Kapıda halkın yaşam alanlarına sahip çıktığı, zenginlerin de maden çıkartmak için o yaşam alanlarını yok etmek istediği bir süreç var. Yaşam savunucuları İzmir’de bu sürecin ortasında yaşamı yeniden kurmak için bayrağı yükseltecek
İzmir’deki orman yangınları sonrasında durumu yerinde görmek ve halkın yarasını bir nebze olsun sarmak için yangın bölgesindeki köylere doğru yola çıktık. Ödemiş ve bağlı Karadoğan, Ortaköy, Üzümlü, Suçıktı, Tosunlar köylerini gezdikten sonra bu izlenim yazısını kaleme aldık.
Giderken bir kahveye uğradık. Kahvedekilerle biraz sohbet ederken yangından etkilenen köylerin yollarının, yangından sonra yapıldığını öğrendik. Daha sonra pek çok görüşmede ve toplantıda duyduğumuz “yetkililer yangına müdahale etmedi, emir gelmedi diyerek yanan evlerimizi söndürmediler” cümlesini burada da duyduk.
İtfaiyenin raporunda da yangının çıkış nedeni olarak GDZ Elektrik’in sorumluluğunda olan teller gösteriliyor. Yangınların ardından kentte GDZ Elektrik’in bu konudaki ihmalini protesto eden, enerji iletimi ve dağıtımının kamulaştırılmasını talep eden bir eylem de yapılmıştı.
Sonra Ödemiş’in köylerine doğru yola koyulduk. Yangın sonrası yapılan yollardan ilerlerken yangının etkilerini en çarpıcı biçimiyle görebiliyorduk. Dağın zirvesinden başlayıp çevre yoluna kadar yanmış araziler, tarlalar, köyler…
Yolumuzun üzerindeki ilk köye uğradık. Köyün meydanında toplanmış olan köylülere Yaşam Savunucuları Arama Kurtarma Derneği’ni anlattık ve sohbet etmeye başladık. Köylüler tüm detaylarıyla yangın gününü ve sonrasını anlattılar. Yangının bir anda her yere yayıldığını söyleyen köylüler, gelen tankerlerin köye girişine ve yanan evlere müdahale etmesine izin verilmediğini de söylediler.
Adeta bir can pazarı yaşanmış. Hayvanlarını yanmak üzereyken kendi çabalarıyla kurtaran köylüler, çevre ilçelerden gönüllü olarak kamyonlarla gelen halkın sayesinde hayvanları köyden çıkarabildiklerini söylüyor.
Orman yangının devamındaki günlerde bakan ve beraberindeki yetkililer yangın bölgesinde köylere gidiyor. Bakan gelmeden yollar yapılıyor, yangının olduğu anda eser miktarda görünen helikopterler sık sık sulama ve yangın söndürme çalışmaları yapmaya başlıyor. Ve o esnada bir “müjde” veriliyor, yanan evlerin yerine TOKİ yeni evler yapacak. Sohbet devam ediyor. Az ileride görünen, kurumuş otlarla ve kozalaklarla kaplı, hiç temizlenmemiş olan, yangına davet niteliğindeki arazinin kimin olduğunu soruyoruz. Cevap bizi şaşırtmıyor. Arazi devletin. Yerleşimin hemen dibinde olan arazide hayvan otlatılmasına dahi izin verilmiyor.
Köylüler, yangın öncesinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin köylere birer adet römork tipi yangın söndürme tankeri bıraktığını ama zaten bunun da yetmeyeceğini bildiklerini söyledi. Yangın bölgelerinde yaz aylarında benzer tehlikenin gündeme geldiğini söyleyen köylüler gerekli hazırlıkların yapılmadığını anlatırken, zaten böyle bir hazırlığını hiç yapılmayacağını çünkü köylerin önemsenmediğini de söylüyor. Peki ne uğruna?
Gittiğimiz tüm köylerde duyduğumuz ortak sorunlardan birisi de maden.
Birçok köyü kapsayan maden sahasının açılması için çabalayan şirketlerin olduğunu ve daha önce köylülerin bu durumu protesto ettiğini öğreniyoruz.
Köylüler yangının sonucunda kendilerini nelerin beklediğini en net şekilde ifade ederken birbirleriyle dayanışma halinde yaşamlarına devam ediyorlar. Sofralar ortak, dert ortak, sorun ortak, yaşamı devam ettirmek için verilen mücadele ortak…
Yaşam Savunucuları olarak tekrar geleceğimizi ve yaraları birlikte saracağımızı söyledikten sonra yola çıkmak için hazırlandık. Köylülerin bu yoklukta verdiği yemekleri yedikten sonra diğer köye doğru yola koyuluyoruz.
Yol üzerinde geçtiğimiz köylerden birisinde pek hasar olmamasına rağmen hiç kimse yok. Devam ediyoruz… Bir sonraki köyde de durum aynı. Daha sonra yoldan geçen birisini durdurup köy halkının nerede olduğunu sorduğumuzda bölge köylülerinin ürettikleri ürünleri satmak ve geçim sağlamak için Ödemiş pazarına gittiklerini bize söylüyor.
Ürettikleri ürünler çoğunlukla zeytin, zeytin yağı. Yanan araziler de zeytinlikler olduğu için maddi yükün çok fazla olacağı ortada.
İlerideki köylerden birinde kahvede otururken yine bu konu açılıyor ve köyün gençlerinden birisi borçların acilen ertelenmesi lazım yoksa borç ödeyecek durumlarının kalmadığını söylüyor.
AFAD tarafından orman yangınları ile birlikte yanan evler için köylülere içi boş konteynırlar verildiği görülüyor. Ancak köylüler su ve gider sorununun çözülmediğini, elektrik bağlantılarının yapılmadığını, günlük yemek ihtiyaçlarını ise dışarıdan karşılamak zorunda kaldıklarını, yemeklerin Ödemiş’ten dayanışma ile geldiğini belirtti. Birçok köylü konteynırlar geldiğinde yanan evlerinin yerine yenisinin yapılmayacağı kaygısıyla konteynır istememiş. Yapılacak evlerin hayvancılık faaliyetlerine uygun şekilde ve bir an önce yapılması gerektiği dokunduğumuz her köylünün söylemlerinde yer alıyor.
Bir sonraki köye doğru devam ediyoruz. Köy tamamen yanmış. Tahmin edebileceğiniz gibi bu köyde de yangına dair hazırlık neredeyse hiç yok denecek kadar az. Üstelik ormanın içinde bulunmasına rağmen. Tesadüf odur ki köyün adı maden tartışmalarında da çokça geçiyor.
Diğer köye doğru yola çıkıyoruz. Köyde üç ev yanmış. Köyün sokaklarında yürürken bir yaşlı teyze bizi karşılıyor. Alevlerin evinin dibine kadar geldiği yanmış otlardan ve ağaçlardan belli oluyor. Burayı nasıl söndürdünüz diye sorduğumuzda eşi ve kendisinin zorla söndürdüğünü anlatıyor. Tabii o köyde de yangınla alakalı bir hazırlık neredeyse yok. Teyzenin soğuk su ikramından sonra bir diğer köye doğru hareket ediyoruz.
Köyün kahvesinde soluklanmak için durduk. Kahvedekilerle tanıştık. Köyün eskilerinden bir abiden her köyde duyduğumuzu tekrar duyduk: “Tankerler, itfaiye evlerimize müdahale etmedi”, “Bizi evlerimizden çıkarttılar, çıkmasaydık yangın bu kadar etkilemezdi, yangını söndürürdük.”
“Peki nasıl durdurdunuz yangını?” diye sorduğumuzda köylülerin bu konuda çokça deneyimli olduğunu, köyde bulunan birçok kişinin daha önce yangın söndürme faaliyetlerine birçok kez katıldığını öğreniyoruz. Yangını da köye gizli gizli giren gençlerin çabalarıyla söndürebilmişler.
Köylüler yangının bir sebebinin de köylülüğünün bitirilmesi ve tarımın tasfiye edilmesi olarak görüyor. Çünkü hayvanların gezdiği, toprakların sulandığı bölgelerde yangın ihtimali daha düşük diyorlar. O yüzden köylü ormanla, orman köylüyle var olur, orman varsa köylü var, köylü varsa orman var diyerek durumu en net haliyle ifade ediyorlar.
Köylülere tekrar geleceğimizi ve mücadelelerine, yaralarını sarmalarına destek olacağımızı söylüyor ve çayımızı içip ayrılıyoruz.
Daha sonra İzmir’e dönüp değerlendirmemizi yapıyoruz. Köylerde yangın ve olası afetlere yönelik bilgilendirme ve eğitim toplantılarının eksikliği, yangın söndürme araçlarının ve ekipmanlarının yetersizliği, köylerde afet ekiplerinin olmayışı; maden karşıtı mücadelenin örgütlenmesi ve seyri, TOKİ gelecekse sürece dair atılması gereken adımlardaki bilgi eksikliği göze çarpıyor.
Yani kapıda halkın yaşam alanlarına sahip çıktığı, zenginlerin de maden çıkartmak için o yaşam alanlarını yok etmek istediği bir süreç var. Yaşam savunucuları İzmir’de bu sürecin ortasında yaşamı yeniden kurmak için bayrağı yükseltecek.
* Erkan Şenel ve Ergin Çevik, Yaşam Savunucuları Arama Kurtarma Derneği’nden
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.