Elbette Akbelen bu tasarının öne çıkarılan yüzü. Ama asıl büyük talan Karadeniz’de olacak. Batı Karadeniz birkaç yıl içinde çölleştirilebilir. MTA haritalarındaki bilgiler doğruysa, bu kanunun esas hedefi Batı Karadeniz bölgesidir. Zira bölgedeki ormanların tamamına yakını IV. grup madenlerle işaretlenmiş durumda
Ülkemiz, bir uçtan diğer uca adeta satılıyor. Ormanlara ve yaşam alanlarına düşmanca bir saldırı başlatılmış durumda. AKP iktidarı, sömürgeci madencilerin önünü açmak için yeni bir kanun teklifi hazırladı. Üstelik bu teklif, kamuoyuna ya da sivil toplum örgütlerine hiçbir şekilde danışılmadan, ertesi gün Meclis’e getirildi.
Vahşi madenciler bu teklif için “süper hızlı kanun” demekte sakınca görmediler. Kanadalı Centerra Gold’un ortağı Öksüt Madencilik geçtiğimiz haftalarda maden kanununun ve uygulamalarının değiştirilmesini istemişti. AKP iktidarı bu isteğe gecikmeden yanıt verdi. Batı Karadeniz bölgesinden birçok milletvekili bu tasarıya imza attı. Zonguldak’tan Saffet Bozkurt ve Çolakoğlu, teklifin Meclis’e taşınmasında öncüydü. AKP’nin Düzce ve Bartın milletvekilleri de bu imzanın altına girdi.
Oysa biz ekolojistler ve çevreciler olarak, yürürlükteki maden kanununun iyileştirilmesini bekliyorduk. Düşünüyorduk ki, iktidarı oluşturanlar da bu ülkenin insanı; ülkenin ağacına, insanına, ormanına, suyuna gaddarca davranmazlar. İçlerinde az da olsa bir yaşatma arzusu kalmıştır diyorduk. Ama yok. Gerçekten de yok…
Yeni maden kanunu tasarısı, Akbelen ve İkizköy ormanlarını, zeytinlikleri sökerek linyit madencilerine vermeyi; termik santral şirketleri için binlerce köylünün yaşam alanını yok etmeyi hedefliyor. Mevcut yasa ile Zeytin Kanunu’na delik açmak, Ege ve Akdeniz’deki madencilik sektörüne “utangaç” bir avantaj sunmak isteniyor. Ama artık herkes biliyor: Bu, sadece bir hile değil; büyük bir talan planı.
Bu yasa, vahşi madenciliğe sınırsız alan açacak. Yerli ve yabancı şirketler için adeta yeni bir yağma düzeni kuruluyor. ÇED süreci ortadan kaldırılıyor. Sulak alanlarımız, tarım topraklarımız, kültürel miraslarımız, köylerimiz ve savunma mekanizmalarımız, bir çırpıda yok sayılıyor.
Elbette Akbelen bu tasarının öne çıkarılan yüzü. Ama asıl büyük talan Karadeniz’de olacak. Batı Karadeniz birkaç yıl içinde çölleştirilebilir. MTA haritalarındaki bilgiler doğruysa, bu kanunun esas hedefi Batı Karadeniz bölgesidir. Zira bölgedeki ormanların tamamına yakını IV. grup madenlerle işaretlenmiş durumda.
Bolu Dağları’ndan Yedigöller Milli Parkı’na, Gerede’den Mengen’e, Akçakoca’dan Kaplandede Dağları’na, Zonguldak, Alaplı, Devrek, Küre Dağları, Bartın, Karabük, Safranbolu, Kastamonu, Bozkurt, Tosya, Pınarbaşı, Sinop Boyabat, Tokat…
Hepsi, çok büyük bir saldırının eşiğinde.
Tarihi alanlar, ibadet yerleri, camiler, köyler, dereler, kanyonlar, mezarlıklar… Tüm yaşam alanlarımız tehdit altında.
***
Peki biz ne yaptık? Direndik. Hem Meclis içinde, hem Meclis dışında.
Maden yasasının 19 Haziran Perşembe sabahı saat 09.20’de görüşülmeye başlanacağı haberini aldık. Tüm ekoloji örgütleri gibi biz de kısa sürede tepki geliştirdik. Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonu üyesi ve Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri kurucularından Av. Yakup Okumuşoğlu ile birlikte zamanında Meclis’e giriş yaptık.
Yakup Bey çok kapsamlı bir dosya hazırlamıştı. Ben de Batı Karadeniz adına donanımlıydım. Ancak ne yazık ki komisyon toplantısına alınmadık. İçeriye, maden şirketinin termik santral işçileri olduğu belirtilen kalabalık bir grup alındı. 25 kişilik bir başka grup da kapı önünde nöbet tuttu.
İçeride bulunan çevreci aktivistler, CHP’li ve diğer muhalefet vekilleri, bizim içeriye alınmamız için direndi. Zaman zaman dışarı çıkarak içeride olanları aktardılar. Meclis kapısında İkizköy’den gelenler oturma eylemine başlamıştı. CHP Milletvekili Eylem Ertuğrul’dan sürekli bilgi alıyorduk. Yanımızda Kocaeli ve Artvin Barosu’ndan avukatlar da vardı.
Komisyon başkanının korumaları ile Meclis güvenliği, bizlerle içerideki arkadaşlarımız arasına girdi. Biz birkaç kişi kapı önünde kaldık. Yaklaşık iki saat boyunca ciddi bir itiş kakış yaşandı. Sayıca azdık ama o koruma ordusunu iyi yorduk.
Kapıyı zorlayarak gösterdiğimiz direnç, komisyon başkanını oldukça gerdi.
İçerideki vekillerimizin itirazları ve dışardaki direniş, Meclis’e bir kâbus gibi çökmüştü.
Bu esnada maden şirketinin “hazır kıta” grubundan bazıları bize sataşmaya başladı. Karşılık verdiğimizde ortam daha da gerildi. Ama bir şekilde geri çekildiler.
Toplantıdaki gürültü nedeniyle komisyon çalışamaz hale geldi. Saat 12 civarındaydı. Koruma ordusu içeriden çıkıp bizi iterek uzaklaştırmaya başladı. Yakup Bey’in kravatını çekmeleriyle gerilim tırmandı. Bilerek iterek yere düşürdüler onu.
Sonunda komisyon toplantısına ara verildi. Bizlerin de katılımına imkân verecek daha büyük bir salon hazırlandı. Toplantı öğleden sonra devam edebildi.
Gün boyu vekilimiz Eylem Ertuğrul yanımızdaydı. Gece boyunca ise Deniz Bey, hem komisyonda hem de bizimleydi.
***
Bu, sadece bir yasa tasarısı meselesi değildir. Bu, doğaya, yaşama, bizlere ve gelecek nesillere karşı açık bir saldırıdır. Ama unutulmasın: Bu saldırı karşısında susmayanlar, direnenler, kapı önünde düşse bile kalkıp tekrar direnenler var.
Ve bu daha başlangıç… Direnişimiz sürecek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.