyi koruma” politikaları kadını değil; o ailenin içindeki erkeğin otoritesini koruyor.
“Aile Yılı” söylemi, kadınları ve çocukları koruyan yasaları güçlendirmek yerine; aile içindeki otoriteyi kutsayan bir politik kalkan haline gelmiştir. Oysa çocukların en çok öldürüldüğü yer, çoğu zaman o “kutsal aile”nin içidir.
Narin’in cansız bedeni, Saliha’nın vahşice katledilmesi bize şunu hatırlatıyor: Kutsal olan aileniz değil; kutsal olan çocukların ve kadınların yaşamıdır!Kadınlara çocuk doğurmalarını öğütleyen, ödüllendiren, nasıl doğuracağına dahi karışan, kürtajı zorlaştıran bu devlet; çocuklarını yaşat(a)mıyor değil, yaşatmıyor! Siyasal iktidarın bu düzeni, çocuklara sadece daha fazla sömürü ve ölüm vaat ediyor.
Bugün bizden istenen şey; sessizce başımızı eğip yas tutmamız. Ama biz başımızı eğmeyeceğiz! Erkek egemen devletinize, LGBTİ+ bireylere yönelik baskılarınıza ve onların varoluşuna yönelik saldırılarınıza sessiz kalmayacağız!Bu ülkede kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+ bireyler öldürülüyorsa; bu, “aile” değil; bir ölüm çemberidir.
Devlet “aileyi” değil, yaşamı korumalıdır! Yasaları uygula, nefret söylemini durdur!
Kadın cinayetleri yalnızca bir adli vaka değil; aynı zamanda derin bir toplumsal ve politik krizin kanlı yansımasıdır.
Diyanet’in son aile çalıştayında ortaya koyduğu öneriler, bu politik duruşun bir yansımasıdır. Kadınların toplumsal rollerini daraltan; aile içindeki “itaat” ve “görev” kavramlarını önceleyen yaklaşımlar sadece dini bir yorum değil, aynı zamanda devletin kadın politikalarının da aynasıdır. Kadın cinayetleri, bu politikaların yeniden ürettiği ataerkil düzenin bir sonucudur.
Bu bir politik tercihtir ve bu tercih, kadınların kanıyla ödenmektedir.Kadınların özgürlüğü, eşitliği ve yaşam hakkı için mücadele; Diyanet’in fetvalarına, bizim adımıza konuşanlara, bizim yerimize karar verenlere, yaşamımıza sınır çizen patriyarkal düzeninize rağmen yükselecek!
Bu bir isyan, bir çığlık, bir varoluş mücadelesidir!
Son bir haftada yaşanan cinayetler, kadınların yaşam hakkının sistematik bir tehdit altında olduğunu bir kez daha göstermektedir.
İktidarın kadın düşmanı politikaları ve cezasızlık kültürü, bu vahşetin temelini oluşturmaktadır. Kadın cinayetleri bireysel değil, politik bir sorundur. Ve bu sorunu çözmekle yükümlü olan tüm sorumluları derhal göreve çağırıyoruz!
Saliha, Tuğba, Sinem, Rojin, Gülistan, İkbal, Ayşenur, Narin ve niceleri… Bu isimler birer istatistik değil, birer yaşam. Bizi susturmaya çalışanlara buradan sesleniyoruz: İsyandayız!
Sesimiz her yerde olacak: Sokakta, evde, işte, okulda…
Eylemden fotoğraflar:
Sendika.Org