CHP açısından bir ana muhalefet partisi olarak liderlik sorunu siyasi anlamda (liderlik hukuki bir konu değildir) bitmiştir. Eski liderin, hukukun kullanılarak geri getirilmesi, süreç olarak faşizm karşısında son demokratik siyasi direniş hattı olan ana muhalefet partisinin fiilen tasfiyesi anlamına gelecektir
Bu pazartesi yazımı yazamayacaktım: Gözlerimde geçici bir sorun var. Ancak CHP’de yaşananları izlerken dayanamadım. Kısa bir yazıyı bir başkasına dikte ettirebilirim diye düşündüm.
Demokratik bir rejimle, mevcut ya da potansiyel bir otokrasi (“süreç olarak faşizmi”) arasındaki farklardan biri de bir siyasi parti ile lideri arasındaki ilişkidir. Demokrasilerde lider siyasi partiye hizmet etmek, partiyi hükümete taşımak için vardır. Bu nedenle, mevcut lider ilk kaybettiği seçimlerin ardından istifa ederek yeni bir liderin yolunu açar. Partide, eğer, mevcut liderin, gelecek seçimleri kaybedeceğine yönelik güçlü bir kanı oluşmuşsa, buna karşın istifa etmeye yanaşmıyorsa demokratik düzenin partisinin liderini değiştirecek mekanizmaları vardır. Buna karşılık, otokrasilerde ya da “süreç olarak faşizmde” siyasi partiler lidere hizmet etmek için vardır. Bu durumda partinin, liderini değiştirecek mekanizmaları yoktur.
Bu iki duruma kıyasla, girdiği her genel ve başkanlık seçimini “kazanan”, hatta kazanmayı “başaran”, demokratik bir geleneğe, projeye ve ideolojiye yabancı AKP’nin liderini değiştirmesi için bir gerekçe yoktur. Zaten AKP liderini değiştirmek için gerekli yapısal mekanizmalardan da yoksundur. AKP’de parti lidere aittir, lider partiye değil.
Türkiye siyasetinde esas sorun, demokratik bir geleneğin, projenin ve dinamiğin parçası olan CHP ile ilgilidir. Son kurultaya kadar, CHP, seçimleri birbiri ardına kaybeden, kaybettiği seçimlerde izlediği politikayı ısrarla sürdüren, partiyi hükümete taşıyamayan buna karşılık başkanlığı bırakmamakta ısrar eden “liderini” değiştiremiyordu. Son kurultayda CHP delegeleri, partiye sahip çıktılar; ısrarla seçim kaybeden “lideri” görevinden aldılar. Yeni liderlik kendini seçimlerde kanıtlamış olan İmamoğlu ve partiyi canlandırmaya başlayan Özel etrafında şekillendi.
İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığı toplumdan büyük destek alarak kesinleşti. Rejimin İmamoğlu’nu tasfiye etmeye yönelik, tutuklamaya kadar varan hukuk oyunları karşısında, kitlesel bir direnişi tetikleyen Özgür Özel de tam anlamıyla bir doğal ve son 23 yılda ilk kez muhalefeti canlandırmayı başaran etkin bir lider düzeyine yükseldi. Şimdi CHP, lideri Özgür Özel, arkasındaki kitle desteği, tutuklu olmasına karşın popülaritesi artmaya devam eden İmamoğlu, rejimi korkutan bir toplumsal dinamiği temsil ediyorlar.
CHP, liderini gerektiğinde “kongre oyunlarını” da içeren, iç mekanizmalarıyla değiştirdi. Kapitalist demokrasilerde para ve nüfus etkin faktörlerdir; “kongre oyunları” da bir demokratik partinin işleyişinin sıradan boyutlarından biridir. Bir kongrede lider adayları, bu “oyunları” engelleyemiyorlarsa, ya parti içinde gereken siyasi destekten yoksundurlar ya da mali destekçilerinin güvenini, liderlik kapasitelerini çoktan kaybetmişlerdir.
Buraya kadar olan her şey kapitalist demokraside “oyunun kurallarına” uygundur. Ancak kendi parti içi sorunlarını çözemeyen bir devrik “liderin” iktidardaki partiden, hele bu parti ile kendi partisi arasındaki derin tarihsel ideolojik uçuruma yadsıyarak medet umması yalnızca “oyunun kurallarına” aykırı değildir, ayrıca bir liderlik kapasitesinin tamamen tükenmiş olmasının da kanıtıdır.
Aslında, canlanan muhalefet dalgası, rejimin korkuları, eski lideri geri getirme arzuları, hatta çabaları şunu gösteriyor: CHP açısından bir ana muhalefet partisi olarak liderlik sorunu siyasi anlamda (liderlik hukuki bir konu değildir) bitmiştir. Eski liderin, hukukun kullanılarak geri getirilmesi, süreç olarak faşizm karşısında son demokratik siyasi direniş hattı olan ana muhalefet partisinin fiilen tasfiyesi anlamına gelecektir. Ondan sonra ne derler: “Allah, bu ülkenin vatandaşlarının yardımcısı olsun, onları canavarlardan korusun.”
Kaynak: Cumhuriyet
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.