Adnan Yücel bu dünyada gezdi, dolaştı, insanların acılarını dinledi, öykülerini şiirleştirerek kavga alanlarına taşıdı. O bizden biriydi. Mütevazı, hoş sohbetli, yoldaş sıcaklığı ile kavgamızın şairiydi. O devrim ve sosyalizm davasına gönülden bağlı büyük bir şairdi
Birçok Akdeniz ülkelerinde aynı zamanda düzenlenir şiir festivali. Küçük şehrimiz Séte’de Akdeniz şeridi ülkelerinden gelen şairler sunumunu yaparlar. Türkiye, Yunanistan, İspanya, İtalya, Fransa, Mısır, Tunus’tan sanatçıların katılımıyla rengarenk, her dilden şiire doyarız. Gelenekselleşen Yaşayan Sesler Akdeniz Şiir Festivali boyunca küçük şehrimizin sokakları, meydanı müzik dinletisi, şiirsel söylevleriyle Akdeniz akşamlarını soluklar kente gelen on binlerce sanat severler. Güney Fransa’nın Venedik’i olarak kabul küçük şehrimiz. Kanalları, çevreleyen iç denizi (Thau Gölü) yaz boyu düzenlenen caz festivali, su oyunları yarışları, yerli-yabancı turistleri sarıp sarmalar sezon boyunca.
Birden bir hüzün çöker yüreğime. Kavgamızın şairinin eksikliğinde meydanda. Film şeridi gibi gözlerimin önünde geçen yıllarda birçok ülkede gerçekleşen dinletiler, gecelerde, her işçi direnişinde, meydanlarda yankılanır.
Bundan 23 yıl önce, çağımızın illeti hastalığına karşı mücadelesinde bedensel olarak aramızdan ayrıldı. Adnan Yücel’in mütevazı yaşamı gibi, bizlere bıraktığı ölümsüz eserleri genç nesillere kılavuz olmaya devam ediyor. Adnan Yücel, 1953 yılında Elazığ’ın Dilek köyünde, karayollarında işçi bir babanın çocuğu olarak doğar. Tutucu aile ortamında başlar ilk başkaldırısı. Bu başkaldırı, Adnan Yücel’in şiirinde mihenk olur. 1979’da ilk şiir kitabı “Kavgalara Sözlenen Sevda”, şairin yönünü belirlemede etkili olur. Eylül zulmünün ilk döneminde “Soframda Kaval Sesleri” eseriyle karanlık günlerden geleceğe adım adım yürür. Adnan Yücel, şiirinde “Ustam” dediği Hasan Hüseyin Korkmazgil’in etkisini her vesilede anlatırdı. “Haziranda ölmek zor” şiiri, şairin yüreğini kamçılar. Nazım Hikmet, Enver Gökçe ve Ahmed Arif’in destansı şiirlerini harmanlayarak özümser. Adnan Yücel’in şiirlerinde toplumsal gerçekçiliğin etkileri, yeraltı mücadelesinde 12 Eylül faşizmine direnen bir avuç komünistin direnişinin şiirle buluşmasıyla ortaya çıkar. “Tek Bir Nehir” adlı kitabı “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek”tir. İhanetin, davadan uzaklaşmanın ve yoldaşına sırt dönmelerin tavan yaptığı dönemde, o dipte mayalanan dalgaların patlamasının önü açar.
Adnan Yücel’in şiirinde aşk ve kavga ekolü iç içe geçmiştir.
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa…
Nehir gibi akıp giden şiir, kavga günlerinde artık sokaklarda yankısını bulur. İşçi direnişlerinde, yargısız infazlarda, gözaltında kaybedilenlerin de ilham kaynağıdır. Karanlığı parçalayarak yoluna devam eder. “Her şey bitti” diyenlere, rotasını şaşırıp yılgınlık sofrasında umutsuzluk serpiştirenlere şu dizelerle cevap verir:
Saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler…
…
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Adnan Yücel, bir dönemin acılarını, umutlarını, ille de aşk ile tutkulu kavgaya bağlı direnişçilerin sesi olur imgeleriyle. Kimi şiirinde rüzgarla bir olup yolu yakın kılar. Çukurova’nın kavurucu sıcağında rüzgarla yarışan ölümsüzlerin sesi yankılanır Torosların zirvesinde. Faşizmin karanlık dehlizlerinde devleşen Remzi Basalak’ın tekmesi ki devletin erki, kudreti, zülüm mekanizması yerle bir olur. Tekir Yaylası’nda dökülür dizeler, şairin önündeki kadim dostu defterine.
Ya sen- ey gelenek tohumunun nar çiçeği
İki bin yıllık çınar yellerinde
Spartaküs’ten beri insan sellerinde
Gelmedin daha dile- gelmedin
Dilini kopardılar da söylemedin
Durdun durdun da
Ey direncin doruklarındaki bayrağı
En büyük destanı bir tekmeyle söyledin
Çukurova Çeşitlemesi’nin destanlaşmasının kökleri, gelenek tohumunun mimarı efsanevi komünist Osman Yaşar Yoldaşcan’ın görkemli direnişine dayanıyordu.
Osman Yaşar Yoldaşcan yoldaşın Bağcılar Yokuşu’nda yankılanan bu destanı ki gün gelecek Çukurova’da dilden dile dolaşacak. Osman Yaşar Yoldaşcan yoldaş faşist cunta namlularının kan kustuğu 29 Eylül 1980 günü görkemli direnişiyle, mızrak gibi saplanmıştı. Faşizmin bağrına..
Seksenli yıllarda üzerindeki ölü toprağı silkeleyip ayağa kalkan Kürt halkının acılarını, gözyaşlarını, yürek parçalayan ağıtlarını destanlaştırır. Bin yıllık zulmün ve esaretin tililisini dile getirir. Amed zindanında simgeleşen Ateşin ve Güneşin Çocukları ki yasaklar ülkesinde artık göğsünde nişan gibi taşırlar kimliklerini. Tüm medeniyetleri bağrında taşıyan Kürdün destanıdır imgelerinde. Sonuç olarak Adnan Yücel bu dünyada gezdi, dolaştı, insanların acılarını dinledi, öykülerini şiirleştirerek kavga alanlarına taşıdı. Fransa, Almanya, İsviçre, Avusturya, İngiltere, Hollanda, her gittiği yerde halkın bir parçası gibidir.
O bizden biriydi. Mütevazı, hoş sohbetli, yoldaş sıcaklığı ile kavgamızın şairiydi. O devrim ve sosyalizm davasına gönülden bağlı büyük bir şairdi. O bir insandı.
Bir yıldız vardır hani
Bütün yıldızlar içinde der Homeros
Ne kopmuştur hiçbir zaman
Kök saldığı kutsal yerden
Ne de boyun eğmiştir
Ölüm kusan hiçbir karanlık önünde
Sıcak bir temmuz gününde ölümsüzleşerek aramızdan ayrıldı. 12 Eylül faşizminin karanlık günlerinin direnişçilerin sesi, soluğu olup kavgamızın destanını şafaklarda tutuşturdu. Onun içindir ki son sözü hep direnenler söyler. O güzel insan yaşamı zulümü sevdi… Kavgamızın unutulmaz büyük şairin anısına… Bitmedi daha, sürüyor o kavga, yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek… Anısına sonsuz saygılar.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.