“Eğer bu tasarı geçerse bundan sonra tüm kırsaldaki yaşam alanlarında bu tasarının etkileri görülmeye başlanacak. Bana dokunmayan bin yaşasın diyen kim varsa bilsin ki o tasarı herkese dokunacak. Bana dokunmayan diye düşündükleri herkese dokunacak”
Enerji, ulaşım ve madencilik gibi sektörlerde yatırım süreçlerini hızlandırmayı amaçlayan ve kamuoyunda özellikle zeytinlik alanlarının madencilik faaliyetlerine açılması ve ÇED süreçlerinin esnetilmesi gibi düzenlemeler nedeniyle “Süper Talan” olarak anılan torba kanun teklifi, TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda Türkiye’nin dört bir yanından gelen yaşam savunucularının büyük bir mücadele vererek katılmasıyla 19 Haziran’da görüşüldü. Görüşmelerin başında Meclis korumaları tarafından darp edilen yaşam savunucusu , Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonu ve Zonguldak Barosu üyesi Av. Yakup Şekip Okumuşoğlu ile komisyon görüşmeleri esnasında yaşananları ve sonraki süreci konuştuk.
Okumuşoğlu, bundan sonraki süreçte ancak halkın daha etkin şekilde katılımıyla bir denge kurulabileceğini ifade ediyor. Bu tasarının herkesi etkileyeceğini ifade eden Okumuşoğlu, “Bana dokunmayan bin yaşasın diyen kim varsa bilsin ki o tasarı herkese dokunacak” dedi.
Geçmiş olsun, 19 Haziran’da Meclis komisyonunda tartışmalı bir şekilde yeni maden yasa taslağı görüşülürken saldırıya uğradınız. Neler oldu anlatabilir misiniz? Türkiye’nin dört bir yanından yaşam savunucuları olarak ordaydınız, neden ordaydınız ve neye karşı çıktınız?
Biz Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Komisyonu üyesiyiz ve Türkiye Barolar Birliği’nin görevlendirmesiyle Meclis’e gittik. Meclis’te komisyonun kapısına bile varmak için epey bir mücadele ettikten sonra komisyon kapısına varabildik. Biz kapısında beklerken, maden şirketlerinin otobüslerle taşımış olduğu işçiler içeriye alındı. Buna tepki gösterdik.
Bu gösterdiğimiz tepki üzerine de oradaki görevliler bizlere saldırdı, yerlerde sürükledi. Bu tartışmalar büyüyünce de öğleden sonra başka bir komisyon toplantı salonu ayarlandı ve o toplantı salonuna alındı herkes. Fakat bu sefer de uzun saatler boyunca herhangi bir konuşmaya izni verilmedi. Ağzımızı açsak, “Dışarıya atılırsınız, konuşmayın” dendi. Ve bu şekilde kendi kendilerine görüştüler. Sağ olsun CHP’li vekiller itirazlarını dile getirdiler ama karşıdaki muhataplarının muhalefet milletvekillerini hiçbir şekilde dinlemediklerine, adeta herkesin uzaya konuşmaya başladığı bir ortamda yasa yapıldığına tanık olduk.
Bu, bizim için, hukuka inanan ve 30 yıllık bir avukat olarak hukukun her zaman bir geri dönüşü olacağını bilen bir avukat olarak benim açımdan, yaralayıcı oldu. Yani üzdü beni. Orada sistemin işlemediğini düşündüm ben. Çünkü bir yasa herkesi ilgilendirir. Dolayısıyla o yasanın düzenleme alanına giren bütün paydaşların dinlenmesi, kaygılarının, endişelerinin dile getirilmesi ve bu endişeler ve kaygılar dikkate alınarak, o yasada gözetilerek bir denge kurulması amaçlanır, yasa yapma tekniği bu şekildedir.
Fakat böyle bir uygulamanın olmadığını gördüm. Madencilerin hazırlamış olduğu bir yasa tasarısı var ve bu tasarının sahipleri var. Milletvekilleri var o tasarının arkasında. Madencilerle birlikte hazırladıkları yasa tasarısını bir an önce halkın gözünden, tepkisinden, insanların bilgisinden kaçırmak amaçlı, olabildiğince hızlı bir şekilde -öğleden sonra başlayıp sabah saatlerinde bitti bildiğim kadarıyla- komisyondan geçirmiş oldular.
Yine çok hızlı bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getireceklerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de ellerindeki çoğunlukla herhalde istedikleri gibi yasayı oradan geçirecekler diye düşünüyorum. Maalesef bu süreç çok hızlı yürüyecek gibi duruyor. Ama hukuka ne kadar uygun, burası herkesin gördüğü, artık kanıksamadığı bir noktaya gelmiş vaziyette. Maalesef sistemimiz çok kötü işliyor. Ben bunu gördüm.
Bu yasa taslağını komisyona getirenler arasında AKP Zonguldak Milletvekilleri Ahmet Çolakoğlu, Saffet Bozkurt, AKP’nin Düzce ve Bartın milletvekilleri de var. Sürece dair değerlendirmeniz nedir?
Ben bu sistemin içerisinde yer alan, özellikle iktidar tarafından yer alan milletvekillerinin kendi serbest iradeleriyle bu düzenlemelerde yer aldıklarını, imza attıklarını çok düşünmüyorum. Yani o tasarının tek bir sahibi var gibi geliyor bana ve orası bu yapılacak dendiği için orada kimlere talimat veriliyorsa onların bunlara imza attığını düşünüyorum.
Gelecekte eğer bu tasarı yasalaşırsa veya Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmezse uzun soluklu olarak ülkemizde kalır ve uygulaması olursa kendilerinin sağlığı, ruhsal sağlığı veya maddi fiziksel sağlıkları açısından nasıl bir zararı olur, onu kestiremiyorum. Ama çocukları bu tasarıdan sonra Türkiye’nin doğası üzerinde bu tasarının etkilerini mutlaka görecekler. Bunu düşünüyorum. Çünkü bu ülkenin her bir tarafını madenciler istediği zaman onlara teslim etmeyi ve herhangi bir çevre kaygısı duymadan istedikleri gibi çalışabilmesini öngören bir yasa geliyor. Dolayısıyla da bütün doğayı altüst edip, deforme edip, siyanür bulayıp, kimyasal bulayıp, atıklarını da bizlere terk edecekleri bir sistemin uygulamasına dönüşecek. Bundan herkes etkilenecek. Kendileri de etkilenecek. 15 sene kadar sonra eğer iradelerini bağımsızlaştırırlarsa onlar da yaptıklarından elbette ki pişmanlık duyacaklardır diye düşünüyorum. Çünkü hiçbir insanın o manzaralara dayanacak gücü olacağını düşünmüyorum.
Bizleri neler bekliyor, görüşünüz nedir ?
Tasarı komisyondan geçti. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getirilecek ve genel kurulda oylamaya sunulacak. Bundan sonraki süreç bu. O aşamayı şu anda bütün Türkiye halkı olarak hep birlikte izlememiz ve o sürece mutlaka müdahil olmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü önümüzdeki hafta muhtemelen bu tasarı genel kurula gelecektir. Çok fazla zamanımız yok. Eğer bu tasarı geçerse bundan sonra tüm kırsaldaki yaşam alanlarında bu tasarının etkileri görülmeye başlanacak. Bana dokunmayan bin yaşasın diyen kim varsa bilsin ki o tasarı herkese dokunacak. Bana dokunmayan diye düşündükleri herkese dokunacak. Ve dolayısıyla iş işten geçtikten sonra kendi başlarına, tek başlarına kalacakları bir mücadele içerisine girecekler. Çünkü yurdu, toprağı, evi, bağı, bahçesi birilerinin arzu ve isteğine göre ya ellerinde kalacak ya da kalmayacak. Ama yanlarında bu mücadeleyi verecek maalesef çok da fazla kimse olmayacak. Dolayısıyla ya bu mücadele bugün verilecek ya da yarın kimsenin bu mücadeleyi verecek mecali kalmayacak. Bana göre gözüken şey bu.
Son olarak eklemek istediğiniz var mı?
Yani hukukçu olarak üzülüyorum. Kanun yapma usulünün bu şekilde olmaması gerektiğini düşünüyorum. Dünyadaki uygulamalarda halkın katıldığı, gerektiği zaman yasanın geri çekilmesini bile sağladığı yollar var. Fakat Türkiye’de maalesef bu yok. Bir şekilde komisyona girseniz bile konuşmak da son derece kısıtlı. Derdinizi anlatacağınız zamanınız çok fazla yok. Hadi diyelim anlattınız. Hakikaten uzaya konuşuyorsunuz. Karşınızda sizi dinleyecek ve sizin kaygılarınıza dikkate alacak birilerinin olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Böyle bir sistemin içerisinde mahkemelerde yasa bu, hukuk bu, dolayısıyla yapacak bir şeyimiz yok denilecek. Yargısal süreçler göreceğiz. Ve biz ne zaman itiraz etsek “Orada mahkemeler var, tarafsız, bağımsız, gidin hakkınızı mahkemelerde arayın” deniyor. Mahkemelerde arayacağımız hak bu yapılan yasal düzenlemelerle çerçevelenmiş olacak. Dolayısıyla o mahkemelerden de herhangi bir adalet çıkmayacak. Bu yasal düzenleme bu şekilde olduğu müddetçe bunu görebiliyorum ancak. Dolayısıyla çok üzücü. Bir hukukçu olarak, hukuka inanan bir insan olarak bu beni derinden yaralıyor gerçekten. Kalbim kırılıyor. Yani umarız bu hatalı uygulamalar düzelir. Bir denge oluşturabilmek için halkın mutlaka sesini daha fazla çıkartması gerekiyor. Başka türlü bir yol ve yöntemin bulunabileceğini de düşünmüyorum.
Sendika.Org/Zonguldak