Asıl karşıtlık aileye değil ailenin vaadettiklerinedir. Asıl karşıtlık ailenin bu toplumda temsil ettiklerinedir. Aile kadınları özgürleştirmezken, şiddeti gizlemesine sebep olurken, kadınların yoksulluğa boyun eğmesini sağlarken, ev işlerini köle gibi yapmasını garantilerken, kadınlar üzerinde bir baskı aracı halindeyken biz kadınların aile ile barışmasını kimse beklemesin
“Kamusal alan yalnızca fiziksel bir mekân değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet rollerinin ve iktidar ilişkilerinin yeniden üretildiği bir sahnedir.”
Nancy Fraser
Kamusal alan, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin, iktidar dinamiklerinin yeniden üretildiği, şekillendirildiği kritik bir mekandır. Patriyarkanın neredeyse tüm dünyada kamusal alanı erkek lehine şekillendirildiği ve kadınlar için dışlayıcı, sınırlayıcı olduğu konusunda hem fikiriz. Erdoğan iktidarı da gerici, kadın düşmanı politikalarla kamusal hayatın tamamını kuşatırken özel alanda da bu pratikleri uyguluyor. 2025 yılının Erdoğan tarafından “Aile Yılı” ilan edilmesi ile birlikte de kamusal alanda bu temaya özgü etkinlikler yapılması Aile Yılı temalı bilbordlarla donatılması gibi pratiklerle erkek iktidarın “makbul kadın” normlarına ilişkin uygulamaları hızlandı. Bu uygulamalar kadının kamusal alanda varlığını belli koşullara bağlıyor. Kadınlar kamusal alanda olabilir ancak aile içinde bir anlam ifade edebilir. Bu uygulamaların kamusal alandaki en görünür örneklerinden birini Ankara’nın göbeğinde Güvenpark’ta kurulan dev “Aile Yılı hatırası” panosunda gördük.
AKP iktidarı Aile Yılı safsatasına dayanan politikaları ile uzun yıllardır uğraştığı kendi muhafazakar aile modelini yaratmanın peşine düşmüş durumda. Bu politika özellikle “üreme, nüfus politikaları ve yeniden üretim” politikaları gibi kadınların doğurganlığının denetlenmesi, görünmeyen ev içi emeğin sürekliliği ve yeniden üretimin kontrolünü sağlamakla şekilleniyor. Kadınların bedenleri üzerinde söz sahibi olmaya çalışan AKP iktidarı kadınların kaç yaşında evleneceklerinden, kaç çocuk yapacaklarına; doğumun nasıl olacağına kadar çerçeveli bir “makbul kadın” dayatması çiziyor. Bu dayatma bazen bir genelge oluyor, bazen bir yargı paketi, bazen de kentin hafızasını taşıyan bir meydanda “Aile Yılı hatırası” bilbordu oluyor. Benzer panolar, bilbordlar Türkiye’nin pek çok yerinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından kent meydanlarına, müdürlüklere asılmış durumda.
2025 yılının ilk 5 ayını geride bıraktık. Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi’nde yer alan pek çok uygulama bakanlık eliyle hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bu sayfalarca hazırlanan detaylı planda kısaca Türkiye’de aile kurumunun yıpranma nedenlerini boşanmalar, geç yaşta evlenmek veya gençlerin evlenmeyi düşünmemesi, çocuk yapmaması ve elbette “sapkın akımlar” olarak tespit ediyor. Bu tespit çerçevesinde de buna yönelik bir plan yapıyor. Tespit bu olunca da uygulamanın kadın ve LGBTİ+ düşmanı olması kaçınılamaz hale geliyor. Oysa tüm bu bahsedilen aileyi yıpratan nedenler nedenden çok sonuç olabilecek kavramlar. Kadınların büyük bir çoğunluğu şiddet nedeniyle boşanmak istiyor. Şiddetin egemen olduğu bir aile anlayışı içerisinde kendini görmek istemeyen kadınlar seçme şansı varsa elbette evlenmemeyi seçiyor. Tüm bu yoksulluğun, geleceksizliğin ve güvencesizliğin içerisinde çocuk yapmak kimseye akli gelmiyor.
AKP aile içinde erkeklerin iktidarını koruyup güçlendirerek kadınların toplumsal yeniden üretim alanındaki emeğini sömürmenin sınırlarını daha da genişletiyor. “Aile kutsaldır ve içinde olan tüm istismar, şiddet biçimleri gizli kalmalıdır” diyor. Kadınların şiddet gördüğü evlerde kalmasını sağlamaya, kuluçka makinesi gibi kadınları doğurtmaya çalışıyor. Kadınların toplumsal rollerini Aile Yılı diyerek pekiştirmeye çalışıyor ki birileri erkeklerin donlarını yıkamaya devam etsin. Ev işlerini eksik yapan çocuk doğurmak istemeyen kadın da ailede kendini hep eksik, hatalı hissetsin. Yoksulluğun içine daha fazla çocuk doğsun ki MESEM’lerle ya da kayıt altında olmayan bambaşka şekillerde 12-13 yaşında çocuklar çalıştırılmaya başlansın.
Çocuk doğuranlara para ile teşvik sağlamak, vajinal doğumu “normal” doğum olarak tartıştırıp 3’ün üzerinde doğumları teşvik etmek, erken yaşta evlilikleri teşvik etmek için krediler sağlamak, evden çalışma uygulamaları ile güvencesiz, kayıtsız, üç kuruşa kadınların emeğini sömürmek ve son olarak da 3 çocuğu olan kadınlara sınavsız memurluk hakkı/emeklilik tartışmaları. Bakıldığında içlerinden bazıları neden olmasın dedirtiyor. Ancak her şeyden önce tüm bu uygulamalar kadınlar evli ve çocuklu ise uygulanıyor. Evlenmeyen, çocuğu olmayan kadınlar hepimizin parası olan ortak havuzdan daha az yararlanabilecek. Suçları ise iktidarın istediği aile kalıbının içinde olmamaları. Kadınlar sağlık hizmetlerinden yaralanmak istediklerinde evli olup olmadıkları soruluyor, kürtaj için kocalarının izni gerekiyor, aile sağlığı merkezlerinden düzenli olarak çocuk yapıp yapmayacakları konusunda telefonlar alıyorlar. İktidarın bu kadar evlilik ve çocuk baskısı altında bıraktığı kadınlara vaadettiği şey “sadaka.” Kamusal alanın kadın ve çocuklar için güvenli hale getirilmesi, kreşler ve etüt merkezleri açılması, yaşlı/engelli bakımevleri kurulması, barınmanın parasız hale getirilmesi, sığınma evleri açılması iktidarın “Aile Yılı” programının tamamen dışında. Oysa yoksulluğa ve erkek şiddetine karşı kadınların en önemli talepleri bunlar. Kadınlar hem sosyal güvence hem de en saf anlamı ile hayatta kalma güvencesi istiyorlar.
Biz bu yazıyı yazarken 2025 yılının ilk 5 ayında 182 kadın erkekler tarafından öldürüldüğü kayda geçmiş durumda. Binlerce kayıp kadın ve çocuk var. Peki bu kadınları kimler öldürüyor?
Kadınları en yakınlarındaki erkekler yani kocaları başta olmak üzere, oğulları, kayınbabaları, erkek kardeşleri, erkek kuzenleri, amcaları kısacası ailelerindeki erkekler öldürüyor. Kadınlar için de Aile Yılı denildiğinde akla gelen tek şey şiddet, yoksulluk, ölüm ve çaresizlik oluyor.
Asıl karşıtlık aileye değil ailenin vaadettiklerinedir. Asıl karşıtlık ailenin bu toplumda temsil ettiklerinedir. Aile kadınları özgürleştirmezken, şiddeti gizlemesine sebep olurken, kadınların yoksulluğa boyun eğmesini sağlarken, ev işlerini köle gibi yapmasını garantilerken, kadınlar üzerinde bir baskı aracı halindeyken biz kadınların aile ile barışmasını kimse beklemesin.
Ankara Güvenpark’a koyulan Aile Yılı panosuna atılan mor boya, Çanakkale’de üzerine asılan pankart, üniversitelerde Aile Yılı etkinliklerinde atılan mor boya, tacizci akademisyenlerin mora boyanan kapıları, çocuk istismarcısı gericilere yumurta atılan eylemler “Aile Yılı” adı altında kadınlara, LGBTİ+’lara saldıran iktidara karşı feminist özsavunma pratikleri olarak alet çantamızda yerini aldı.
Birbirimize aktardığımız deneyimlerle kampüsleri, sokakları, kent meydanlarını, işyerlerini gerçek anlamda mor boyamaya niyetliyiz. Feminist direniş pratiklerimiz isyanın kalbinden doğuyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.