İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi), 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nde çocuk işçi raporunu yayımladı. Raporda çocukların devlet eliyle; öğrenci, çırak, stajyer adı altında işçileştirildiğine dikkat çekilirken 12 yılda en az 770 çocuğun iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği kaydedildi. Ayrıca raporda çocuk işçiliğiyle mücadele için koordinasyon kurulacağı duyuruldu
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi), 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nde çocuk işçi raporunu yayımladı.
Raporda çocukların eğitim görmesi, oyun oynaması, gezmesi, ruhsal ve fiziksel gelişimlerini tamamlaması, sağlıklı ve güvenli yaşaması gerekirken derinleşen yoksulluk temelinde, özellikle devlet eliyle; öğrenci, çırak, stajyer adı altında işçileştirildiğine dikkat çekildi.
Çocuk işçiliğin hızla artmasının bir sonucu olarak her yıl en az 60-70 çocuk işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği belirtilirken; binlerce yaralanma, uzuv kaybı, ruhsal ve fiziksel gelişimlerinin olumsuz etkinlenmesinin gözardı edildiği ifade edildi.
Öte yandan raporda, çocuk işçi ölümleri ile ilgili resmi verilere bakıldığında Türkiye’de “çocuk işçilik” yokmuş gibi bir hava verilerek bu sorun görünmez kılınmaya çalışıldığı vurgulandı.
Ölen çocuk işçilerin 261’i (yüzde 34) 5-14 yaş arasında, 509’u (yüzde 66) 15-17 yaş aralığında olduğu raporlandı. Ayrıca Türkiye’de çalışması yasak olan yaşlarda çalıştırma, tehlikeli işkollarında çalıştırılmakta ve bu işkollarında denetimsizlik had safhada olduğu kaydedildi.
5-14 yaş arasındaki çocuk işçilerin hemen hemen tamamı kayıt dışı, sayıları yüzbinlerce ve büyük çoğunluğu mevsimlik tarım olmak üzere, sokakta, tekstil-gıda-metal atölyelerinde ve inşaatlarda çalıştığı ifade edildi.
15-17 yaş grubunda ise yine başat çalışma alanı mevsimlik tarım olsa da son yıllarda bu yaş grubunda çalışma şehirlere sanayi-inşaat-hizmet sektörüne aktığı ve bunun temel nedenin devlet eliyle, başta MESEM olmak üzere, çocukların işçileştirmesi olduğu ifade edildi. Çocuk işçiliğin diğer nedenleri “Başta büyükşehirler olmak üzere Türkiye’nin 81 şehrindeki OSB’lerin açılması, yaygınlaştırılmasıdır yani ucuz işçilik ihtiyacıdır. Çocuk işçiler, asgari ücretin altında alan, çoğunlukla sigortasız, uzun-yoğun-aşırı çalışan, sendikasız ve hakkını aramayı bilmeyen bir işçi kitlesi” ifadeleriyle açıklandı.
Ayrıca raporda dikkat çekilen başka bir husus çocuk işçiliğin yaş aralığı oldu. Yaş aralığının beş yaşından başlatılmasına gelen tepkilere TÜİK’in çocuk işçi raporunun da 5-17 yaşı kapsadığı ve bu yaşlardaki çocukların çalıştığının açıklanmasını belirterek şu ifadelere yer verildi:
Son on iki buçuk yılda beş-dokuz yaş aralığında en az 53 çocuğun çalışırken hayatını kaybettiğini tespit etmişiz. Bu çocuklar elbette fabrikalarda ya da inşaatlarda çalışmıyor ama tüm toplum tarafından da görülmüyor ve bazen “dilenci” ya da “mevsimlik tarım işçisi ailenin çocuğu” diye geçiştiriliyor. Oysa bu yaş grubundaki çocuklarda çobanlık yapan var; ailesiyle beraber mevsimlik tarım işçisi olan (yardımcı, toplayıcı) var, buna özellikle kız çocuklarının çadırda bebek bakımı ve yemek işleri yapmasını da ekleyelim; sokakta mendil satan, atık kağıt toplayan, araba camı silen var…
Çocuk işçilerin; aileleri, mesai arkadaşları ve yerel basından öğrenilen bilgilere göre son on iki yılda çoçuk işçi ölümleri şöyle:
- 2013 yılında en az 59 çocuk işçi
- 2014 yılında en az 54 çocuk işçi
- 2015 yılında en az 63 çocuk işçi
- 2016 yılında en az 56 çocuk işçi
- 2017 yılında en az 60 çocuk işçi
- 2018 yılında en az 67 çocuk işçi
- 2019 yılında en az 67 çocuk işçi
- 2020 yılında en az 67 çocuk işçi
- 2021 yılında en az 62 çocuk işçi
- 2022 yılında en az 62 çocuk işçi
- 2023 yılında en az 54 çocuk işçi
- 2024 yılında en az 71 çocuk işçi
- 2025 yılının ilk beş ayında en az 28 çocuk işçi
Raporda diğer başlıklar şöyle:
İSİG Meclisi, raporu çocuk işçiliği ile mücade çağrısında bulunarak bitirdi. Yapılan çağrı şöyle:
Çocuk işçiler tarım sektöründe ailesiyle birlikte mevsimlik olarak ücretli veya tarlasında çalışanlardır, çocuk işçiler haftanın bir günü okulda dört günü işyerinde olan MESEM adı altında çalışanlardır, çocuk işçiler kentlerin varoşlarında aile içi emek kapsamında ücretsiz çalışanlardır, çocuk işçiler iş öğrensin diye yaz tatilinde çalışanlardır, çocuk işçiler harçlığını kazansın diye tanıdığın yanına verilenlerdir, çocuk işçiler sokakta mendil satan veya kağıt toplayanlardır, çocuk işçiler okulu bırakıp sanayide çalışanlardır, çocuk işçiler paket servisi yapan moto kuryelerdir …
Ama çocuk işçiler sistematik olarak Türkiye kapitalizminin daha ilköğretim çağındayken bile acımasız üretim çarklarına soktuğu oyun alanlarından koparılan çocukluğunu, gençliğini ve sağlığını işyerlerinde bırakan bu ülkenin geleceğidir. Kesinlikle geçici bir olgu değil bilinçli sistematik bir ucuz emek sömürüsüdür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Uluslararası Aile Forumu’nda 2025 yılının Aile Yılı ilan edilmesi ile yetinmeyip tekrar Türkiye’deki doğum hızı düşüşüne dikkat çekmesi, bu durumun savaştan bile tehlikeli olduğunu söylemesi ve “2026-2035’i aile ve nüfus 10 yılı ilan ediyoruz” demesi işte bu yüzdendir. Bu politika 2012 yılında Koç’un “Meslek lisesi memleket meselesidir” projesinin devamıdır.
Yani Türkiye sanayisinin dünya pazarlarında, özellikle AB pazarında, var olmasının yegâne yolu ucuz işgücü ihracıdır. Sermaye için çocuk işçilik elzem olarak görülmektedir. Tam da bu noktada (ilerleyen günlerde alt başlıklarını açacağımız) üç temel talebimiz var:
- Çocuk işçilik yasaklanmalı, mesleki öğrenim çocuk gelişimine uygun bir biçimde planlanmalı ve kamusal kurallar çerçevesi içinde olmalıdır.
- Eğitim her kademede parasız olmalı, müfredat bilimin ışığında ve yaşam ile bağı kuran bir şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
- Yaşam alanlarımız uyuşturucu ve çeteleşmeden temizlenmeli, çocukların gelişimine uygun bir hale getirilmelidir.
Ancak bunları sistem içinde ifade etmek tek başına bir anlam ifade etmiyor. Örgütlenmek, mücadele etmek ve direnmek gerekiyor. Bu noktada “Çocuk İşçiliği İle Mücadele” ekseninde örgütlenen, orta-uzun vadeye dayalı, her kesimin kendi özgünlüğü ile katıldığı bir “Koordinasyon” çalışmasının başlatılması acil bir görev olarak önümüzde durmaktadır. İSİG Meclisi olarak bizler de gereken sorumluluğu alacağız…
Sendika.Org