Artvin merkezli yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan, Sendika.Org emekçisi Ozan Cırık’ın da aralarında olduğu dört gazeteci “terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla tutuklandı
Artvin merkezli yürütülen bir soruşturma kapsamında 13 Haziran’da İstanbul’da ev baskınlarıyla gözaltına alınan, aralarında Sendika.Org emekçisi Ozan Cırık’ın da bulunduğu dört gazeteci “terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla tutuklandı.
Aralarında Ozan Cırık’ın da bulunduğu altısı gazeteci yedi kişi gözaltına alındıktan sonra Artvin’e götürülmüş, 14 Haziran’da yapılan jandarma sorgusunda gazetecilerin haber sitelerine sağladıkları yazılım hizmeti ve yazdıkları haberler için aldıkları telif ödemeleri, yaptıkları telefon görüşmeleri suçlama konusu yapılmıştı.
Gazeteciler, üç günlük gözaltının ardından 16 Haziran Pazartesi günü savcılığa çıkarıldıktan sonra tutuklama istemiyle sulh ceza hakimliğine sevk edildi.
Sendika.Org emekçisi Ozan Cırık ile birlikte gazeteciler Dicle Baştürk, Yavuz Akengin, Eylem Emel Yılmaz çıkarıldıkları mahkemece “terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla tutuklandı. Semra Melek ve Melisa Efe ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Tutuklanan gazeteciler yalnız değildir, susturulmaya çalışılan bütün bir ülkedir!
19 Mart itibariyle bu kez de ana muhalefet partisi yönetimindeki belediyelere yönelik operasyonlarda gördüğümüz gibi, suçtan hareketle yargılama yapan değil, muhalefeti yok etme ve halkı susturma hedefinden hareketle suç arayan ve uyduran iktidar aparatı bir yargı ile karşı karşıyayız.
19 Mart’ta halk isyan edince sosyal medya hesaplarına, sokak muhabirlerine ve sokağın sesini duyuran gazetecilerle bağımsız medya organlarına yönelen baskı ve saldırıların şimdi yeni bir safhaya geçtiğini görüyoruz. Yıllardır süregiden baskılar hız kesmezken, 10 Haziran’da Halk TV’nin sahibi Cafer Mahiroğlu hakkında yakalama kararı çıkarılması ve şimdi de farklı mecralarda çalışan ve muhalif kimlikleriyle bilinen çok sayıda gazetecinin şafak baskıları ile gözaltına alınıp zorlama yargı süreçleri ile tutuklanmasını kanıksama ile, olağanlaştırma ile, bir hukuki süreç işlediği ya da baskı atmosferinin bir aşamada kendiliğinden hafifleyeceği varsayımı ile karşılayamayız.
İktidar son 10 yıldır içeride ve dışarıda süren savaş atmosferini muhalefete, bağımsız medyaya ve nihayetinde halka karşı açtığı savaşı tırmandırmak için kullandı. Bugün de bölgedeki savaş yangını büyür ve halk bir kez daha isyan hakkına başvururken muhalefete yönelik saldırıların tırmanmasının ve gazetecilerin hedef alınmasının rastlantısal olmadığını görüyoruz. Halkın sesi olmanın, halkın haber alma hakkını ve hakikati savunmanın başlı başına bir direniş olduğunu, topyekûn saldırı karşısında topyekûn direnmek gerektiğini, direnişten ayrı bir gazetecilik olmadığını da biliyoruz. Gazetecilere yönelik tırmanan baskıların bütün bir ülkeyi susturma çabasının parçası olduğunu bir kez daha vurgularken, isyanın ve direnişin sesi olmaktan vazgeçmeyeceğimizi söylüyor, herkesi baskılar karşısında omuz omuza durmaya, halkın haber alma hakkını ve hakikati hep birlikte savunmaya çağırıyoruz.
Emeğin, isyanın ve direnişin sesi Sendika.Org susmayacak!
İlgili haber:
Sendika.Org