Bu kent politikası, kentlerin kullanım değeri doğrultusunda, yerinde yaşayanları ile birlikte iyileştirilmesi yerine, iktidar/sermaye lehine hızla dönüşümünü talep ediyor. Bunun için “rekabetçilik, yatırımcı çekme, marka kent yaratma, kenti pazarlama” vb. söylemlerle, o yeri var edenlerin, orada yaşayanların itirazlarına rağmen bir süreç örülüyor. Ve nihayetinde kenti, müşterek kentsel değerleri metalaştırarak, sermayeye açan, üst gelir gruplarını ve turistleri çekmeye yarayan projeler üretiliyor
Evrensel’in “kent hakkı” başlıklı bu bölümünde, 19 Ekim 2024 tarihinde “İşçi sınıfı mekânlarında süregiden soylulaştırma” üzerine yazarken de Haydarpaşa’ya değinmiştim.
Üzerine bir yıla yakın zaman geçti. Neoliberal kapitalist kentleşmenin işçi/emek mekânlarını çitlemesi, Haydarpaşa, Sirkeci… gibi yerlerde halen devam ediyor.
Bu vesileyle bugün de, sürekli sürgüne uğrayan, yerinden edilen ve fakat müşterek değerleri, kamu yararı ve halklar lehine yaşatmak isteyen bizlere soru sormak istiyorum;
Turizm, kültür-sanat gibi yollarla aklanan veya arzulanır hale getirilen dönüşüm alanları kentsel-toplumsal mücadeleyi de zayıflatıyor, parçalıyor. Bu alanlarda proje, uygulama, danışmanlık yapan/yapmak isteyen meslek insanları oluyor. Tüm bunları tartışmaya açan kapsayıcı bir kentleşme politikası nasıl inşa edilebilir? Kentleşme politikasını, bugüne dek yaptıklarımızın ötesinde, daha farklı nasıl ele alabiliriz? Kentleri soylulaştıran dönüşüm projelerinin yarattığı arzu coğrafyalarını, buna yönelik arzu yatırımlarını nasıl politikleştirebiliriz?
*
Türkçe’de “seçkinleştirme, mutenalaştırma” olarak da ifade edilen soylulaştırma (gentrification) geleneksel işçi sınıfı mahallelerinin spekülatif yeniden yapılanma için dönüştürülmesi veya üst gelir grupları için yenilenmesi, bunun sağlanması için de eski dokudaki yaşamın marjinalleştirilmesi, “çöküntü alanları, âtıl alanlar” vb. olarak tariflenmesi, yaşayanlarının/bölgenin tehlikeli olarak addedilmesi, dolayısıyla bu dönüşümün meşrulaştırılması girişimi, dünyanın birçok kentinde neoliberal kentleşme süreciyle yaygın hale geldi.
Bu kent politikası, kentlerin kullanım değeri doğrultusunda, yerinde yaşayanları ile birlikte iyileştirilmesi yerine, iktidar/sermaye lehine hızla dönüşümünü talep ediyor. Bunun için “rekabetçilik, yatırımcı çekme, marka kent yaratma, kenti pazarlama” vb. söylemlerle, o yeri var edenlerin, orada yaşayanların itirazlarına rağmen bir süreç örülüyor. Ve nihayetinde kenti, müşterek kentsel değerleri metalaştırarak, sermayeye açan, üst gelir gruplarını ve turistleri çekmeye yarayan projeler üretiliyor.
Bu yazıya başlık olan Söğütlüçeşme ve Haydarpaşa da bu süreçlere katılan yeni örnekler. Bu örnekleri aklayan etkinlikler de yapılıyor. Söz gelimi bir toplanma alanına ihtiyacı olan Kadıköy’e yeni yapı yükü getiren, alandaki ağaçları yok eden ve Söğütlüçeşme’yi tüketim coğrafyasına dönüştüren Terminal’i güzelleyen sanat etkinlikleri gibi.
Ya da Han Tümertekin, Tan Sağtürk gibi mimar, sanatçı… yaratıcı sektörün kültür-sanat aktörleri ile Haydarpaşa’nın ulaşım yapısı olmaktan çıkışı güzelleniyor. Kültürel hegemonya çatışmasının bir tezahürü olarak da, projenin adı Taksim’de inşa süreci hayli tartışmalı olan Atatürk Kültür Merkezi-2 olarak zikrediliyor.
*
Basında kapsamlı bir şekilde yer bulan, yazının görselindeki Haydarpaşa Dayanışması’nın 704. Haftasının Pazar eyleminde okunan “Demiryolcular Tarihi Garlardan Sürülüyor!” başlıklı basın açıklaması, yukarıdaki sorularımı da içeriyor.
Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarını demiryolu-vapur ulaşımına kapatan, kentliden ve dolayısıyla gündelik yaşamdan koparan ulaşım politikasına karşı, Haydarpaşa Dayanışması, alanı yaşayan bir eylem mekânına dönüştürdü. 20 yıllık kent hakkı direnişini, 704 haftadır ve 13 yıldır her Pazar günü Gar’da buluşarak sürdürdü. Garın önünde, güvenlik girişinde, şarkılarla, danslarla bir kültür üretimi yapıldı.
Demiryolcular hâlâ tarihi garlarda çalışıyorlardı. Ancak Haydarpaşa Garı’ndan, önce kentlinin uzaklaştırılması gibi, şimdi de demiryolcular sürgün edildi.
Yukarıda söz ettiğim soylulaştırma, Garlarda kültürel yolla ele alınıyor. 2024’te Kültür ve Turizm Bakanlığı’na “kültür ve turizm” kullanımıyla devredilen Haydarpaşa ve Sirkeci Garları’nın, “kültür-sanat merkezi ve bienal alanı” olması planlanıyor.
Basın açıklaması sürece işaret ediyor; “Haydarpaşa Gar binasında ve Sirkeci İşletme Müdürlüğü binasında görev yapan memur statüsündeki demiryolcular, şimdilik Haydarpaşa Gar sahasında yeni inşa edilen prefabrik yapılara sürülüyorlar. Daha sonra ise yeni sürgün yerine gönderilecekler, şehrin en uzak noktalarına itilecekler. Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarında lokomotif depoları ve atölyeler de kapandı. Sirkeci Garı’ndaki tarihi Orient Express Restoranı polis zoruyla boşaltıldı! Hizmet binalarından oturan demiryolculara lojmanlardan çıkmalarını emreden tebligatlar yollanıyor! Sirkeci Garı’ndaki her kesimden insanın yolunun düştüğü çay ocağı da zorla kapatıldı! Sirkeci Garı’nın etrafı bir anda demir inşaat levhalarıyla çevrilmiş durumda! Şehrin tarihi kamusal mekanları olan Haydarpaşa ve Sirkeci Garları adeta bir işgal altında bulunuyor”.
*
Ağaçları, insanları yerinden eden ve sadece yapılı çevreye odaklanan bu projelerin kimlerin lehine üretildiğini sorgulayalım. Bakanlığa açılan davaların sonucu ve yargı kararları da beklenmeden, demiryolcuları sürgüne mecbur bırakan bu projeler, tabandan üretilmiş kültürü yok sayarak, kültürel üretimi iktidar lehine ürettiği için, kent hakkını açıkça çiğneyen bir kent suçu.
Basın açıklaması çok net söylüyor; “Şehrin kültürel belleğini, kent hakkını, demiryolcuların yaşam ve çalışma haklarını ihlal ediyorsunuz! Demiryolcuları tarihi garlardan koparmak, demiryolculuğu bitirmek demektir. İktidar, demiryolcuların kültürünü yok etmek ve yerine kendi çıkarlarına uygun olan sermaye temelli kültürü geçirmeye çabalıyor”.
Kendimize sorularımıza yeniden dönelim. Turizm, kültür-sanat gibi yollarla aklanan dönüşümleri keyifle kullanan veya bu alanlarda proje, uygulama, danışmanlık yapmak isteyen meslek insanlarını da içeren kapsayıcı bir kentleşme politikası nasıl inşa edilebilir? Kentleşme politikasını, bugüne dek yaptıklarımızın ötesinde, nasıl tartışmaya açabiliriz? Kentleri soylulaştıran dönüşüm projelerinin yarattığı bu arzu coğrafyalarını, buna yönelik arzu yatırımlarını nasıl politikleştirebiliriz?
Kaynak: Evrensel
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.