2025 hamlesi, 2019’un devamıdır. 2019’da yapılamayanı, günün zorunlulukları ve olanakları çerçevesinde hayata geçirme denemesidir. Tüm bunlar rejim blokunun DEM Parti’yi tereyağından kıl çeker gibi kendine tabi kılacağı anlamına gelmiyor elbette. Kadrosu ve tabanının önemli bir bölümünün hayata sol pencereden baktığı bir partiden söz ediyoruz. Dışarıya fazla sızmasa da DEM Parti içinde de tartışmalar yaşandığı belli. Bunu, yayınlanıp silinen açıklamalardan anlıyoruz
İktidarın “Terörsüz Türkiye” olarak tanımladığı, Kürt hareketinin ise “toplumsal barış ve demokratikleşme” kavramlarıyla açıkladığı süreç, gizlenen ya da henüz belirlenmemiş içeriğiyle tartışılmaya devam ediyor. İktidarın niyeti az çok ortada ama Kürt hareketi, farklı olası sonuçlarına dikkat çekip muhalefeti sürece müspet bir yerden bakmaya çağırıyor.
Başlık yanlış anlaşılmasın, Kürt hareketinin taraf olduğu bir süreç yürütülüyorsa elbette doğal muhataplardan biri de Abdullah Öcalan’dır. Bu, onu sevip sevmeme, görüşlerini değerli bulup bulmamakla alakalı bir durum değil, eşyanın tabiatı gereğidir. Sonuçta Öcalan, PKK’nin, yani ülkedeki kimlik inkarına karşı geliştirdiği çizgiyle güçlü bir varlık kazanmış olan Kürt siyasi hareketinin tarihsel lideridir.
İktidarın yaklaşımı açısından meselenin dikkat çeken tarafı, Öcalan’ın muhatap alınmasından öte, neden sadece Öcalan’ın muhatap alındığı ve her detayın kapalı kapılar ardında belirlendiğidir. Sürece ilişkin bu metot, Kürt hareketinin hiyerarşik yapısına saygı duyulduğu için mi seçilmiştir yoksa iktidarın, Öcalan’ı merkeze almasının arkasında başkaca siyasi hesaplar ve beklentiler mi vardır?
Bu sorunun cevabını aramak için 6 yıl önceye, bir önceki yerel seçimlerin yapıldığı günlere gidelim. Yıllar sonra İstanbul ve Ankara’yı kaybeden AKP, yenilgiyi kabullenmeyerek İstanbul seçimini “usulsüzlük” bahanesiyle iptal ettirmiş ancak 23 Haziran 2019 günü tekrar edilen seçimde Ekrem İmamoğlu’nun oylarını artırmasına ve İBB Başkanı seçilmesine engel olamamıştı. Fakat engel olmak için seçimden 3 gün önce ilginç bir yönteme başvurulmuştu.
Kamuoyunda pek tanınmayan ve Munzur Üniversitesi’nde görev yapan bir akademisyen olan Ali Kemal Özcan, 20 Haziran’da kameraların karşısına geçmiş, AA’nınki dahil önünde duran ajans mikrofonlarına PKK lideri Öcalan’ın mektubunu okumuştu. Özcan’ın söylediğine göre bu mektup, kendisine Öcalan tarafından avukatlarına iletilmek üzere verilmişti. Öcalan mektubunda, HDP’yi seçimde tarafsız kalmaya çağırıyordu:
HDP’de vücut bulan demokratik ittifak anlayışı güncel seçim tartışmalarına taraf ve payanda yapılmamalıdır. Demokratik ittifakın önemi ve tarihsel anlamı mevcut ikilemlere kendini angaje etmemesi ve şimdiye kadar olduğu gibi seçimlerdeki tarafsız çizgisinde ısrar etmesidir.
AA Haberi, “Teröristbaşı Öcalan’dan HDP’ye İstanbul seçimlerinde tarafsızlık çağrısı” başlığıyla servis etti. Erdoğan ve Bahçeli de mektubu önemseyerek, yaptıkları değerlendirmelerde “teröristbaşı” olarak andıkları Öcalan’ın çağrısına Kürt halkının kulak vermesi gerektiğini söylediler. İktidar bloku, CHP’nin adaylarını destekleyen Kürt hareketi ile PKK lideri Öcalan’ın farklı yerlerde durduğuna işaret edip HDP oylarının İmamoğlu’na gitmesini önlemek niyetindeydi. Erdoğan yaşananları “Öcalan ile Demirtaş arasındaki liderlik kavgası” olarak yorumladı ve şöyle dedi: “Öcalan, Demirtaş’a ve dağa mesajlarını veriyor.”
23 Haziran seçimlerinde iktidarın çabaları sonuç vermedi. İmamoğlu, AKP’nin adayı Binali Yıldırım’la arasındaki farkı daha da açtı. İktidarın Öcalan hamlesi işe yaramadı. Seçimden birkaç ay sonra Öcalan’ın mektubunu okuyan Özcan, medyaya bazı demeçler vererek olayın arka planını gözler önüne serdi.
Özcan, eylül ayındaki demecinde, İmralı’ya Erdoğan’ın bilgisi dahilinde gittiğini açıkladı. Ocak 2020’de gazeteci Can Bursalı’ya, Öcalan’ın kendisine, “açıklamayı avukatlarıyla birlikte okumasını, aksi takdirde kendisinin komplocu olduğu düşünülerek oyların ters yönde fırlayacağını” söylediğini anlattı. (Ama o avukatlara ulaşamamış ve belki de Öcalan’ın öngördüğü nedenden oylar ters yönde fırlamıştı.)
Kürt hareketi yekpare, monoblok bir yapı değil. Bu çok doğal. Politikaya bakış, ideolojik tercihler, stratejik yönelimler konusunda farklı düşüncelere sahip olan kanatlar, gruplar, aktörler var. Örneğin, dönemin Kobani anlaşmazlığının da bir uzantısı olarak, 10 yıl önce Demirtaş’ın Meclis kürsüsünden dillendirdiği “Seni başkan yaptırmayacağız” sözü etrafında şekillenen çizgiye, hareket içinde muhalefet edenler, bu tavrı gereksiz ve aşırı bulanlar da olmuştu.
2019’da da baskın ve belirleyici olan, “seni başkan yaptırmayacağız” çizgisiydi. Öcalan’ın önerdiği, iktidara cepheden karşıtlık geliştirmemeyi temel alan “tarafsızlık” stratejisi, aktif bir politika olmadı. Kürt hareketi, doğrudan iktidar karşıtı muhalefet blokunun içinde kalarak hedefine yürümeyi tercih etti. Bu nedenle HDP, ağır bir iktidar baskısıyla cezalandırıldı. Onlarca belediyesine kayyum atandı, siyasetçileri cezaevine gönderildi.
Mayıs 2023 seçimlerinde de Kürt hareketinin muhalefet içinde kalma stratejisi devam etti. Ancak seçim, umutlu dolu atmosfere rağmen kazanılamadı ve Erdoğan iktidarı ayakta kaldı. Bugünden bakınca bu seçimlerin, Kürt hareketinde yaşanan siyasi kırılmada önemli bir aşama olduğu söylenebilir. Bir sonraki yerel seçimde temel pozisyon değişmese de parti içindeki muhalefet önceki dönemlere göre daha canlı ve belirgin hale geldi. 2019’da İstanbul ve 10 büyükşehirde aday çıkarılmamıştı, 2024 ise çok iddialı bir kampanya yürütülmese de İmamoğlu’nun karşısında Kürt hareketinin bir adayı vardı.
2024’ün sonuna ilerlerken Ortadoğu’da İsrail saldırganlığının yol açtığı gelişmeler ve Suriye’deki aktüel durum, hem Kürt hareketini hem de iktidar blokunu revizyona zorladı. Revizyon zorunluluğu, iç politikada bugün konuştuğumuz “süreci” doğurdu. Eş zamanlı olarak İmamoğlu’nun da tutuklanması, muhalefetin iktidar alternatifi olma ihtimalinin ortadan kalktığı izlemini uyandırdı. Bu ortam, 2019’da başarılamayan şeyin hayata geçirilebileceği yeni bir düzlem yarattı.
“Öcalan Meclis’e gelsin konuşsun” çağrıları, bir anda “teröristbaşı”ndan “kurucu önder” nitelemesine geçilmesi, Öcalan’ın bölgesel konjonktürün katkısıyla bu kez PKK’ye silah bıraktırmayı başarıp tarihsel bir dönemi kapatması ve bu yolla Kandil’in fiili liderliğinin etkisizleştirilmesi gibi gelişmeler Kürt hareketinin ağırlık merkezini bütünüyle İmralı’ya kaydırdı. Artık Öcalan’ın, ideolojik önderliği ve tarihsel karşılığının ötesinde, “tarafsızlığı” esas alan güncel siyasi çizgisi, Kürt hareketinin temel stratejisi haline getirilebilecekti. Öcalan’ın farklı gerekçeleri olsa da rejim açısından bu, muhalefetin AKP-MHP ittifakı karşısındaki çoğunluk olma durumunun sona erdirilmesi demekti.
Dolayısıyla 2025 hamlesi, 2019’un devamıdır. 2019’da yapılamayanı, günün zorunlulukları ve olanakları çerçevesinde hayata geçirme denemesidir. Tüm bunlar rejim blokunun DEM Parti’yi tereyağından kıl çeker gibi kendine tabi kılacağı anlamına gelmiyor elbette. Kadrosu ve tabanının önemli bir bölümünün hayata sol pencereden baktığı bir partiden söz ediyoruz. Dışarıya fazla sızmasa da DEM Parti içinde de tartışmalar yaşandığı belli. Bunu, yayınlanıp silinen açıklamalardan anlıyoruz.
Muhalefetin, özelde CHP’nin, medyada görünür olan temsilcilerini özenle seçmesinin kritik önemde olduğu hassas bir sürece girildi. Haklar ve özgürlükler bakımından yeterince gelişmemiş, daha fazla demokrasiye ihtiyacı olan bir ülkeyiz. Bunu yadsıyıp, AKP-MHP zihniyetinin bile gerisine düşecek şekilde geleneksel refleksler sergilemek tam da iktidarın istediği manzarayı yaratır.
Laikliğin güvencesi altında tüm kimliklerin ve inançların özgürce yaşadığı, eşit yurttaşlık temelinde yükselen bağımsız, çağdaş, demokratik ve paylaşımda adil bir Türkiye özlemini bıkmadan usanmadan dillendirmek, geniş halk kesimlerini iktidarın ümmetçi aklına, memleketi yoksulluğa sürükleyen çürümüş düzenine karşı bu özlemle bütün ve yan yana tutmak gerekiyor.
Kaynak: BirGün
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.