O gün, çalışmayan telefonlarımız, “Öyle gerekliydi demek ki…” denilerek kesilen internetimiz ve dudaklarımızda Tanrı’ya yakaran dualarımızla, hiç bitmedi o sabah, o ilk 24 saat… Bunu diyen adam, tek bir kere bile “Niye gerekliydi?” sorularını cevaplamadı!
6 Nisan 2023’te, HaberTürk sunucusu Mehmet Akif Ersoy, programına konuk ettiği dönemin Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu’na, 6 Şubat felaketinin belki de en cesur, en sorulması gereken sorusunu sordu!
“Depremde interneti neden kestiniz?”
Haklısınız,
…normal şartlarda, hayatta duyabileceğimiz en saçma, mantığı en zorlayan sorulardan biri olabilirdi bu, ama sorulması gereken en net soru da bu oldu, depremin ardından… Depremden 2 ay sonra ekrana çıkan bir bakana, on binlerce insanın hayatını kaybettiği, şehir merkezlerinin enkaza döndüğü, yardım çalışmalarının ilk 1-2 gün hiç olmadığı kadar aksadığı, herkesin sevdikleri için enkazları elleriyle kazmaya çalıştığı, enkaz altındakilerin yardım çığlığı adına her yolu denediği bir anda uygulamaya konan için sorulan o sorudayım hala…
Ne demişti, Adil Karaismailoğlu?
“Öyle gerekliydi demek ki…”
Hiç lafı çevirmedi, asla tereddüt etmedi, duraksamadı, soruyu cevaplamayı reddetmedi, mimiklerinde gayet sabitti, sakindi, beden dilinde en ufak bir rahatsızlık emaresi dahi yoktu, “Öyle gerekliydi demek ki…” derken!
Bu açıklamasının ardından, ben gibi yüzbinlerce depremzede için, o, özür dilemesi gereken, hatta istifa etmesi gereken bir isimdi, ki bakanlık ömrü de çok uzun sürmedi, 24 Temmuz 2024’te sona erdi ermesine de, bugün de yarın da gelecekte de onu unutulmaz kılacak bu replikleriyle hatırlanacak biri olarak insanlık tarihine geçti…
6 Şubat’ın o sabah saatlerinde, Antakya’nın merkezinde, yerle bir olmuş apartmanlar arasında sevdiklerini arayan, ararken de boğazı yırtılırcasına haykıran, hıçkıra hıçkıra ağlayan, çaresizliğinden ne yapacağını bilmez şekilde boş boş etrafına bakan, ufacık bir yardım olsun arayan, ona uzanacak her ele sarılmaya hazır o kadar çok insan gördüm ki, unutmam, unutamam…
Çünkü ben de onlardan biriydim…
Sevdiklerinin isimlerini enkaza dönmüş binalara doğru bağıran, bir ses duymak için her şeylerini vermeye hazır kimin yanından geçsem, hep aynı cümlenin fısıltısını duydum,
“Allah’ım, ne olur ölmemiş olsun!”
O gün, çalışmayan telefonlarımız, “Öyle gerekliydi demek ki…” denilerek kesilen internetimiz ve dudaklarımızda Tanrı’ya yakaran dualarımızla, hiç bitmedi o sabah, o ilk 24 saat… İnsan, hayatta kaldığına mutlu olmaz mı hiç? Deprem (!) denilenin koca bir şehri yok ettiğini izlerken, yanından geçtiğimiz enkazların altından sesler gelirken ve bizler o seslere cevap bile veremezken, defalarca öldük, duyduğumuz her seste gömüldük…
Bugün, depremin üzerinden geçen yüzlerce günün ardından, felaketin 3. senesinde, bu video hala paylaşılıyor ve ben her defasında, her izlediğimde, o gerekliydi diyen bakanın gözlerinin içine bakıyorum…
Bunu diyen adam, tek bir kere bile “Niye gerekliydi?” sorularını cevaplamadı!
Bunu diyen adam, 6 Şubat sabahı bizlerin neler yaşadığının farkında bile değildi!
Bunu diyen adam, çaresizliğimizi resmileştiren bu karardan asla pişman olmadı!
Bunu diyen adam, bu kararın, enkaz altında kaç can aldığını hiç hesaplamadı!
Ben, o günü, o anı, 6 Şubat’ın yıktığı Antakya sokaklarında yaşayarak gören biri olarak, elimizde tuttuğumuz telefonu en gereken zamanda ve en gereken yerde işlemez hale getirenlerin bu rahatça “gerekliydi” demesini bugün de defalarca dinleyeni olarak, o “gerekliydi” denenin niye gerektiğini çok iyi biliyorum aslında!
Ben sorayım o zaman, dönemin Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu da istediği sorudan başlasın!
Sebep;
Depremin yıkım anının, sosyal medyada o ilk günden yayılmasını engellemek miydi? Gelmeyen yardımlar için helallik isteyerek, bunun itirafında duran Ankara’nın çaresizliğinin duyulmasını engellemek miydi? Enkaz altında yardım bekleyenlerin, beklerken can verdiği gerçeğini sansürlemek miydi? İnternet ve iletişim altyapısındaki aksamaların, arama-kurtarma çalışmalarını, bilgi akışını ve depremzedelerin yardım çağrılarını ciddi şekilde engellediği noktasında duranların öfkelerini susturmak mıydı? TMMOB raporunda da belirtildiği üzere, kamu kurumlarının “kamu güvenliği ve acil durumlar” için güvenilir bir iletişim altyapısına sahip olmadığının ortaya çıkmasının önünde durmak mıydı? Arama-kurtarma için ilk 24-72 saatin hayati önemde olduğu bilinse de, bu altın saatlerde etkili müdahaleyi engelleyen bu “gerekliydi” halinin garip bir sansür mekanizması gibi çalıştığını söyleyenlerin duyulmasını engellemek miydi?
Enkaz altında kalan binlerce insanın konumlarını bildirme şansını azaltan, hatta sıfırlayan bu kararı da uygulayanları da affetmiyorum, affetmeyeceğim…
Kabul de edemiyorum…
Gözlerimizin içine baka baka “kestik” demenin, ama gerisini getirmemenin rahatlığını kabul edemiyorum…
Sizi bilmem ama, benim vicdanımda, dönemin Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu çoktan mahkum oldu… Oldu da, hukuk anlamında da hesap verebilmesini isterdim, en azından “O gün bu kararı verdik, çünkü…” demesini!
Buna bile tenezzül etmedi…
Ölen öldü, biz sağlarsa, yarı ölü, yaşamaya devam ettik!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.