aile yılı tam gaz devam ediyor. iktidar kadınların mevcut haklarına el koymak, adil olanı değil patriyarkanın gerektirdiklerini hayata geçirmek için yeni yeni adımlar atıyor. son olarak kadınların miras hakkı hedefte. mirasın eşit şekilde bölünmesi zorunluluğu kaldırıldı. bunun yerine mirasçılar kendi aralarında anlaşabilecek. kadınların miras hakkı feminist bir kampanyanın konusu olmayı hak edecek kadar önemli bir mesele
bilindiği gibi 1926 yılında yürürlüğe giren medeni kanun’la kadınlar eşit miras hakkına erişmişti. akp iktidarı geldikten kısa bir süre sonra, “tarım arazilerinin parçalanmaması” için, mirasın en büyük erkek çocuk tarafından yönetilmesi yönünde bir karar çıktı. buna göre büyük erkek çocuk diğerlerine miras paylarının karşılığını para olarak ödeyebilecek. yok ben kendi arazimde tarım yapmak istiyorum, satmam derseniz mahkemeye gidebilirsiniz. ama çıkabilecek itilafların mahkemeye taşındığında yıllarca çözülemeyeceğini tahmin etmek güç değil. bu, hiçbir biçimde adil olmayan bu süreç tabii ki patriyarkal hiyerarşiye uygun. Artık hayatta olmayan babanın altındaki en büyük erkek kardeş reis, onun altında da kız ve küçük erkek kardeşler… zaten bunun için yasal dayanağa bile gerek yok, dişli bir kardeş çıkmadıkça,[1] ailenin iç baskı mekanizmaları, duygusal şiddet araçlarıyla o hiyerarşi özellikle para/mal söz konusu oldu mu tıkır tıkır işler. hani erkeklerin hasadı yapıp parayı pavyonda ezdiklerini duyarız da bu heriflere neden bir dur diyen olmaz diye düşünürüz ya, o mekanizmalarla mümkün oluyor.
burada bir parantez açayım. islamcılar, islamın kadınları miras hakkı tanımasıyla çok övünür. ancak o hakkın da eşit olmadığını hatırlatıp devam edeyim.
kadınların yani hem eşlerin hem de kız evlatların tarımda ücretsiz çalışması çok yaygın. bu kadınların kendi bağımsız tarımsal arazilerine sahip olup zaten bildikleri işi yapmaları onlara özgürlüğün kapısını biraz olsun aralar. tarım alanlarının korunması mücadelesinin ön safında kadınların olması tesadüf değil. ayrıca tarım arazilerinin geniş olması endüstriyel tarım açısından gerekli olabilir ama bunun en doğru çözüm olduğu şüpheli.[2] bu, o arazilere başka bir iş yapmak -örneğin maden çıkartmak- için el koymaya çalışanların işini kolaylaştırıyor.
ege’nin sahillerindeki hanımağalar efsanesini duymuşsunuzdur. o bir şehir efsanesi değil. zamanında miraslar paylaştırılırken erkeklere verimli mandalin bahçeleri falan verilip kız evlatlara da bir işe yaramayan sahillerdeki araziler kakalanmış. derken turizm geliştikçe o araziler bahçelerden daha değerli hale gelmiş! İlahi adalet deyip geçelim ama kanunen mirasın eşit bölünmesinin gerekli olduğu durumlarda da eşit bölünmediğini hatırlamış olalım.
yeni yapılan bir düzenleme çok daha ileri gidiyor. buna göre mirasın eşit şekilde bölünmesi zorunluluğu kaldırıldı, bunun yerine mirasçılar kendi aralarında anlaşacak; notere bile gitmeden!
açıkçası bu kadarı fazla! bu yeni düzenlemeyle, kadınlar duygusal ve fiziksel şiddetle, paylarını devretmeye zorlanacak, “sen zaten evlisin, kocan sana bakıyor” diye mirastan mahrum bırakılacak.
burada biraz durup şunu hatırlayalım. birçok kadının türlü mahareti var ama ücret alabileceği bir mesleği yok. toplum kadınları en çok mesleksizlikle aileye mahkum ediyor, aile içinde her türlü şiddet altında yaşamak zorunda bırakıyor. kadınlar hem ücrete ulaşamıyor hem de çocuklarının sorumluluğunu üstleniyor; bu, onları aile kurumuna hapseden bir başka neden. hayatlarında yapacakları her radikal değişikliğin sonuçlarıyla nasıl baş edeceklerini düşünmeleri gerektiği gibi çocuklarını nasıl etkileyeceğini de hesaba katmak zorundalar.
bu cendere içinde, onları biraz olsun rahatlatan iki şey var; biri evli olmamaları ve babalarını veya annelerini kaybetmiş olmaları durumunda onların emekli maaşından yararlanabilmeleri ki emekli maaşlarının durumu göz önüne alındığında bunun ne kadar yetersiz olduğunu görmek zor değil. ikincisi de küçük de olsa alacakları miras; bir ev, satılan bir evden paylarına düşen bir para, bir bahçe, bir tarla… işte o küçük imkân, özgürlüğe açılacak o kapı da ellerinden alınmaya çalışılıyor. kadınlar, aile kurumu içinde, patriyarkal hiyerarşide üstlerinde kim varsa onun eline baksın, ona hizmet etsin, ona itaat etsin isteniyor. ya da erkekler, “başına” geçtikleri ailenin her türlü maddi değerine çöksün, çökebilsin, önünde hiçbir yasal engel olmasın!
iyi bir ücretle bile çalışsa bir emekçinin barınabileceği bir ev sahibi olmasının neredeyse imkânsız hale geldiği bir dönemdeyiz, en azından birkaç kuşak boyunca bunun değişmesi güç görünüyor. emekçiler ancak miras yoluyla “başlarını sokabilecekleri” bir konut sahibi olabilir. bu açıdan miras konusundaki bu değişiklik daha da önem kazanıyor.
kadınlar aile içi pazarlıklarda çeşitli sebeplerle zayıf olabilir. ama ailelerindeki erkeklere boyun eğmek zorunda değiller. eşit paylaşım zorunluluğu kalktı ama uygulanması hâlâ mümkün.
kadınları erkek devletin ve erkeklerin karşısında yalnız bırakamayız.
öncelikle bu değişikliğin kadın kurtuluş hareketinin gündemine girmesi gerekmez mi? bunun geri çekilmesi için neler yapabiliriz? bunun türkiye’nin geleceğine talip olan muhalefetin gündemine girmesini nasıl sağlayabiliriz? geri çekilmediği sürece kadınlara nasıl destek verilebilir? bence kadınların miras hakkı feminist bir kampanyanın konusu olmayı hak edecek kadar önemli bir mesele.
Dipnotlar:
[1] o dişli kızların yetişmesi feministlerin sorumluluklarından biri.
[2] fransa ve hollanda gibi tarım üretiminin önemli olduğu ülkelerde bu alanda ağırlıklı olarak küçük ölçekli aile işletmeleri var.
Kaynak: Kadın İşçi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.