Hepimizin hesap-kitap derdine düştüğü bir ortamda, davayı pür dikkat izleyen Kemal Kılıçdaroğlu ve Ankara’daki emeklilik (!) ofisinde biriken ekibinin benzer bir hesap-kitap içinde olmadığını sanmayın…
30 Haziran’daki kurultay iptal davası öncesinde, en azından şimdilik karar çıkmayacağı yönünde tahminde bulunanlardandım, ki beklediğim gibi de oldu, karar çıkmadı! Yok, konu, siyasallaştığı sıkça söylenen, tartışılan, iddia edilen yargının bağımsızlığı yönündeki temenniler değil, ama eldeki, gecikecek bir kararın en çok kime/kimlere yarayacağı yönündeki hesaplar!
Hepimizin hesap-kitap derdine düştüğü bir ortamda, davayı pür dikkat izleyen Kemal Kılıçdaroğlu ve Ankara’daki emeklilik (!) ofisinde biriken ekibinin benzer bir hesap-kitap içinde olmadığını sanmayın…
Sizi bilmem, ama ben sormak isterdim kendisine…
Partinin, bunca tutuklama, gözaltı, suçlama kalabalığı içinde nefessiz kaldığı bir dönemde, düzenlenen mitinglere katılan yüzbinlerin adalet sloganları attığı bir memleket gerçeğinde, tavrının, neden “her şartta” partisinden yana durmadığını, niye iktidar ağzıyla paralel savunmalar ortaya koyduğunu, onu destekleyen isimlerin neden yandaş TV ekranlarından partiyi eleştiren yandaş isimlerle yan yana oturma gereği duyduğunu, Ekrem İmamoğlu için kamuoyuna yansıyan açıklamalarında neden eleştirel ifadeler kullandığını, şu ana kadar ki süreçte neden partisinin yanında durmadığını, dava sürecine hayat veren isimlerden biri olan Lütfü Savaş’la bu noktadaki bağını/olası işbirliğini, Özgür Özel’e karşı bir öfke besleyip beslemediğini, Özel’in liderlik sürecini kendisi için bir ihanet girişimi olarak algılayıp algılamadığını, CHP’ye karşı aldığı tavrın bundan kaynaklanıp kaynaklanmadığını, ona bağlı Milletvekillerinin sosyal medya üzerinden yaptıkları ortak açıklamalarla bu cepheyi neden genişletme ihtiyacı duyduklarını, bu organize tepkilerin neresinde durduğunu, 13 sene boyunca yönettiği CHP’de Erdoğan’a karşı elde edemediği siyasi başarının saklambaç oyununda eylül beklentisini/yeni liderlik vaatlerini, Özgür Özel’in CHP karnesinin ona kıyasla başarılı olmasının onu rahatsız edip etmediğini, olası bir ‘mutlak butlan’ kararı halinde liderliğinin geçici bir anlam ifade edip etmeyeceğini, eylüldeki davada istediğini aldığında CHP’de ona muhalif isimleri tasfiye edip etmeyeceğini, bugünden tartışılmaya başlanan ‘CHP bölünür mü’ sorularına kendisinin nasıl bir cevap verdiğini, Ankara’daki ofisini başından beri bu amaçla kurup kurmadığını, kendi seçmen tabanında dahi oldukça yıpranan isminin olası bir liderlikte başarılı olup olamayacağını/toparlayıcı olup olamayacağını, önceki dönemlerinde ciddi bir siyasi çekişme içinde olduğu AKP lideri Erdoğan’ın onu savunur açıklamalarını samimi bulup bulmadığını!
Şu an, Kemal Kılıçdaroğlu da Lütfü Savaş da her gazeteci için ideal, hatta popüler haber kaynakları!
Onları en son, Kılıçdaroğlu’nun Ankara ofisindeki buluşmalarında izlemiştim…
Görüşme sonrası, Lütfü Savaş’ın, Özgür Özel karşıtı açıklamaları gelmişti…
“Ne alaka” diyecek bazıları, “sadece bir tesadüf”tü oysa ki…
Haklısınız, bizler o tesadüflere o kadar alıştırıldık ki bu ülkede…
Kıbrıs’ta öldürülen, kumarhane işletmecisi Halil Falyalı’ya ait dosyanın ‘kara kutusu’ Cemil Önal’ın Hollanda’da öldürülmesi ve en az onun kadar konuşan/konuşacak bir başka ‘kara kutu’ Muhammed Yakut’un, Hollanda sınırı yakınlarında, Almanya’da kalp krizi sonucu ölmesi gibi!
Tesadüf o ki, ikisi de Türkiye siyasetine dair kasetler ve bilgiler kalabalığında duran iki isim…
Bu kadar tesadüfün orta yerinde dururken, sorum, Dubai’de hayatına devam eden, Sedat Peker için gelsin… Cemil Önal’ın öldürülmesi ve Muhammed Yakut’un ölmesi ile devam eden süreci nasıl okudu sahi? Peki, daha düne kadar, konuşmaması için Ankara’nın her yolu denediği bir isim olan Peker, yeraltı dünyası olarak adlandırılan camiaya dair bu isimlerin, sahip oldukları dosyalar üzerinden konuşmaları sürecinde susturulmalarını, aynı dünyanın raconu adına nasıl değerlendirdi?
Konuları birbirine karıştırdığımızı sanmayın…
Bunlara benzer daha çok başlığımız var…
Hepsi tesadüflere boğulmuş halde…
Hepsi susturulmuş halde…
Susanların, susturulanların, susması için işaret verilenlerin ülkesinde, en çok da aramızda dolaşan kara kutuların karanlık kimliğinde, bu garip tesadüflere bir ‘nokta’ koymak hiç kolay değil, olmayacak da…
Peki, vazgeçecek miyiz?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.