Disk Basın-İş, freelance çalışanlarının keyfi ücretlere çalıştırılmasına, sigortasız çalışmaya mahkum edilmesine karşı harekete geçti. Sendikanın Freelance Komisyonu önlerindeki döneme ilişkin yol haritalarını açıkladıkları bir basın toplantısı düzenledi
DİSK Basın-İş, freelance çalışanların keyfi ücretlerle çalıştırılmasına, sigortasız çalışmaya mahkum edilmesine ve sendikal örgütlenme özgürlüğünün gasbedilmesine karşı harekete geçtiklerini duyurdu. DİSK Basın-İş Freelance Komisyonu önlerindeki döneme ilişkin yol haritasını açıklayacakları bir basın toplantısı düzenledi.
Basın toplantısında DİSK Basın-İş Genel Başkanı Turgut Dedeoğlu, DİSK Freelance Komisyonu üyesi Bekir Demir ve Özlem Kara yer aldı.
DİSK Basın-İş Genel Başkanı Turgut Dedeoğlu, yapılan basın açıklamasından önce yapacakları çalıştaya dair bilgi verdi ve bugün neden bu açıklama için toplandıklarını anlatarak söze girdi.
Dedeoğlu’nun sözü ardından Freelance Komisyonu üyesi Bekir Demir basın açıklamasının bir kısmını okudu. Bekir, bir emek sömürüsü düzeninin üstü örten ve özellikle pandemi sonrasında yeni normal haline gelen freelance emek rejiminde gelinen noktada freelance emekçilerinin tüm yaşamlarının güvencesiz bir çalışma düzenine kapatıldığını ifade etti. Demir’in ardından Özlem Kara söz aldı ve basın açıklamasına devam etti.
Basın açıklamasının tamamı ise şu şekilde:
Bugün yeni bir emek rejimi ile karşı karşıyayız. Kapitalizm; insanı, doğayı ve tüm bir varlığı acımasız dişlileri arasında öğütürken, her dönem farklı kisveler altında kendini yeniden maskeliyor. Kimi zaman işçi hareketlerini ve sendikal mücadeleyi doğrudan karşısına alarak, kimi zaman patron sendikalarını destekleyerek, kimi zaman ise üretim ilişkilerine dair bir yanılsama, çarpıtılmış bir gerçeklik algısı yaratarak, “patronsuz çalışma” sloganı altında bunu yapıyor.
İşyerinin ortadan kalkması, patronsuz iş hayatı olarak “serbest çalışma” gibi süslü sözlerle barındırdığı tüm bir emek sömürüsü düzeninin üstü örten ve özellikle pandemi sonrasında yeni normal haline gelen freelance emek rejiminde gelinen nokta, mesai kavramının ortadan kalkarak freelance emekçilerin tüm yaşamlarının güvencesiz bir çalışma düzenine kapatılmasını sonuç vermiştir.
Çalışma hayatının geçirdiği evrimi, kayıtdışı çalışma nedeniyle tespiti güç olsa da, ILO verilerinden de net bir şekilde görebiliriz. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün verilerine göre, dünyada yaklaşık 1,1 milyar kişiden oluştuğu tahmin edilen freelanceçalışanlar, küresel işgücünün %35’ini temsil etmektedir. 2030 yılında küresel işgücünün yüzde 80’inin freelance işlerden oluşması bekleniyor. Aynı rapora göre evde çalışma sisteminde kayıtdışılık %87 gibi ciddi oranlardadır.
Türkiye’de evde çalışmanın bir diğer önemli boyutu ise kadın ağırlıklı yapısıdır. İş yaşamının hemen her kademesinde patriyarkayla yüzleşen kadın emekçiler, “zaten evde olma” durumu nedeniyle bu yeni emek rejiminde bakım yükünü üstenmek zorunda bırakılıyor.
Kurumsal çalışma hayatının getirdiği baskı ortamından kaçış olarak düşülen freelance çalışmada, mobbing ve iş baskısı değişmemiş, aksine iş akışının yükü ve mesai sürelerindeki ücretlendirmelerin açlık sınırına tekabül etmesi nedeniyle uyku ve yemek dışında durmaksızın çalışan, 7/24 çevrimiçi olmak zorunda kalan bir güvencesiz emekçiler ordusu yaratılmıştır.
Evet, bugün freelance çalışma sistemi neredeyse hukuk öncesi bir evreyi yansıtacak derecede yasal çerçeveden yoksun; freelance emekçiler güvencesiz, sigortasız, sendikasız bir çalışma hayatına mahkum edilmiş durumdadır.
Türkiye’de 4857 Sayılı İş Kanunu kapsamında uzaktan çalışmaya dair düzenleme var olsa da ve 2021 yılında çıkan Uzaktan Çalışma Yönetmeliği ile bu alana dair ek düzenlemeler yapılmamış, 177 Sayılı Evde Çalışma Sözleşmesi ve 184 sayılı Tavsiye Kararı ise Türkiye tarafından onaylanmamıştır.
Bu çerçevede, DİSK Basın-İş olarak, freelance emekçilerin açlık sınırının altında olan keyfi ücretlere mahkum edilmesine karşı asgari tarifelerle ücretlerin korumaya alınması, sigortalı bir çalışma düzeninin yasalarla teminat altına alınması ve her bir emekçinin en başat haklarından olan örgütlenme hakkının gereği olarak sendikal örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması için bir yol haritası çıkarmak üzere Freelance Emek Çalıştayı düzenleme kararı almıştır.
Kapitalizm “iyi hayat fantezileri” pazarlamaya çalışsa da, tek gerçekliğin, yalnızlaştırılan emekçi, evin işyerine dönüştürülmesi ve kadınların ev işi yükünün artması olduğunun farkındayız. Sendikal mücadelenin bu renk değiştiren canavar karşısında yalnızca geleneksel mücadele yollarını izlemekle yetinmesi mümkün değildir. Türkiye’de freelance emek haritasının çıkarılması, işkolları bazında çalışanların yaklaşık tespiti, ücretlendirmelerin ve güvenceli koşulların sağlanması için tüm sendikaları ve emekçi kamuoyunu kampanyamızı büyütmeye çağırıyoruz.
Öncelikle doğrudan işkolumuzdaki yayınevi emekçileri, gazeteciler ve içerik üreticileri olmak üzere, tüm kamuoyunu “#FreelancerlarÖrgütleniyor” sloganıyla başlattığımız kampanyamıza destek olmaya; alanın öznesi olan her bir emekçi arkadaşımızı, saha uzmanlarını, akademisyenleri ve hukukçu dostlarımızı mücadeleye dair izleyeceğimiz yol haritasını birlikte çıkarmak üzere Freelance Emek Çalıştayımıza destek olmaya davet ediyoruz.
Eylül ayında İstanbul’da yapılması planlanan Çalıştaya katkı sunmak isteyen emekçileri, akademisyenleri, hukukçuları ve kurumları freelanceemekcalistayi@gmail.com adresinden bizimle iletişim geçmeye çağırıyoruz.
1. Yayınevi emekçileri
Yayınevi emekçileri; editör, redaktör, lektör, dizgici, son okumacı, telif hakları sorumlusu, tasarımcılar büyük bir güvencesizlik sarmalına mahkum edilmiş durumdadır. Özellikle pandemiden sonra artan şekilde, yayınevlerinin normal çalışma düzeni, ofis dışı esnek ve parça başı emek düzenine evrilmiştir.
Parça başı düzende hiçbir hukuki güvence ve çerçeve olmaması nedeniyle sayfa veya forma başına ödenen ücretler bütünüyle patronların lütfuna bırakılmış bir keyfiyet içerisindedir. Bu durum yasal olarak güvence altına alınmalıdır.
Türkiye’deki neredeyse bütün yayınevleri freelance çalışanlarını sigortasız çalıştırmaktadır. Bu tam anlamıyla bir skandaldır ve yasal bir çerçeve olmaması kabul edilemezdir. Sağlık güvencelerinden yararlanamamanın yanı sıra, emeklilik freelance çalışan yayınevi emekçileri için hayal olmuş durumdadır. Ayrıca özellikle çeviri teliflerinin hiç ödenmemesi ya da özellikle yüksek enflasyon koşullarında değeri çok düşecek kadar geç ödenmesi yaygın uygulamalardır.
Keyfi ücretler ve sigortasız çalışmanın yanında sendika hakları da ellerinden alınmış durumdadır. Dolayısıyla, emekçilerin bir araya gelebileceği ve haklarını alabileceği en önemli kanallardan olan sendikal örgütlenmelerde yer alabilmek yayınevi çalışanlarının birincil önceliklerdendir.
2. Gazeteciler
Freelance çalışma, gazeteciler için çoğu zaman bir tercihten ziyade, giderek daralan medya sektörünün dayattığı bir zorunluluk haline gelmiştir. Medya kurumlarının kapanması ya da küçülmeye gitmesi, kadrolu istihdamın yerini proje bazlı, güvencesiz çalışmalara bırakmasına neden olmuştur. Freelance çalışmak, sayısı her geçen yıl artan işsiz gazeteciler için hayatta kalabilmenin tek yolu haline gelirken, bu modelin sunduğu tek şey belirsizlik içinde bir mücadeledir.
Telif ücretleri giderek düşmekte, hatta bazı durumlarda sembolik rakamlarla sınırlı kalmaktadır. Türkiye’de serbest çalışan gazeteciler için geçerli, bağlayıcı bir telif tarifesi bulunmamaktadır. Ne bir asgari ücret ne de iş güvencesi vardır. Çoğu yayımcı, teliflerin ne zaman ve hangi şartlarda ödeneceğini belirtmezken, birçok yayımcı da genellikle belirttiği tarihte bu ödemeleri yap(a)mamakta, ödeme tarihini her seferinde erteleyerek gazeteciyi bir belirsizlik içine hapsetmektedir. Kısacası, ödemelerin yapılması çoğunlukla kurumların inisiyatifine bırakılmış durumdadır. Yazı teslim edildikten sonra telifin yatış zamanı; gazetecinin ısrarlı takibi, mücadelesi ve şansına bağlı kılınmıştır.
Üstelik bu tablo yalnızca ekonomik değil, psikolojik bir yıpranmayı da beraberinde getirir. Belirsizlik, güvensizlik, yalnızlık ve hak ettiği ödemenin peşinden koşmak zorunda bırakılmasının yarattığı yıpranmışlık, freelance gazeteciliğin doğal parçaları haline gelir. Haberini yazan, fotoğrafını çeken, editörlüğünü yapan, yayına hazır hale getiren, hatta bazen sosyal medya gönderilerini dahi hazırlayan gazeteci, emeğinin karşılığını alamadığı gibi herhangi bir kurumsal destekten de yoksundur. Sendikal haklardan, sosyal güvenceden, iş yerindeki dayanışmadan mahrum kalmıştır.
Özetle freelance gazetecilik, Türkiye’de bir meslek biçimi olmaktan çok, işsizliğin ve güvencesizliğin yeni adı haline gelmiştir. Kendi emeğini sürekli pazarlamak zorunda kalan gazeteciler, bir yandan üretmeye devam ederken bir yandan da var olma mücadelesi vermektedir. Bu tablo, yalnızca gazetecileri değil, halkı da olumsuz etkilemektedir. Zira tüm bu süreçler, toplumun haber alma hakkının da ihlaline ve medyanın dördüncü kuvvet rolünü yerine getiremeyip muktedirlerin denetlen(e)memesine neden olmaktadır.
Tüm bu nedenlerle, freelance çalışan gazetecilerin emeğinin görünür kılınması ve güvenceli bir çalışma yaşamına kavuşmaları için acil ve somut adımlar atılmasını talep ediyoruz. Her şeyden önce, telifli çalışan gazeteciler için bağlayıcı ve adil bir asgari telif tarifesi oluşturulmalıdır. Bununla birlikte, telif ödemeleri için de belirli bir yasal takvim ve denetim mekanizması getirilmelidir. Gazetecilerin yıllarca alamadığı ödemeler keyfiyetten çıkarılmalı, sistemli ve şeffaf hale getirilmelidir. Belirttiği tarihte ödeme yapmayan yayımcılara yaptırım uygulanmasının da önü açılmalıdır.
Freelance gazeteciler de basın emekçisidir. Bu nedenle bu gazeteciler de sosyal güvence kapsamına alınmalı, prim teşvikleri ve sigorta kolaylıkları sağlanmalıdır. Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalı, serbest çalışan gazetecilerin sendikalara tam katılımı ve temsil hakkı güvence altına alınmalıdır. Ayrıca, serbest çalışan gazeteciler için bağımsız bir meslek örgütü çatısı altında hak ihlallerine karşı başvuru mekanizmaları, hukuki danışmanlık ve dayanışma fonları gibi destek yapıları oluşturulmalıdır.
Bu talepler, sadece freelance gazetecilerin değil, halkın doğru bilgiye erişme hakkının, gazeteciliğin toplumsal işlevinin ve basın özgürlüğünün korunması için de elzemdir.
3. İçerik üreticileri
İçerik üreticisi emekçileri; metin yazarları, editörler, ses prodüksiyon ve post-prodüksiyon sorumluları, video prodüksiyon ve post-prodüksiyon sorumluları, sosyal medya planlama sorumluları olmak üzere, büyük ölçüde freelance emekçilerden oluşmaktadır. Dijital çağın yükselişi ve pandemi sonrasındaki süreçle birlikte içerik üretimi giderek genişleyen bir sektör haline gelirken, bu alandaki emek biçimleri de son derece güvencesiz ve parçalı hale gelmiştir. Görüntülü, sesli, basılı ya da çevrimiçi platformlarda içerik sağlayan freelancer çalışanlar “yaratıcılık” ve “özgürlük” gibi süslü söylemler eşliğinde sömürüye dayalı bir düzene mahkûm edilmiştir.
Özellikle dijital mecradaki yayıncı ve platformların -başka bir deyişle patronların- dayattığı şartlara bağlı olarak çalışan içerik üreticileri herhangi bir sosyal güvenceye, sabit bir gelire ya da sendikal hakka sahip olmadan çalışmaktadır. Üretilen içeriklerin izlenme, etkileşim ya da paylaşım sayılarına göre “değer” kazanması emeğin ölçülemez hale gelmesine, ücretlerin keyfi ve düzensiz biçimde belirlenmesine neden olmaktadır.
Birçok içerik üreticisi, sabit bir iş tanımı olmaksızın “her işi yapma” baskısıyla karşı karşıya kalmakta; tasarım, metin, video/ses kayıt ve kurgu, dağıtım, moderasyon ve strateji planlaması gibi alanlarda ücretsiz ya da düşük ücretli çalışmaya zorlanmaktadır. Bu çoklu görev dayatması, mesai kavramının tümüyle silinmesine ve 7/24 erişilebilir olma zorunluluğuna dönüşmüştür.
İçerik üreticilerinin bir diğer temel sorunu ise fikri mülkiyet hakkıdır. Emekçilerin ürettikleri içeriklerin telif hakları çoğu zaman kendilerine ait olmamakta, herhangi bir sözleşme olmaksızın şirket ya da platformlar tarafından sahiplenilmektedir. Böylece emeğin karşılığı olan fikri mülkiyet hakkı ortadan kaldırılmaktadır.
Bu nedenle içerik üreticilerinin sigortalı ve insanca yaşayacak ücretlerle çalışabileceği, emeğinin fikri ve hukuki haklarının korunduğu, dijital platformlardaki algoritmik sömürüye karşı şeffaf kuralların tesis edildiği bir yapıya acilen ihtiyaç vardır. Bu bağlamda içerik üreticilerinin haklarını alabileceği sendikal örgütlenmede yer alabilmesinin önündeki tüm engeller kaldırılmalı ve dijital emek rejimine dair özel düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
DİSK Basın-İş olarak, içerik üreticilerinin de bu çalıştayın temel bileşenlerinden biri olduğunu görüyor; güvencesizliğe, düşük ücretlere, hak gasplarına ve sendikasızlığa karşı içerik üreticilerini de Freelance Emek Çalıştayı’nda birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.
Sendika.Org