Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ile ilgili ifadeleri nedeniyle yargılandığı davanın duruşması 16 Temmuz’a ertelendi. “Yargılanmıyoruz, cezalandırılıyoruz” diyen İmamoğlu, ‘İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır’ diyenlere karşı üç kez seçim kazandıkları için tutuklu olduklarını dile getirdi
Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ile ilgili ifadeleri nedeniyle yargılandığı davanın duruşması Silivri’deki Marmara Açık Ceza İnfaz Kurumu 2 numaralı duruşma salonunda görüldü.
Savcı, İmamoğlu hakkında “terörle mücadele eden kişileri hedef göstermek”, “hakaret” ve “tehdit” suçlamalarıyla 2 yıl 8 aydan 7 yıl 4 aya kadar hapis cezası talep etti. İmamoğlu’na “kamu görevlisine karşı görevinden dolayı alenen hakaret”, “tehdit” ve “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” suçları isnat ediliyor.
Mütalaada ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesine atıf yapılarak, cezanın kesinleşmesi durumunda kamu görevi yapma hakkının da elinden alınması talep edildi. Bu madde, hüküm giyen kişinin seçilme, atanma ve kamu görevinde çalışma haklarını sınırlayan bir düzenleme içeriyor.
Savcının mütalaasını sunmasının ardından Ekrem İmamoğlu savunmasını yaptı. İmamoğlu, “‘İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır’ diyenlere karşı üç kez seçim kazandık diye buradayım” derken yaşanan sürecin hukuki bir açıklamasının olmadığını da ekledi. İmamoğlu, kendilerinin yargılanmadığını, adeta cezalandırıldığını ekledi.
Mahkeme başkanı, 5 dakikalık ara verdiğini açıkladıktan sonra, jandarma görevlileri İmamoğlu’nu salondan çıkarmak istedi. İmamoğlu ise bu karara tepki göstererek, “Çıkmak istemiyorum, zorla götürün beni” dedi ve yerine oturdu.
Savunması sırasında yaşamını yitiren Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’i de anan İmamoğlu salonda bulunan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e dönüp “Tekrar başımız sağ olsun” dedi.
Mahkeme heyeti, duruşmayı 16 Temmuz 2025’e erteledi.
İmamoğlu’nun savunmasından kesitler:
Ben neden Silivri’de tutsak, zindandayım?
Çünkü “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” diyen bir zihniyete karşı tam üç kez seçim kazandık. Çünkü 16 milyon insanımıza eşit hizmet götüren, yoksullardan gençlere, çocuklara, kadınlara kadar herkese dert ortağı olan, dertlerine çözüm üreten halkçı belediyecilik yaptığımız için buradayız. Metroda, altyapıda, kentsel dönüşümde, çevre yatırımlarında icraatçı belediyecilik yaptığımız için buradayız. İstanbul’un muhafızı olduğumuz için, ranta ve talana “hayır” dediğimiz için buradayız. 15,5 milyon insanın oyunu aldığım ve milletin güçlü teveccühünü kazandığım için buradayım.
Buradan milletimize bir kez daha haykırarak soruyorum:
Biz yargılanıyor muyuz? Hayır!
Biz 90 gündür, hatta bazılarımız 250 gündür tutsak; yargı tacizine maruz kalıyoruz. Psikolojik işkence ve düşman hukuku ile karşı karşıyayız. Kumpaslar, iftiralar, algı operasyonları, gizli tanık yalanları ve geçmişi suç dolu insanların iftiralarıyla esir tutuluyoruz. Bu bir yargılama değil, doğrudan cezalandırmadır.
Yargılanmıyoruz, cezalandırılıyoruz
Türkiye tarihinde görülmemiş uygulamaları bu millet yaşadı:
Şafak vakti evlerden insanlar alındı; beş gün boyunca nezarette, pislik içinde, aç ve susuz bırakıldılar. Tutsak arkadaşlarımız yargı mensupları tarafından tehdit edildi. Aileleri ve işleri ile tehdit edilerek iftiraya zorlandılar.600–700 kilometre mesafelere, onlarca arkadaşımız acımasızca sürgün edildi. Kadınlara daha büyük zulümler yapıldı; iftiraya zorlandılar. Avukatların savunma hakları ellerinden alındı; gizlilik kararlarıyla susturuldular. Gençler, aylarca protesto yaptıkları için hapiste tutuldu.
Ne yazık ki milyonlarca insanı temsil eden belediye başkanları, siyasi yol arkadaşlarımız, kıymetli bürokratlarımız haksız ve hukuksuz bir şekilde hapisle cezalandırılıyor. Millet açlık ve sefalet içindeyken, bu zulüm koltuk hırsıyla yapılıyor.
…
Neler yaşadım, neler:
Ahmak Davası: Hadi anlatın bakalım, neden hâkim değişti? 2,5 yıldır neden istinafta bekletiliyor? Seçim İptali: Koca İstanbul halkını, iradesini nasıl suçladınız? Sandıklar, görevliler suçlu değil ama seçim iptal. O hâlde soruyorum: Kim çaldı? Büyükçekmece Davası: 1000 gün oldu, dört duruşma geçti, savcı yok, mütalaa yok. Bu nasıl bir kötülük? Bilirkişi Davası: 24 dosyada aynı kişi bilirkişi! Bunun tesadüf olduğuna, bir olasılık olduğuna inanmamızı bekliyorlar yahu, hangi akıl ile dalga geçmektedir, bu milleti küçümsemektir. Avukatlarım suç duyurusunda bulundu, ses yok. Ben bu haksızlığı milletime açıklayınca hemen resen soruşturma! Bu mudur hukuk?
Ve gelelim en vahim meseleye:
Gelelim turpun büyüğüne, dananın kuyruğuna, ahtapotun kollarına… Benim anamın ak sütü gibi helal diplomamı bir koltuk uğruna iptal ediyorsunuz. 28 kişinin daha hayatını mahvediyorsunuz. Savcılık bu işi hızlandırmak için devreye giriyor! Bu yapılır mı?
Sendika.Org