Galatasaray Meydanı, bir cezasızlık meydanı aynı zamanda, bir sistem meydanı, bir teşhir meydanı. Emine Ocak, bütün dünyaya, burada olanları teşhir etti 30 yıl boyunca… Diğer anneler aldı emanetini, kızları, torunları… Diğer anneler de umalım ki hesap sorulduktan sonra karanfillerle gelecekler mezarına
Kahramanlar vardır…
Kayıp oğlunun akıbetini sormak için Ankara’ya gelen anneleri tutuklatan ve emekli olana kadar kudretli sayılan DGM başsavcılarından çıkmıyor, çıkmaz.
Ancak oğlunu binbir emekle bulup, bir mezar sahibi olmakla yetinmeyen, başka oğulların, kızların izinin bulunması, onlara bu zulmü yapanların hesap vermesi için yaşamını adayan annelerden çıkıyor, çıkar ve çıkacak kahramanlar.
* * *
12 Mart 1995’te İstanbul Gazi Mahallesi’nin sessiz akşamını kurşunlar yırttı. Dört kahvehane ve bir pastaneye açılan ateşten sonra Gazi Mahallesi sokağa döküldü. Bindikleri taksiyi yakan, şoförünü öldürenler kayıptı ama fail uzakta olamazdı. Adalet istemenin bedeli ağırdı. 17 kişinin daha canı alındı.
Hasan Ocak, Süleyman Yeter’le birlikte cenazeleri Gazi Mahallesi’ne getiren kalabalığın içerisinde yürüyordu.
Kortejden ayrık bir ses geliyordu.
“Karakolu taşlayalım, ülkü ocaklarına saldıralım…”
Bu kişiyi hemen kenara çektiler.
Üzerinden Nizam-ı Alem Ocakları’na ait bir kimlik çıktı.
Kitlenin adamı linç edebileceğini düşünen Hasan ile Süleyman, sessizce aralarında yürümesini söyledi.
Gazi Mahallesi’ne geldiklerinde, adamı, baştan beri halka duyarlı davranan rütbeli askere teslim ettiler.
Onlar adamı teslim ederken, birileri de Hasan ile Süleyman’ın isimlerinin üzerine kalın bir çizgi çekti.
* * *
Olaylardan hemen sonra, 21 Mart’ta, evde toplananlara balık almak için işten çıkan Hasan Ocak, kayıplara karıştı.
Dokuz gün sonra ilk kez basın açıklaması yaptılar. Onca arayıştan sonra…
Mumlar yakılmaya başlandı her akşam Ankara’da, Yüksel Caddesi’nde.
Ama Hasan Ocak yoktu ortada.
Birkaç gün sonra, gözaltından yeni çıkmış bir olağan şüpheli İHD’ye geldiğinde, duvarda Hasan’ın resmini görünce ağlamaya başladı.
Hasan’ı hücrede gördüğünü, işkencede sesini duyduğunu gözyaşlarıyla anlattı.
* * *
Anne Emine Ocak, Ankara’da, “15 gündür oğlum kayıp” diye haykırınca bir ay hapse mahkum edilip Ulucanlar’a gönderildi, dönemin şanlı Başsavcısı Nusret Demiral’ın talimatıyla.
58 gün geçti.
Uyunmayan, yenilmeyen, içilmeyen 58 gündüz ve gece…
Adli Tıp artık ikinci adres olmuştu.
15 Mayıs’ta, alışmış memurların yerine, devletin kodlarına acemi bir memur vardı.
Aile yeniden sorunca, ayrılmış üç dosyayı gösterdi umarsızca.
Biri Hasan Ocak’tı.
Tanınmaması için parçalanmış kesik kesik yüzü, boynunda boğulduğu ip izi ama Hasan’dı.
Kayıtlara göre aslında öldürüldüğü tarih 26 Mart’tı.
Bağcıkları alınmış, kimliğine el konulmuş halde, şarampole yuvarlanmış otomobilde Hasan’ı bulup kayıtlarını tutan da jandarmaydı.
Savcılık emriyle kimsesizler mezarlığına gömülen bedeni alındı. DNA’sı kendi mezarına defnedildikten sonra geldi.
Cenazesine tam 15 bin kişi katıldı.
* * *
O dosyalardan çıkanlardan biri Rıdvan’dı.
Rıdvan Karakoç, 20 Şubat’ta son kez telefondaydı.
Takip edildiğini, endişeli olduğunu anlatıyordu.
Sonrasında Rıdvan ortada yoktu.
Ama polisler her gün eve gelip soruyorlardı.
Aileyi rahatlatıyordu o sorgu: Rıdvan gözaltında olsa, gelip sorarlar mıydı?
Öğreneceklerdi, sorarlardı.
Rıdvan Karakoç, Hasan Ocak’ın ailesi Adli Tıp’ta o fotoğrafları bulana kadar bulunamadı.
Ocak’ın ağabeyi kardeşini bulduğu fotoğraflara bakınca akıbeti anlaşıldı.
26 Mart’ta öldürülmüş Hasan Ocak’la aynı yere atılmıştı.
Parmak uçları mürekkepli, ayakkabıları bağcıksız, tırnakları mor, koltukaltları yırtık ama Rıdvan’dı.
* * *
Süleyman Yeter, 1999’un o güzel sabahında eşiyle evden çıktı. Eşini otobüs durağına bırakıp ayrıldı. Dayanışma gazetesine gidiyordu. Öğleden sonra gazeteye operasyon yapıldığı haberi geldi. Ancak bir gariplik vardı. Gözaltına alınan herkesin ismi kayda geçerken Süleyman Yeter’inki geçmemişti.
Yeter de herkes gibi kimliğini vermişti ama adı tutanağa işlenmemişti.
Arkadaşları itiraz etti.
“Onun adı da tutanağa geçmezse biz de imza atmayız.”
Yeni tutanak düzenlendi.
Hep birlikte götürüldüler emniyete.
Yeter, geri gelemedi.
Gazi Mahallesi’nde başladığı yürüyüşte imlenmiş, sendikada, grevlerde, eylemlerde üzeri iyice işaretlenmişti.
İşkencede yok edilmişti.
Hasan gibi, Rıdvan gibi bir baharın başında, ıssız bir mart ayında gitmişti.
* * *
Hasan Ocak’ın, Rıdvan Karakoç’un öldürüldüğü 1995’in 27 Mayıs’ında Galatasaray Lisesi’nin önüne 20 kadın geldi. Coplanmalarına, kovulmalarına, yerlerde sürüklenmelerine rağmen bundan sonra her cumartesi oradaydılar.
Hâlâ oradalar.
* * *
Emine Ocak, oğlunun mezarına gidebilen ve bu nedenle belki de şanslı bile görülen annelerden biriydi.
Galatasaray Meydanı’na çıkan ilk kadınlardan biri.
Oğlu bulunduktan sonra katillerinin hesap vermesi için Galatasaray’a ısrarla çıkan, coplandıktan sonra, gözaltına alındıktan sonra, tutuklandıktan sonra, 90’ına merdiven dayamışken yerlerde sürüklendikten sonra Galatasaray’a yine ve yeniden çıkan bir kahramanı, Emine Ocak’ı uğurladık sonsuzluğa…
“Yattığı yer incitmesin” diye dilenir ya…
Bu kadar çok insanın, bu kadar içten dilediği de olmamıştır belki.
* * *
Hasan Ocak’ın katilleri bugüne kadar hesap vermedi.
Üstelik hesap vermesinler diye koca koca bakanlar, “Örgüt arkadaşları öldürmüştür” diye açıklamalar yaptılar.
Örgütün öldürdüğü bir ismi devletin neden kimsesizler mezarlığına gömdüğünü, neden dosyasını ailesinden gizlediğini açıklamadılar elbette.
Diğer kayıpların sorumluları gibi itinayla korundular, itinayla gizlendiler.
Gazi Mahallesi’ndeki katliamın hesabı sorulmadı.
Daha üç beş ay önce bu katliamda rol alanların dosyası zamanaşımına sokuldu.
Galatasaray Meydanı, bir cezasızlık meydanı aynı zamanda, bir sistem meydanı, bir teşhir meydanı.
Emine Ocak, bütün dünyaya, burada olanları teşhir etti 30 yıl boyunca…
Diğer anneler aldı emanetini, kızları, torunları…
Bir gün bu memlekete asıl iyiliği hesap soranların yaptığı öğrenilene kadar…
Bu memlekete kötülük edenlerin kötülüğü gizleyenler olduğu anlaşılana kadar.
Sürecek mücadeleleri…
Kahramanlar vardır…
Emine Ocak bir kahramandı…
Zulmü ve kötülüğü Galatasaray Meydanı’ndan bütün dünyaya haykırdı.
Yattığı yer incitmesin…
Şimdi kavuştu oğluna…
Diğer anneler de umalım ki hesap sorulduktan sonra karanfillerle gelecekler mezarına…
Kaynak: T24
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.