Akbelen ve İkizköy’deki köylülerle birlikte, tüm çevreciler ve yurtseverler bu kanunun çıkmaması için mücadele ediyoruz. “Sömürge Maden Kanunu” Meclis’ten geçtiğinde, Anadolu’daki binlerce maden sahasında binlerce köy sürgün yaşayacak. Zorla göç ettirilen on binlerce insan, anıları çalınan, köklerinden koparılan köyler, yok edilen ormanlar, kirletilen sular, yok olan topraklar… Ve tüm bunlar geri getirilemez
Kanadalı Centerra Gold’un ortağı olan ve Kayseri Develi’de altın madeni işleten şirket yetkilileri geçtiğimiz aylarda bir açıklama yaptı: “Maden arama ve çıkarma ruhsat işlemleri nedeniyle zaman kaybediyoruz. Acil ve kolaylaştırıcı yasal düzenleme istiyoruz.”
Bu açıklamanın ardından, şirket sahibinin yakın çevresindeki dört AKP milletvekilinin öncülüğünde, maden şirketlerinin deyimiyle “Süper Maden Yasası” Meclis’e kanun teklifi olarak sunuldu.
Teklif, süper hızlı bir şekilde Meclis alt komisyonuna getirildi. Muhalefetin ve çevrecilerin tüm itirazlarına rağmen sabahlara kadar süren tartışmalar sonucunda, AKP ve MHP’nin sayıca üstünlüğüyle komisyondan geçti. Şimdi aynı hızla Meclis Genel Kurulu’nda görüşülüyor.
Maden sahası içinde kalan orman alanları, orman dışına çıkarılarak MAPEG’e (Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü) devrediliyor. Bu sayede madencilik arama ve işletme ruhsatlarında orman kanunları devre dışı bırakılıyor.
Yeni yasa, orman kanunlarını “hileli” bir yöntemle baypas ediyor. Ormanlarını korumak isteyen yurttaşlar “Ağaçlarımızı kestirmeyiz” diyerek direndiğinde, bu yasa devreye sokulacak: “Bu alanlar MAPEG sahasıdır, orman dışına çıkarıldı.”
Bu düzenlemeyle birlikte yargı süreçleri de etkisiz hâle getirilmek isteniyor. MAPEG’e devredilen orman sahaları, kesilmeye ve yok edilmeye hazır hale getirilmiş olacak.
Yeni yasayla birlikte, maden çıkarılacak alanlarda yerleşim yerleri (köyler, mezralar, tarlalar, bağ ve bahçeler, mezarlıklar, meralar vb.) bulunuyorsa, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle acele kamulaştırma kararı çıkarılabilecek.
Bu kararnameyle birlikte, tapular doğrudan maden şirketine geçecek. MAPEG ve şirket yetkilileri halka şu sözlerle gelecek: “Köyünüze, bağınıza, bahçenize, sularınıza, ağaçlarınıza el koyduk.”
Halka başka bir yer gösterilecek ve itiraz, yargı süreci gibi haklar tamamen devre dışı bırakılacak.
Bunun adı “süper kanun”!
Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçleri de bu “süper kanun” ile baypas ediliyor. Maden şirketinin arama izniyle başlayan süreçte, rezerv tespiti, sondaj ruhsatı ve diğer izinler için kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı yollar izlenecek.
MAPEG’in IV. grup maden sahalarında verdiği yüzlerce arama ruhsatı var. Yedigöller, Küre Dağları Milli Parkı, Kaplan Dede Dağı, Zonguldak Tarihi Ormanları gibi alanlarda bu ruhsatlar mevcut.
DSİ, Anıtlar Kurulu gibi kurumlar “basit arama” için izin vermiş olsa bile, bu izinler artık kesin karar sayılacak ve bir daha aksi yönde görüş bildirilemeyecek.
Maden sahasında arkeolojik sit alanı, kültürel varlık, tarihi eser veya yapı varsa, Anıtlar Kurulu’na sormaya gerek kalmayacak. Yalnızca Kültür Bakanlığı’na “Burada madencilik yapalım mı?” denilecek.
Eğer bakanlık süresi içinde yanıt vermezse, bu durum “olumlu görüş verilmiş” sayılacak.
Sömürgeci yasa taslağındaki bir başka acı gerçek de şu: Maden ruhsatı verildiğinde, yani yer tahsisi yapıldığında, MAPEG’e ödenen bir bedel bulunuyor. MAPEG’in mayıs ve haziran aylarındaki ihalelerinden biliyoruz ki, bu bedeller 800 bin TL ile 1 milyar TL arasında değişiyor.
Diyelim ki şirket dağları devirdi, ağaçları kesti, toprağı ve suyu siyanürle zehirledi, ardından altını alıp gitti.
Yarattığı tüm bu tahribatın karşılığı olarak yalnızca o ilk ödediği ruhsat bedeli kadar bir ödeme yapacak.
İliç, Fatsa ve Uşak’taki maden felaketlerini düşünelim:
Bu bölgelerde gerçek anlamda bir rehabilitasyon hangi bütçeyle sağlanabilir?
Bu yasa tasarısı, Akbelen ve İkizköy’de yaşanacak sürgünün fragmanı niteliğinde. Yasalaşırsa, koordinat bilgileri ekli maden ruhsatları doğrultusunda, köylüler zeytin ağaçlarıyla birlikte sürgüne gönderilecek.
Bu film, Anadolu’nun yüzlerce köyünde gerçeğe dönüşecek.
Neden mi?
Kapanması gereken bir termik santral, AKP döneminde özelleştirildi.
Santrali alan firma LİMAK, linyit sıkıntısını ve bölgenin zeytin ağaçlarıyla dolu olduğunu biliyordu.
Oysa Zeytin Kanunu gereği, bu alanlar madenciliğe açılamaz.
Yeni yasa, yaklaşık 35 bin köylüyü sürgüne gönderiyor.
Binlerce zeytin ağacı, “nakil” adı altında katledilecek.
Asırlık ağaçlar başka yerlere dikilecekmiş gibi gösterilecek. Oysa ağaçların da canlılar gibi alışkanlıkları vardır: hava, su, güneş, toprak, böcekler, iklim…
Tüm bu unsurlar, zeytin ağaçlarının duygusudur.
Sürgüne gönderilen köyler ve köylüler gibi, insan da yaşadığı coğrafyaya benzer.
Nefesi, havası, iklimi, beslendiği gıda ve en önemlisi anılarıyla toprağa aittir.
Ağaçları ve insanları köklerinden koparmak, toplumların kapanmayan yarası olmuştur.
Bu coğrafyada bu acıları en çok bizler yaşadık. Ve artık bu acıları hak etmiyoruz.
Akbelen ve İkizköy’deki köylülerle birlikte, tüm çevreciler ve yurtseverler bu kanunun çıkmaması için mücadele ediyoruz.
“Sömürge Maden Kanunu” Meclis’ten geçtiğinde, Anadolu’daki binlerce maden sahasında binlerce köy sürgün yaşayacak.
Zorla göç ettirilen on binlerce insan, anıları çalınan, köklerinden koparılan köyler, yok edilen ormanlar, kirletilen sular, yok olan topraklar…
Ve tüm bunlar geri getirilemez.
Başka bir dünya yok.
Bu kanuna karşı çıkmaktan başka bir yol yok. Mücadele ertelenemez. “Bana ne” denemez. “Köylüler mücadele etsin” denemez. Bu mücadele; coğrafyamızın, doğamızın, tüm canlıların ve kültürel zenginliklerimizin yaşama mücadelesidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.