İsrail’in İran’a saldırmasıyla başlayan çatışmalar 7. gününde devam ederken Halkevleri yaptığı açıklamada İran’da Molla rejiminin gerici ve baskıcı niteliğine dayanarak onu İsrail ile eşitleyen değerlendirmeler yapmanın bir çarpıtma olduğunu, önceliğin Siyonist İsrail’de cisimleşen emperyalist saldırganlığın durdurulması ve yenilgiye uğratılması olduğunu ifade etti. Emperyalizmin Türkiye’de içsel bir olgu olduğunu söyleyen Halkevleri, “Emperyalizme karşı mücadele bizzat bu ülke topraklarındaki egemen sınıfların iktidarına karşı yürütülmek zorundadır” dedi
İsrail’in İran’a saldırmasıyla başlayan çatışmalar 7. gününde devam ederken Halkevleri de sürecin gelişimine, alınması gereken tutuma ve bu süreçteki mücadele hattına dair bir açıklama yaptı. Halkevleri İran’da Molla rejiminin gerici ve baskıcı niteliğine dayanarak onu İsrail ile eşitleyen değerlendirmeler yapmanın emperyalist saldırganlığa meşruiyet kazandırmaya dönük örgütlü bir çarpıtma olduğunun altını çizdi ve önceliklerinin Siyonist İsrail’de cisimleşen emperyalist saldırganlığın durdurulması ve yenilgiye uğratılması olduğunu ifade etti.
Türkiye’de rejimin tarihsel gelişim sürecine dikkat çekerek emperyalizmin içsel bir olgu olduğunu söyleyen Halkevleri, “Emperyalizme karşı mücadele bizzat bu ülke topraklarındaki egemen sınıfların iktidarına karşı yürütülmek zorundadır” dedi. Halkevleri bu perspektifle yaklaşımın sonucu olarak önlerinde, 19 Mart’ta açığa çıkan dinamiği aynı zamanda Saray’ın emperyalizmle işbirlikçiliğine ve yoksulluğa karşı mücadele hattına dönüştürme görevinin olduğunu vurguladı. Herkesi de bu mücadeleyi büyütmeye çağırdı.
Halkevleri, Türkiye’deki iktidarın İsrail saldırganlığı karşısında ikiyüzlü bir politika izlediğini, kendisini ona karşıymış gibi göstermeye çalışsa da Ortadoğu’da ABD emperyalizminin çıkarlarını esas alan programın parçası olduğunu belirtti. Bu işbirlikçi tutuma karşı mücadelenin şu talepleri de içermesi gerektiğinin altını çizdi:
Açıklamanın tamamı şöyle:
Emperyalizme ve Saray’a karşı halkın barikatlarını kuralım!
12 Haziran gece saatlerinde İsrail’in İran’a karşı saldırıya geçmesiyle Ortadoğu’da emperyalist saldırganlık uzun süredir hedeflediği yeni bir eşiğe dayandı. Yaşanan durum iki devlet ya da iki eşit taraf arasında bir savaş değil, ABD liderliğindeki emperyalist kampın bütün bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda yeniden sömürgeleştirmek için tırmandırdığı bir saldırganlıktır. Bu amaç doğrultusunda, sistemle bütünleşmeye direnen İran rejimi gibi unsurlar da halkların eşitlik, özgürlük ve bağımsızlık mücadeleleri de ABD için ortadan kaldırılması gereken tehditlerdir.
Seyirci değiliz! Emperyalist saldırganlığın karşısında, halkların tarafındayız!
En baştan söyleyelim; bu savaş, bizim dışımızda gelişen, seyirci kalabileceğimiz bir çatışma değildir. Emperyalist saldırganlık, yalnızca sistemle bütünleşmeyen İran devletini değil, aynı zamanda İran halkları dahil olmak üzere bütün Ortadoğu halklarının eşitlik, özgürlük ve bağımsızlık mücadelelerini hedef almaktadır. İran’da Molla rejiminin gerici ve baskıcı niteliğine dayanarak onu İsrail ile eşitleyen değerlendirmeler yapmak, emperyalist saldırganlığa meşruiyet kazandırmaya dönük örgütlü bir çarpıtmadır. Bu çarpıtmaya ortak olmayacağız! Önceliğimiz, halkların kurtuluş mücadelelerinin önündeki esas engel olan emperyalist saldırganlığın durdurulması, emperyalizmin yenilgiye uğratılmasıdır.
Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Suriye’de yürütülen emperyalist müdahalelerin milyonların ölümüne, yerinden edilmesine, ağır insanlık suçlarına ve benzersiz yıkıma yol açtığı gibi yıkılan rejimlerin yerine daha gerici ve baskıcı yönetimlerin getirildiğine de tanık olduk. Elbette halkların mücadelesi her koşulda sürer ve halkların bağımsız çıkarlarını savunan güçler egemenler arası çelişkilerden istifade eder. Ancak emperyalizmin şu ya da bu biçimde halklara işgal, ölüm, teslimiyet dayattığı koşullarda halkların çıkarlarını savunmak ancak bu emperyalist saldırganlığa karşı, bağımsız bir tutumla mümkün olabilir. Bu çatışmada İran ve Filistin başta olmak üzere tüm Ortadoğu halklarının yanında, emperyalizmin ve işbirlikçi politikaların karşısındayız!
Emperyalizme ve işbirlikçisi Saray’a karşı mücadeleye!
Bölgemizde emperyalist saldırganlığa karşı mücadele yalnızca bizzat saldırıya uğrayanlarla dayanışma değil, emperyalizmin hakimiyetine karşı mücadeledir. Ülkemizde Saray iktidarı ve temsil ettiği Türkiye egemen sınıfları askeri, ekonomik ve politik bağımlılık ilişkileri ve çıkarları gereği ABD emperyalizmiyle aynı cephede yer alarak bu hakimiyeti güçlendirmekte, her ne kadar İsrail karşıtı bir söyleme başvursa da İsrail saldırganlığına destek vermektedir.
Saray iktidarı Trump yönetimi ile uyumu korumaya çalışmakta, Trump’tan aldığı yeşil ışıkla içeride muhalefete saldırmaktadır. Ekim ayından beri İsrail saldırganlığını öne sürerek “iç cephe” çağrısı yapan iktidar, bu süreçte İsrail’e verilen stratejik desteği kesmek için adım atmazken, “düşman ceza hukuku” ile hedef aldığı bütün muhalefeti etkisiz hale getirmeye yönelik bir “iç savaş” başlatmıştır. Ortadoğu’nun yeniden şekillenme sürecinde Türkiye egemenlerini zora sokacak şekilde rol alma ve statü elde etme ihtimali beliren Kürtlere, herhangi bir demokratikleşme ya da hukuki güvence sunmadan yürütülen bir müzakere süreciyle teslimiyet dayatılmaktadır.
Saray iktidarı içeride halkın sesini kısmaya yönelik baskıları daha da tırmandırıyorsa, emekçileri ucuz iş gücü haline getirmeye, halkı yoksullaştırmaya, ülke topraklarını enerji ve maden şirketlerinin yağmasına açmaya ve coğrafyamızı emperyalizme pazarlayan işbirlikçiliğine karşı çıkılmasın diyedir. İçeride muhalefete baskıyı arttıran Saray iktidarı, dışarıda açık bir işbirlikçilik sürdürmekte, Türkiye-İsrail ticareti doğrudan ve dolaylı biçimlerde devam etmekte, İran’ın füze kapasitesine karşı kurulduğu bilinen Malatya Kürecik’teki NATO radar üssü ve Türkiye semalarında uçan AWACS keşif uçakları elde ettiği bilgileri İsrail saldırılarının planlamasında yer alan NATO müttefiklerine aktarmaktadır.
İç ve dış yansımaları olan bu işbirlikçilik, Türkiye’nin emperyalizmle kurduğu yapısal bağımlılık ilişkilerinin bir sonucudur. Emperyalizm Türkiye’de içsel bir olgudur ve dolayısıyla emperyalizme karşı mücadele bizzat bu ülke topraklarındaki egemen sınıfların iktidarına karşı yürütülmek zorundadır. Tam da bu yüzden diyoruz ki; Ortadoğu’daki savaş konseptini içeride halka karşı savaş biçiminde tercüme eden Saray iktidarına karşı 19 Mart’ta bu yana daha da yükselen halk isyanını yeni bir aşamaya taşımak görevimizdir. Görevimiz emperyalizme ve faşizme, işbirlikçiliğe, yoksullaştırmaya karşı halkın isyan ve direnişini büyütmektir.
İşbirlikçiliğe karşı susmayacağız!
Saray iktidarının İsrail saldırganlığı karşısındaki ikiyüzlü siyasetine teslim olmayacağız. Saray iktidarı ve İsrail, Ortadoğu’da aynı program içinde ABD emperyalizminin çıkarlarına hizmette yarışırken yer yer rekabet etseler de NATO ve emperyalist çıkarlar ekseninde stratejik işbirliği içindedir. Bu işbirliğine sessiz kalmayacağız!
- NATO Kürecik Radar Üssü kapatılsın, AWACS uçuşları durdurulsun!
- Türkiye limanları İsrail savaş aygıtına hammadde, yakıt, gıda, ekipman taşıyan gemilere kapatılsın!
- Filistin, Lübnan, Suriye topraklarındaki işgal, soykırım, abluka siyaseti ve İran’a yönelik saldırılar durmadığı sürece İsrail’le askeri, ekonomik, diplomatik, akademik, kültürel bütün ilişkiler kesilsin! İsrail’e TAM AMBARGO!
- NATO’dan çıkılsın, ABD emperyalizminin savaş aygıtı NATO dağıtılsın!
Emperyalizme ve Saray’a karşı halkın barikatını kurmaya çağırıyoruz!
Ezilen dünya halklarıyla enternasyonalist dayanışma ve bu topraklarda bağımsızlık mücadelesi üzerinde yükselen güçlü anti-emperyalist mücadele köklerimiz bize yol göstermektedir. Yakın tarihte Irak’ın işgal edilmesinde Türkiye topraklarını ABD’ye tahsis etmek isteyen AKP iktidarının 1 Mart 2003’te TBMM’ye getirdiği tezkere, aylarca süren Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu öncülüğündeki kitlesel halk mücadeleleri sonrasında reddedilmişti. Aralık 2009’da İsrail’e Karşı Boykot Hareketi’nin (BDS) Türkiye ayağı kurularak AKP’nin maskesini indiren, İsrail işbirliğine karşı etkili bir mücadelenin yolunun boykottan geçtiğin gösteren de yine bu toprakların anti-emperyalist mücadele geleneği oldu. Suriye savaşında da emperyalizm destekli cihatçı istilasına karşı, Türkiye topraklarının bu cihatçılara kullandırılmasına ve bu istilaya karşı direnenlerin abluka altına alınmasına karşı, Fırat’ın batısında ve doğusunda etkili direnişler örgütlendi.
Şimdi ekmek, özgürlük ve onur için ayağa kalkmış halkın Saray’a karşı öfkesini ve mücadelesini aynı zamanda Saray’ın emperyalizmle işbirlikçiliğine ve yoksulluğa karşı mücadele hattına dönüştürme görevi bu topraklarda mücadele eden tüm güçlerin önünde durmaktadır. Çağrımız bu bu mücadele hattının yaratılması ve büyütülmesine yöneliktir.
Savaş sokağımızdadır! Emperyalizme, işbirlikçiliğe, faşizme, yoksullaştırmaya ve Saray’a karşı halkın barikatlarını kuralım!
Sendika.Org