Amerikalılar ve Çinliler, Avrupalılara tatili zehir edecek gibi görünüyor. Önümüzdeki günlerde iki önemli tarih var: 24 Temmuz’da AB-Çin zirvesi ve 1 Ağustos’ta ABD’nin AB’ye uygulayacağı ek gümrük vergileri için pazarlığın son günü
Yaz ayları Avrupa’nın başkenti Brüksel’de sakin geçer çünkü Avrupalılar için tatiller önemli. Ancak bu yaz, çalışma kültürlerinde yaz/kış/hafta sonu/akşam iş çıkışı gibi ‘çalışmayı bırakma’ kavramı olmayan Amerikalılar ve Çinliler, Avrupalılara tatili zehir edecek gibi görünüyor. Önümüzdeki günlerde iki önemli tarih var: 24 Temmuz’da AB-Çin zirvesi ve 1 Ağustos’ta ABD’nin AB’ye uygulayacağı ek gümrük vergileri için pazarlığın son günü.
AB-Çin zirvesinin tarihi çok önceden belirlenmişti ve somut gelişmeler beklenmese de ikili ilişkilerin genel gidişatını açık edeceği umuluyordu. Ancak, bu ikili ilişkilere her zamanki gibi AB-ABD ikili ilişkileri damga vurdu. Cumartesi günü Trump kendi sosyal medyasında 1 Ağustos itibarıyla AB ve Meksika’ya yüzde 30’luk ek gümrük vergisi getireceğini açıklayınca, pazartesi günü gerçekleşen AB Dış İlişkiler Konseyinin ticaret oturumunun konusu Çin değil ABD oldu.
AB, Soğuk Savaş’ın ardından serbest ticaret prensiplerine dayalı bir ekonomik küreselleşmenin en önde gelen savunucularından olduğu için, Avrupa ülkeleri uzun zamandır sanayisizleşmişti, yani Avrupalı şirketler sanayi üretim tesislerini yurt dışında, ucuz işçiliğe dayalı düşük maliyetli coğrafyalara taşımıştı. Dolayısıyla bugün yeni dijital teknolojilerde ve bu teknolojilere dayanan yeşil enerji, otomotiv, tıbbi aletler, savunma gibi sektörlerde neredeyse tamamen dışa, çoğunlukla da Çin’e, bağımlı hale gelmiş durumda. AB’nin ABD’ye bağımlılığıysa Çin’in aksine sanayi mallarından çok finans ve mühendislik sektörlerinde verilen hizmete dayalı.
Bu iki bağımlılık arasında kalmış olmak, halihazırda farklı kalkınmışlık seviyelerinde olan Avrupa ülkelerini kendi içinde bölüyor. Bölgenin iki sanayi devinden Almanya serbest ticaret prensiplerinde ısrar ederken Fransa ulusal sanayileri korumaya yönelik bir tavır değişikliğini savunuyor. Bu iki kutbu da memnun etmeye çalışan AB’nin yayımladığı “açık stratejik özerklik” metni sonuçta kimseyi memnun etmeyen ve hayata geçirilemez bir politika olarak kalmaya mahkum oldu. Avrupa’nın yarı-çeperi sayılabilecek Polonya gibi doğu ve orta Avrupa ülkeleriyle, İspanya gibi Akdeniz ülkeleri AB içindeki güç ilişkilerine aldırmayıp artık Çin’le doğrudan ilişki kuruyorlar.
27 Mayıs’ta ABD’de yayımlanan “Avrupa’da medeniyet müttefiklerine duyulan gereksinim” başlıklı yazı, Avrupa’daki seçimleri aşırı sağcı, Trump yanlısı liderlerin iktidara gelmesi için bir fırsat olarak görüyor ve bu liderlerle Hristiyan değerlere dayanan bir “medeniyet ittifakı” kurulmasının önemini vurguluyor. Avrupa, ABD için artık Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi nispeten eşitler arasında bir ittifak değil, Trump’ın Çin’e karşı oluşturmak istediği blok için maniple edeceği stratejik bir alan. Yeniden ertelenmezse 1 Ağustos’ta başlayacak olan gümrük vergilerini de bu yönde bir yaptırım olarak düşünebiliriz.
Bu zorlamaya karşı Fransa meclisi 11 Temmuz’da, “Fransa Parlamentosu, Avrupa’yı ABD’den kopup Çin’le ortaklık kurmaya çağırıyor” başlıklı bir rapor yayımladı. Bu raporda, Avrupa’nın ABD’ye bağımlılığını yeniden gözden geçirmesi ve Çin’le ticari ve teknolojik ilişkileri güçlendirmesi öneriliyor. Rapor, AB’nin hem ABD hem Çin’e olan stratejik bağımlılığını sorun olarak tanımlıyor ve bu ‘çifte bağımlılık’tan uzaklaşmayı savunuyor. Bunun bir yolu olarak da ABD’nin hegemonik etkilerine karşı bir denge unsuru olarak, ekonomik pragmatizm temelinde Çin ile yeni ortaklık hatları geliştirilmesi öneriliyor.
Fransa’nın bu güçlü çıkışına rağmen AB-Çin zirvesinden anlamlı bir sonuç çıkması için umutlar giderek azalıyor. İlk önce, AB’nin zirve öncesinde yapılacak ticaret görüşmelerini tek taraflı olarak iptal etmesine karşılık olarak Çin, zirvenin ikinci günü resmi görüşmelere paralel yapılacak iş dünyası görüşmelerini iptal etti. Normal şartlarda AB ve Çin arasındaki en sorunsuz politika iş birliği olan karbonsuzlaşma hedefleri bile tehlikeye girmiş durumda. AB’nin 2040’ta sera gazını yüzde 90 azaltma hedefini Avrupa Parlementosunun sağ kanadı ‘Çin yapmazsa biz de yapmayalım’ diye engellenmeye çalışıyor. Böylece Zirve öncesinde iki taraf arasında bir anlaşma sağlanamayacak gibi görünüyor. Üstelik AB’nin iklim politikalarından sorumlu yetkilisi, Çin’e karşı yeşil enerji ve elektrikli araçlar gibi sektörleri korumak için dış yatırımı kısıtlayan mekanizmaları sertleştireceklerini açıkladı. Benzer şekilde AB yönetimi, Çin’e tamamen bağımlı oldukları nadir toprak elementleri alanında Çin’in ihracat kısıtlaması getirmesinin zirveden somut sonuçlar çıkmasını engelleyeceğini iddia ediyor.
Kısacası, 24 Temmuz’daki AB-Çin zirvesi ABD’nin 1 Ağustos tehdidinin gölgesi altında geçecek gibi görünüyor. Fransa ve İspanya gibi üye ülkelerin dengeleme politikasını savunan müdahaleleri sonuç verecek mi, göreceğiz.
Kaynak: Evrensel
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.