Kuantum fiziğindeki dalga-parçacık ikiliğine getirilen yeni çözüm, doğadaki çelişkilerin yalnızca ölçülebilir olduğunu değil tarihsel olarak dönüştürülebilir olduğunu da gösteriyor. Engels’in diyalektik kavrayışı bilimsel zeminde yeniden doğrulanıyor
Kuantum fiziğinin en temel çelişkilerinden biri artık yalnızca fiziksel değil toplumsal bir kavrayışın da anahtarı olmaya aday. Yeni bilimsel gelişmeler, doğanın çelişkilerle dolu hareketini sayısallaştırırken onu dönüştürme pratiğimize de yön veriyor.
Burjuva bilimi tarihsel olarak doğayı ya salt özdeşlik içinde (mekanik pozitivizm) ya da çözülmez çelişkilerle dolu bir “belirsizlik evreni” olarak kavrama eğilimindedir. Bu yaklaşımın en çarpıcı ifadesi kuantum fiziğinde “dalga mı, parçacık mı?” sorusunda kendini gösterir. Sanki doğa bir öz veya sabit kimlik taşımak zorundaymış gibi ışık ve madde ya dalga ya parçacık olarak tanımlanmak istenir. Oysa gerçeklik ne sabit kategorilerle kavranabilir ne de metafizik belirsizlikle açıklanabilir.
Diyalektik materyalizm, doğanın çelişkili birlikler ve karşıtlar üzerinden hareket ettiğini söyler. “Bir şey hem kendisidir hem de değildir” ilkesi kuantum düzeyinde belki de en somut hâlini bulur. Kuantum nesnesi hem parçacık hem dalgadır ama bu nitelikler bağlamsaldır, birbirine dönüşebilir bir süreç olarak var olur.
Physical Review Research dergisinde (8 Temmuz 2025) yayımlanan bir çalışma, bu çelişik doğanın yalnızca felsefi düzlemde değil matematiksel olarak da kavranabileceğini gösteriyor. Stevens Institute of Technology’den Khatiwada ve Qian’ın çalışması[1], dalga-parçacık ikiliğini koherens temelli bir denklemle yeniden kuruyor: V2 + D2 = C2
Burada:
V: Görünürlük (dalga özelliği),
D: Yol belirginliği (parçacık özelliği),
C: Koherens, yani sistemin kuantum bütünlüğünü ne ölçüde koruduğu.
Bu eşitlik, daha önceki “V2 + D2 ≤1” sınırının neden böyle olduğunu açıklar hale getiriyor. Artık kuantum davranışın temel çerçevesi bağlamsallık ve sistemin çevresel etkileşimiyle birlikte okunabiliyor.
Bu gelişme, doğayı sabit özlere indirgeyen metafizik anlayışa büyük bir darbedir. Çünkü:
Gerçeklik, özdeşlik değil çelişkidir. Dalga ve parçacık davranışları birbirine karşıttır ama aynı sistemin içinde var olurlar. Bu, diyalektik birliğin ta kendisidir.
Çelişki, mutlak değil bağlamsaldır. Ölçüm yöntemi, çevresel etkiler ve koherens derecesi, sistemin nasıl davranacağını belirler.
Bu çelişki ölçülebilirdir. Marksist bilim anlayışı açısından bu çok önemlidir: Bilim yalnızca “doğru fikirler” üretmez doğayı ölçer, düzenler, dönüştürür.
Diyalektik materyalist düşünce burada yalnızca bir yorum olmanın ötesinde doğanın bizzat kendisinin işleyiş biçimidir.
Burjuva bilimi, teorik keşifleri çoğu zaman soyut düzeyde bırakır ya da onları yalnızca askeri-endüstriyel komplekse hizmet edecek şekilde araçsallaştırır. Oysa bu tür bilimsel sıçramalar aynı zamanda üretici güçlerin gelişimi dolayısıyla toplumsal ilişkilerin dönüştürülmesi açısından stratejik önemdedir.
Yeni koherens modeli, doğrudan kuantum teknolojilerinin sınıf içeriğine dair tartışmalara da zemin sunmaktadır:
Kuantum görüntüleme (QIUP): Fotonun kendisini değil onunla kuantum dolanıklık ilişkisi içindeki başka bir fotonu ölçerek görüntüleme yapmak artık daha güvenilir hale geliyor. Bu, savunma sanayii kadar sağlık, arkeoloji ve astronomi gibi alanlarda da dönüşüm yaratabilir.
Kuantum haberleşme: Işık hızına yakın, kırılamaz güvenlikte veri iletimi için koherensi temelli sistemler geliştirilebilir.
Kuantum yapay zekâ ve hesaplama: Dalga-parçacık davranışlarının matematiksel modellenmesi, kuantum algoritmalarının kararlılığını ve ölçeklenebilirliğini etkiler.
Fakat burada sorulması gereken soru şudur: Bu üretici güçlerin kontrolü kimde olacak? Kuantum devrimleri de tıpkı sanayi devriminde olduğu gibi eğer özel mülkiyetin hizmetinde işlemeye devam ederse insanlığın ve bir bütün olarak canlı yaşamın özgürlüğü için değil sermayenin tahkimi için çalışacaktır.
Materyalist bilim anlayışı, bilgiyi doğadan “koparma” eylemi olarak değil doğayla kurulan aktif, dönüştürücü bir ilişki olarak görür. Bilgi, doğanın içkin çelişkilerini çözümlerken bu çelişkilerin üretim sürecindeki karşılıklarını da açığa çıkarır.
Bugün fiziksel gerçekliğin bile çelişkili olduğunu gösteren kuantum bilimi aynı zamanda şunu da fısıldar: “Gerçeklik sabit değildir. Gerçeklik dönüşebilir. Ve dönüşüm, çelişkilerin içinde doğar.”
Bu bağlamda yeni bilimsel gelişmeler sadece doğa bilimlerinde değil toplumsal dönüşümün bilimsel temelinde de yeni bir döneme girildiğini gösteriyor. Kuantum koherens modeli, mikrokozmosun yasalarının ötesinde insanlığın kolektif bilgisini ve geleceğini örgütleme olanaklarını da yeniden düşünmemizi sağlıyor.
Fizikte, cisimler kimyasal bakımdan farksız ve değişmez şeyler olarak ele alınır; biz moleküllerin durumlarının değişiklikleri ile ve her durumda, hiç değilse iki taraftan birinde, molekülleri harekete geçiren hareketin biçiminin değişmesi ile ilgileniyoruz. Burada her değişiklik, niceliğin niteliğe dönüşümü, cisimde bulunan ya da ona iletilen şu ya da bu biçimdeki hareketin miktarının nicel değişikliğinin bir sonucudur.[2]
“Her değişiklik, niceliğin niteliğe dönüşümüdür.” Engels’in bu tarihsel tespiti, yalnızca klasik kimya ve fizik için değil bugün kuantum fiziğinin en çetrefilli sorularından biri olan dalga-parçacık ikiliği için de yepyeni bir açıklık kazandı.
Artık biliyoruz: Sisteme etki eden koherens süresi, yani nicel bir değişken, parçacığın gözlenebilir davranışını dalga mı parçacık mı olacağı konusunda nitel bir dönüşüme uğratıyor. Ve bu yalnızca bilimin değil diyalektik materyalist düşüncenin de zaferidir.
Kuantum fiziğinin yeni yönü bize bir kez daha gösteriyor ki doğa, özdeşlikler değil çelişkiler üzerine kuruludur. Gerçeklik gözlemden bağımsız değil bağlamla birlikte oluşur. Bilim, doğayı yalnızca açıklamakla kalmaz, dönüştürmenin anahtarıdır.
Kuantum fiziğinde atılan bu teorik adım salt bir fiziksel yasa keşfi olmanın ötesindedir. Çünkü bu gelişme bilimin yalnızca doğayı anlamakla değil toplumu dönüştürmekle de ilgisi olduğunu bir kez daha hatırlatmış oldu.
Kuantum sistemlerdeki çelişkilerin çözümlenebilir olduğu gerçeği aynı zamanda şunu da gösterir: Toplumsal sistemlerdeki çelişkiler de çözümlenebilir, anlaşılabilir ve dönüştürülebilir niteliktedir. Dalga ile parçacığın aynı sistemin içsel momentleri olması gibi, toplumda da üretici güçlerle üretim ilişkileri, bireyle toplum, emekle sermaye arasındaki çelişkiler birbirini dışlayan değil bir süreç içinde birbirini belirleyen momentlerdir. Bu çelişkiler durağan değil tarihsel, yıkıcı değil kurucu nitelik taşır. Doğadaki çelişkiyi bastırmak yerine onu anlamaya yönelen bilimsel adım, toplumdaki sınıf çelişkilerini de bastırmak yerine çözümleme ve devrimsel olarak aşma yönünde yeni ufuklar açar.
Dolayısıyla bu gelişme, yalnızca fizik biliminin bir meselesi değil bilimin toplumsallaşması açısından da önemlidir. Çünkü bilgi, soyut zihinlerin tekelinde bir “yüksek bilim” olarak kalamaz. Bilginin toplumsallaşması ancak doğaya dair çözümlemenin kolektif üretim süreçlerine bağlanmasıyla mümkündür. Yeni dalga-parçacık modeli, koherens gibi bağlamsal bir değişkeni merkeze alarak aslında bilginin doğasını da yeniden tanımlar: Gerçeklik, izole değil ilişkiseldir sabit değil değişkendir indirgemeci değil dönüştürülebilir niteliktedir.
Ve tam da bu noktada şu klasik soru bir kez daha karşımıza çıkar: Dalga mı, parçacık mı? Artık bu sorunun yanıtı metafizik bir ya/ya da ikiliği değildir. Aynı anda her ikisidir. Aynı anda. Ama bağlamsal olarak, dönüşebilir biçimde.
Doğanın çelişkili yapısı elbette doğal ve zorunludur fakat bu yapı verili ve dokunulamaz değildir. Bilimsel bilgi ilerledikçe, bu çelişkiler anlaşılabilir, yönlendirilebilir ve dönüştürülebilir hale gelir. Tıpkı toplum gibi.
Toplumsal çelişkiler de doğadaki gibi kaçınılmaz değildir. Onları dogmatik biçimde “verili kader” gibi kabul etmek değil çelişkinin bilgisini edinmek ve bu bilgiyle devrimci pratik geliştirmek Marksist teorinin özüdür. Nasıl ki kuantum sistemin davranışı sistemin içsel dinamiklerine ve bağlamına bağlıysa, insanlık tarihi de toplumsal çelişkilerin evrimine ve emekçi sınıfların bilinçli müdahalesine bağlı olarak biçimlenir.
Bu nedenle dalga-parçacık elipsi yalnızca fiziksel bir denklem değil tarihsel materyalist bilim anlayışının yeni bir halkasıdır. Geleceğin bilgisini örgütlemek ve insanlığı bu bilgiyle özgürleştirmek için elimizde yeni bir araç daha vardır.
[1] Khatiwada, R. & Qian, 2025. Wave-particle duality ellipse and application in quantum imaging with undetected photons. Physical Review Research. (https://journals.aps.org/prresearch/abstract/10.1103/dyg6-l19j)
[2] Engels, Friedrich. Doğanın Diyalektiği. Çev. Arif Gelen. Sol Yayınları, s. 89.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.