Palestine Action demokrasi için bir tehlike değildir. Ama Cooper öyle. Bugün aktif olsalardı, İçişleri Bakanı’nın onurlandırdığını iddia ettiği Süfrajet hareketini bir terör örgüt ilan ederek yasaklayacağından hiç şüphem yok
Not:Yazı, Palestine Action’ın “terör örgütü” ilanı kararına karşı açtığı davanın sonuçlanmasından önce yazılmıştır. Palestine Action’ın “terör” kapsamına alınması mahkemece de onandı.
İktidar söz konusu olduğunda kimseye güvenilmez. Sürekli ve yaratıcı bir şekilde mücadele edilmediği takdirde, her hükümet halkına baskı uygulayacaktır. Yeni gözetleme ve kontrol teknolojileri geliştikçe, bu mücadele daha da acil hale gelmektedir.
İngiltere hükümeti, eski bir insan hakları avukatı tarafından yönetiliyor. İçişleri Bakanı Yvette Cooper, parlamentoda Süfrajet hareketine[1] olan hayranlığını dile getirdi. Ancak bu tür referanslar, bizi temel haklarımıza yönelik saldırılardan korumak için hiçbir işe yaramıyor. Büyük bir çoğunluğa, hiçbir anayasal denetime ve acımasız, neredeyse hiç hesap vermeyen bir yönetim makinesine sahip olan bu yönetim, gücünü Muhafazakar seleflerinden bile daha kötüye kullanıyor.
Zorlu bir rekabet olsa da, Cooper’ın “Palestine Action” adlı protesto grubunu 2000 tarihli Terörizm Yasası kapsamında yasaklaması, muhtemelen son 30 yılda herhangi bir içişleri bakanının yaptığı en bağnaz şeydir. Palestine Action’ın karara karşı açtığı dava başarısız olursa, sadece destek verdiğiniz için “terörist” olarak 14 yıl hapis cezası alabilirsiniz. Bu, protesto hakkına ve ifade özgürlüğüne yönelik büyük bir tehdittir.
2001 yılında kanun yürürlüğe girdiğinde, şiddet içermeyen protesto gruplarını yasaklamak ve onları destekleyenleri hapsetmek için kullanılabileceği konusunda uyarıda bulunmuştum. Tony Blair hükümetinin destekçileri bana saçmaladığımı, kanunun amacının bizi öldürmek ve sakat bırakmak isteyen insanlardan korumak olduğunu söylediler. O zamanlar Cooper kıdemsiz bir bakandı. Kanunun nelere kadir olduğunu biliyor olmalıydı. Şimdi bu uyarıyı haklı çıkarıyor.
Muhafazakarların protesto karşıtı kanunlarının hazırlanmasında olduğu gibi, yasanın bu uygulaması da lobicilere bir yanıt gibi görünüyor. Tufton Street’in[2] keşleri, milyarder medya ile birlikte, Gazze’deki soykırıma karşı eylem yapan protestocular için her zamankinden çok daha fazla önlem alınması çağrısında bulundu. Görünüşe göre hükümet, polis ve savcıların iletişim bilgilerini İsrail Büyükelçiliği ile paylaşıyor: İç hukukun uygulanması ile yabancı bir devletin çıkarları arasında derin bir iç içe geçmişlik var gibi görünüyor.
Lobicilik faaliyetlerine cevaben Birleşik Krallık, sözde demokrasiler arasında tartışmasız en baskıcı olanı haline gelmiştir. Hem mevzuat hem de uygulama açısından daha çok baskıcı bir otokrasiye benziyor. Bunu sadece barışçıl protestolara verilen aşırı cezalarda değil, aynı zamanda otoriter zihniyetin klasik bir işareti olarak uygulanan olağanüstü çifte standartta da görebilirsiniz: “Dostlarım için her şey, düşmanlarım için kanun.” İklim protestocuları yola adım attıkları için tutuklanırken, traktörlü bir grup çiftçi Keir Starmer’ın[3] konuşma yaptığı yolu kapatıp onu kaçmaya zorladığında bile, tutuklama yapılmaması bir yana; bildiğim kadarıyla hiçbir bakan bu konuda tek kelime bile etmedi.
Muhafazakarlar tarafından dayatılan acımasız protesto karşıtı kanunları yürürlükten kaldırmak bir yana, İşçi Partisi mevcut suç ve polis kanun tasarısına eklenen bir maddeyle (Bölüm 124) bunları güçlendiriyor. Kanun koyucular ya da kamuoyu tarafından pek fark edilmeyen bu madde, polisin protestoları bastırma yetkisini büyük ölçüde artırıyor. Polis, ibadet edenlerin gözünü korkutabileceğine kanaat getirdiği bir ibadethanenin yakınında eylem yapılmasını yasaklayabilecek. Neredeyse her kentsel alanda bir ibadethane bulunduğu için, bu durum polise sadece kendi takdir yetkisini kullanarak her türlü muhalefeti yasaklama yetkisi vermektedir.
Palestine Action demokrasi için bir tehlike değildir. Ama Cooper öyle. Bugün aktif olsalardı, İçişleri Bakanı’nın onurlandırdığını iddia ettiği Süfrajet hareketini bir terör örgüt ilan ederek yasaklayacağından hiç şüphem yok.
Küresel demokratik durgunluğun nedenlerinden biri de hükümetler ile halklar arasında giderek artan silah eşitsizliğidir. Fransız Devrimi sırasında, kargılar ve dirgenler arasındaki fark çok büyük olmadığı için hükümetler halktan korkuyordu. Ancak devletler giderek daha sofistike silahlar geliştirdikçe, güçleri artık ezmek istedikleri kişilerle kıyaslanamaz hale geldi. Şu anda Birleşik Krallık’ta ve diğer birçok ülkede yaygın olarak kullanılan yüz tanıma teknolojisi ile birlikte, hem askeri hem de sivil kullanım için otonom silah sistemleri, devlet ve yurttaş gücü arasındaki mesafeyi büyük ölçüde artıracaktır. Neredeyse hiç demokratik tartışma olmaksızın hızla ilerlediğimiz gelecek budur.
Tüm dünyada, büyük ölçüde savaşta kullanılmak üzere otonom silah sistemleri geliştirilmektedir. Ukrayna ve Rusya, şok edici bir hızla ilerleyen bir robot silahlanma yarışının ortasındalar. İsrail, Gazze’de hedef seçimini otomatikleştirdi ve bunun korkunç sonuçları oldu.
Güvenlik kaynaklarının Nisan 2024’te +972 dergisine[4] açıkladığı üzere, İsrail’in Lavender AI programı yaklaşık 37.000 Filistinliyi “şüpheli Hamas militanı” olarak işaretlemiş ve onları suikast için potansiyel hedef olarak seçmişti. “Babam Nerede?” adlı netameli bir başka program ise bu kişileri evlerine kadar takip ederek geceleri bombalıyor, çoğu zaman sadece ailelerini değil, aynı bloktaki pek çok kişiyi de öldürüyordu. Kaynaklardan biri dergiye, “Bir kez otomatiğe bağladınız mı, hedef nesil çıldırıyor” dedi. Gazze’deki hemen herkese 1 ila 100 arasında bir Lavender derecesi verilmişti. Yapay zeka sistemindeki puan yeterince yüksek olduğunda, isim ölüm listesine ekleniyordu. Operatörler hedeflerin en az yüzde 10’unun yanlış tanımlandığını bilseler bile, bu askeri bir emir olarak değerlendirilecekti.
Bu tür sistemlerin hükümetler tarafından kendi yurttaşlarına karşı kullanılmak üzere benimsenmeyeceğini düşünen herkes kendini kandırıyor demektir. Otonom hedef seçimi, göz yaşartıcı gazdan plastik mermilere ve metal mermilere kadar uzanabilecek mühimmatın otonom dağıtımıyla uyumlu hale geldikçe, hükümetler muhalefeti kontrol altına almak için korkunç yeni güçler elde edeceklerdir. Gerçek robokopların bacakları değil, pervaneleri olması muhtemeldir.
Stop Killer Robots [Katil Robotları Durdurun] kampanyasının işaret ettiği gibi, bu tür makineler bizi insanlıktan çıkarıyor: Bir algoritma tarafından yorumlanacak bir dizi veri noktası haline geliyoruz. Otonom bir silah sistemi bir kez programlandıktan sonra, baskıcı rejimler kendilerini onun yaptıklarının sorumluluğundan muaf tutabilirler. Yapay zeka, önyargıları ve ayrımcılığı pekiştirir: Geliştirilme şekli, polis tarafından hedef alınan siyahi ve esmer insanların ve diğer azınlıkların orantısız bir şekilde seçilmesini sağlar.
Bu tür sistemler bir kez yerleştiğinde, sökülüp atılmaları çok zor olacaktır. Bir pazar yarattığınızda, bir lobi yaratırsınız; ve lobi, yatırımlarını korumak ve genişletmek konusunda ısrarcı olacaktır. Otonom silah sistemleri, hem askeri hem de sivil kullanım için, daha fazla ilerlemeden uluslararası hukuk kapsamında yasaklanmalıdır.
Demokratik haklar gerilerken, kontrol teknolojileri ilerliyor. Sermaye ve yabancı devletlerin talepleri doğrultusunda, otomasyonun ivme kattığı aşırı siyasi baskıya doğru sürükleniyoruz.
İşte bu yüzden protesto etmeliyiz, şimdi, hâlâ yapabiliyorken.
[1] 20. yüzyılın başlarında Birleşik Krallık ve ABD’de kadınların oy hakkı için mücadele eden hareket.
[2] Tufton Street, Londra’da yer alan bir sokaktır. Günümüzde sağcı lobi faaliyetleri yapan grupların ve think-tank ofislerinin bulunduğu bir sokaktır. Sokağın adı da çoğunlukla bu gruplarla eşanlamlı olarak kullanılmaktadır.
[3] İngiltere Başbakanı.
[4] İsrail’de yayın yapan sol bir online dergi.
[The Guardian’da yer alan İngilizce orijinalinden Şimal Civelek tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.