Başta günlük olarak para almak ve onunla harcama yapmak güzel gelir. Ancak günler geçtikçe, verilen paranın daha fazlasını hak ettiğinizi fark eder, bu sefer de kendi içinizde mücadeleye başlarsınız. Başka bir iş aramanız gerektiğini düşünürsünüz. Ancak iş bulmak kolay değildir. Daha fazla kazandıran bir işe girmek istersiniz, fakat çoğu işyeri ilk maaşı ancak 45 gün sonra öder. Bu yüzden, sorunlarınızı düşünürken kendinizden ve her şeyden uzaklaşır, kendinizi “depresif ve agresif” biri olarak bulursunuz. En sonunda, “Ne olursa olsun, borçlarım da kiram da umurumda değil” diyerek bir şekilde bulunduğunuz yerden ayrıldığınızda, sanki yıllardır özgürlükten kopmuş ve şimdi yeniden ona kavuşmuş gibi hissedersiniz… Ta ki ev sahibiniz yeni kirayı istemek için sizi arayana kadar
Bir sosyoloji öğrencisi, bir mezun, imkânsız sayılırken kariyer mi yapmalı? Geçinmek için mi çalışmalı? Bir başka şekilde sorarsak: Yoğun mekânların iyi garsonu mu olmalı?
Türkiye’de öğrencilik şartları gereği en rahat bulunabilen işler; garsonluk, part-time mağaza satış personelliği gibi işlerdir. Ben, bir ay öncesine kadar hayatımın farklı dönemlerinde bar garsonluğu yaptım.
Bar garsonluğunun genel çalışma saatleri, gündüz 16.00 ile gece 05.00 arasında değişir. İlk çalıştığım yerde, akşam 18.00 ile sabah 05.00 arasında çalışıyordum. Bir yandan öğrencilik, diğer yandan bar garsonluğu işi yürütmek, birlikte götürülmesi neredeyse imkânsız bir süreçtir. Sabah 09.00’da kalkıp okula gidiyorum. Derslerm 14.00–15.00 gibi bitiyor. Ardından sadece yolda geçen zaman ve yarım saatlik dinlenme süresi bana kalıyor, hemen işe başlıyorum.
Yönetmeliklerde sekiz saatle sınırlandırılmış ve üzerine çıkıldığında fazla mesai ücreti verilmesi gereken yasalara rağmen en az 10 saat çalıştırılıyorum. Günlük olarak asgari ücrete denk gelen bir ücret alıyorum. Hizmet sektörü olduğu için bahşişleri de hesaba katarak “Asgariden yüksek canım” gibi süslü sözler eden patronlarımız olur. Bu, hiçbir yerde değişmez.
Saat 17.00’de işe başlayıp işten gece 05.00’te çıkınca, hayatınızın geri kalanını yaşamak için kalan zaman: Yok. Sabah ezanıyla yorgun argın eve varırız. Sürekli hareket halinde olduğumuz için “kendimi yatağa attığım gibi uyudum” durumu bizde olmaz. Çünkü 10 saatlik yoğun tempodan sonra vücut hemen uyumaya izin vermez. Zaten her zaman uyumak da istemezsiniz.
Arkadaşlarınızın gün içindeki buluşmaları, film izlemeleri veya birlikte gezinmeleri gibi sosyal etkinliklerden bir garson işe başladığı anda mahrum kalır. Garsonlar da iş çıkışında açık olan yerlerde, parklarda tanıdığı garson arkadaşlarıyla vakit geçirir. Eve giderse bilgisayardan film izler. Genelde 05.00’te çıktığı işten üç dört saat sonra ancak uyur. Çünkü onun hayatı artık garsonluktur. Yaklaşık 9-10 saat uyuduktan sonra saat yeniden 15.00–16.00 olur ve işe gitmek için yalnızca bir iki saatiniz kalır. İsterseniz yemek yersiniz, isterseniz bir süredir görmediğiniz arkadaşlarınızla bir iki çay içersiniz.
Öğrenciyseniz bu daha da zordur. Hafta boyu belirli günlerde gidersiniz. Çalıştığınız günün sabahında dersiniz varsa o dersten kalmanız artık kesinleşmiştir. Sabah dersiniz olmasa bile çok geç ve yorgun çıktığınız için uyku düzeniniz– kendinizi ne kadar zorlarsanız zorlayın– bozulur, artık gece boyu uyumayan biri olursunuz. Garson olarak çalışırken, mekâna gelen insanların size her an ulaşabilmesi gerektiği baskısıyla çalışırsınız. “Müşteri bir şey istiyor mu? El kaldırdı mı” diye sürekli tetikte olursunuz. Aksi durumda patron ya da şef garson sizi eksik görür ve uyarır. Siz de sadece görmediğinizi, şefin ya da patronun gereksiz şeyler söylediğini düşünüp kendi kendinize sinirlenirsiniz.
Bar gibi yerlerde çalışırken en büyük sorun, oturup dinlenememenizdir. Patron sizi otururken gördüğünde hemen bir iş uydurur. Şef ise “Patron kameradan bakıyor, oturmayalım, sonra bana patlıyor” der. Kendisinin de kabul ettiği şeyler vardır: “Aslında bu yaptığı mobbing ama” der. Bizden 100 TL fazla aldıkları için kendilerini çok önemli zannederler. Aslında tek farkları patronun onlara bir miktar fazla para vererek kendilerini “özel” hissettirmesidir.
Barlarda iş bulmak da ayrılmak da kolaydır. Üniversite öğrencisi gelir, o anlık ya da birkaç aylık maddi problemini çözer ve gider. Çalışma arkadaşınız müşteriyle sorun yaşar, işi bırakır. Patron çalışanın müşteriyle iletişimini beğenmez ve “yarın gelme” diyerek onu işten çıkarır. Zaten sigorta gibi bir güvence yarı zamanlı çalışan ya da tam zamanlı çalışacak olsa bile yeni çalışan personele asla sağlanmaz. Ancak dükkana polisler teftişe gelip fark ederse, patronun cebinden para çıkar. Sonra da şöyle der: “Oğlum, senin sigortan yok mu? Niye söylemiyorsun? Şimdi boşuna ceza ödeyeceğiz.” Yani suçlu yine biz oluruz.
Oturmanın, nefes almanın, arkadaşlarla beş dakika muhabbet etmenin yasak olduğu bir alandır garsonluk. Patron ya da müdür yerinizi kolayca doldurabileceği için üzerinizde her türlü mobbing uygulanır. Servis elemanı olarak başladığınız işte depo personeli, temizlikçi, barmen ya da markete yollanan kişi olarak her işi yaparsınız. Tüm bunlara ek olarak, insanları sevseniz de sevmeseniz de, siz durmaksızın çalışırken mekânda oturan kişilerden, siz olmadan eğlenen arkadaşlarınızdan ve mekânda satılan her şeyden soğur, nefret edersiniz. Uyanmak ve uyumak arasında bir tercih yapamaz olursunuz.
Başta günlük olarak para almak ve onunla harcama yapmak güzel gelir. Ancak günler geçtikçe, verilen paranın daha fazlasını hak ettiğinizi fark eder, bu sefer de kendi içinizde mücadeleye başlarsınız. Başka bir iş aramanız gerektiğini düşünürsünüz. Ancak iş bulmak kolay değildir. Daha fazla kazandıran bir işe girmek istersiniz, fakat çoğu işyeri ilk maaşı ancak 45 gün sonra öder. Bu yüzden, sorunlarınızı düşünürken kendinizden ve her şeyden uzaklaşır, kendinizi “depresif ve agresif” biri olarak bulursunuz. En sonunda, “Ne olursa olsun, borçlarım da kiram da umurumda değil” diyerek bir şekilde bulunduğunuz yerden ayrıldığınızda, sanki yıllardır özgürlükten kopmuş ve şimdi yeniden ona kavuşmuş gibi hissedersiniz… Ta ki ev sahibiniz yeni kirayı istemek için sizi arayana kadar.
Kaynak: e-komite
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.