19 Mart operasyonları ile ekonomik dengelerde yaşanacak olası açmazları da düşündüğümüzde, ilerleyen dönemlerde dar gelirli emekçilerin ve emeklilerin üzerindeki yük daha da artacak. Süreç sadece kamu işçilerini değil, gelecek iki yıl için kamu emekçilerinin toplu iş sözleşme görüşmelerini de ilgilendirmekte
Kamu işçilerini ilgilendiren kamu çerçeve protokolü görüşmeleri 27 Şubat’tan beri devam ediyor. O tarihten bugüne işçilerin ekonomik ve sosyal haklarını ilgilendiren herhangi bir karşı teklif sendikalara iletilmedi. 17 Nisan 2024 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar ile Kamu Çerçeve Protokolü’nün imzalanmasında konfederasyonların bağlayıcı etkisi ortadan kalkmış, bir nevi süreç 2017 öncesine dönmüştü. Böylelikle kamu işyerlerinde örgütlü sendikaların süreci nasıl yürüteceği, özellikle de kamu işyerlerinde grevlerin yaşanıp yaşanmayacağı işyerlerinde örgütlü sendikaların alacağı karara bağlanmış durumda. Zira yasal sürecin bir adımı olan resmi arabulucu sürecinin de geride kaldığını düşündüğümüzde, sürecin ilerlemesi adına sendikalar yasanın kendilerine vermiş olduğu grev kararını önümüzdeki günlerde işyerlerinde almak zorunda.
Kamu işçilerinin toplu iş sözleşme sürecindeki son durumu bu şekilde açıklamakla birlikte sürecin esas belirleyicisi konumunda Şimşek politikaları yer almaktadır. Mehmet Şimşek, yeniden ekonomi dümeninin başına geçmesinden bugüne yaklaşık iki yıl geride kaldı. Ve o tarihten bugüne adına enflasyonla mücadele dedikleri programın kendisi esasen ücretlerin olabildiğince baskılanması oldu. Bir başka deyişle Şimşek programı, ücretli emekçiler için askıya alınmış ücretler dönemine dönüştü.
Son Merkez Bankası enflasyon raporunda yer alan “Reel birim ücretlerin yıl genelinde ılımlı seyretmeye devam ederek dezenflasyon sürecine katkı vermesi beklenmektedir” ifadesi salt asgari ücrete ara zam bekleyen milyonlarca emekçiyi ilgilendirmemekte, aynı zamanda kamu işçilerine verilecek olan zam oranı ile ilgili de ipucu vermektedir. Bir önceki IMF ön raporunda yer alan “fiyatları, ücretleri ve diğer sözleşmeleri yıllık olarak ve ileriye dönük enflasyona göre belirlemek’’ ifadesini tekrar hatırladığımızda, Kamu Çerçeve Protokolü’nde teklif edilecek zam tutarını tahmin etmek güç değil. IMF’nin Türkiye’de 2025 yılı sonunda yıllık enflasyon yüzde 31 olarak tahmin etmesi ve kamu işçilerine verilecek zam teklifinin bu düzeyde kalacağını düşündüğümüzde ortalama bir kamu işçisinin maaşı yoksulluk sınırının altında kalacaktır.
Strateji Bütçe Başkanlığı verilerine göre Ocak 2025 itibariyle ortalama bir kamu işçisinin maaşı 43 bin 600 TL civarında. Aradan geçen beş aylık sözleşme sürecini de düşündüğümüzde, kamu işçileri halen geçtiğimiz yılın ücretleri ile çalışmaktadır. Şimşek programına göre ücretlerdeki artış hedef enflasyona göre belirleneceğinden, ortalama bir kamu işçisinin maaşı 57 bin TL civarına tekabül edecektir. Kısacası ücretlerin baskılanması yoluyla sözde enflasyonla mücadele programından kamu işçileri de nasibini alacaktır.
2023 yılına hanelerin tüketim harcamalarına yönelik yaptığı harcamaların artışı yüzde 16,4’tü. Şimşek programının ekonomik sömürü kılavuzu olan Orta Vadeli Program’da 2025 yılı için yüzde 4,3 ve 2026 yılı içinde yüzde 4,4’lük bir artış söz konusu. Yani ücretlerin aşağı çekilmesi ile ücretli emeğin alım gücünde yaşanacak sert azalış günlük yaşamdan emekçilerin bir nevi dışlanması anlamına da gelmektedir. TÜİK son hane halkı tüketim harcaması verilerine göre en düşük gelir grubu içerisinde yer alanların son bir yılda gıda harcamasına yaptıkları harcama, yaklaşık 6 puanlık düşüş ile yüzde 30’a gerilemişken, barınma giderleri 4 puanlık artış ile yüzde 33 oranına yükselmiştir. Bu verilere göre emekçi hanelerinde artık beslenmenin dahi ikinci plana itildiği görülmektedir. Tüm bu tablonun ortaya çıkmasındaki esas neden ise Şimşek politikalarının yarattığı büyük yoksullaşma ve sefalet sürecinin bizzat kendisidir.
Geçtiğimiz yıl kamu işyerlerinde sendikaların başlattığı irili ufaklı eylemler Türk-İş yönetimini ekim ayında büyük bir işçi mitingi düzenlemesine ön ayak olmuştu. Lakin aradan geçen süreçte özellikle hem asgari ücret görüşmelerinde hem de Kamu Çerçeve Protokolü’nde iktidarı zorlayıcı adımların atılmadığı da ortada. Üstüne üstlük 19 Mart operasyonları ile ekonomik dengelerde yaşanacak olası açmazları da düşündüğümüzde, ilerleyen dönemlerde dar gelirli emekçilerin ve emeklilerin üzerindeki yük daha da artacak. Süreç sadece kamu işçilerini değil, gelecek iki yıl için kamu emekçilerinin toplu iş sözleşme görüşmelerini de ilgilendirmekte.
Türkiye’de ücret mücadelesi şu an itibariyle IMF ve uluslararası sermaye destekli Şimşek programı ve emekçiler arasında geçmekte. Sınıf mücadelesinde iktidar kanadı kendi programını harfiyen uygularken, daha örgütlü hareket ettiği gerçeği önümüzde. Kendi programların da en ufak bir aksama olmaması için gerektiğinde toplumsal ve siyasal şiddeti de uygulama noktasında en ufak bir çekinceleri yok. Fakat emek cephesinde bu dönemin saldırılarını bertaraf edecek, kapsamlı bir mücadele programından bahsetmek mümkün değil. İşin diğer bir ilginç yanı ise sürekli olarak mevcut yoksulluk ve sömürü düzeninden dem vuran sözüm ona muhalefetin de mevcut ekonomik programı cepheden hedef alacak herhangi bir mücadele hedefinin de ortada olmadığı aşikâr.
Bu ablukayı yine ortadan kaldıracak olan tek yolun, sınıf mücadelesinden geçtiği gerçeği ortada durmaktadır. Lakin emekçiler sadece mevcut iktidar tarafından değil, aynı zamanda kendi örgütlü güçleri tarafından da kuşatılmaktadır. Kamu Çerçeve Protokolü görüşmelerinde artık yasal sürecin yavaş yavaş dolarken, sendikaların grev kararı alıp almayacağı, alsa dahi kendi üyeleri ile bu süreci ortak yürütüp yürütmeyeceği tam bir muamma. Bunca sömürüye, yoksulluğa, güvencesizliğe ve yıkıma karşı işçi sınıfının kendi kaderini kendi tayin etmesinden başka da bir çare yok.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.