Sınırsız ve yararı tartışılmadan verilen her bilgi dogmatik akla dönüşüyorsa içerik üreticiliğinin bilgi diye pazarlandığı sihirli değnek neden daha fazla üretim ve tüketim için devreye girmesin? Bu derece dogmanın olduğu toplumda dünün kanla, canla, yeminle, namusla savunulan değerleri bugün için neden ve kim için önem arz etsin? İçerik üreticisi tanrılar nasıl olsa bir sihir hazırlayacaklardır
Anlatılan bizim hikayemiz ise, tartışılması gereken kapitalist toplumdur. Burjuva ideolojisinin sözünü ettiği demokrasi “somut olarak” vardır. Somut olarak her bireyin oy kullanma hakkı, seçme ve seçilme hakkı, çalışıp kazanma hakkı, özel mülkiyet hakkı gibi hakları vardır. Ancak yönteme takılmadan direkt söyleyelim. Kapitalist toplum yapısı içinde; demokrasi içinde demokrasisizlik, seçme ve seçilme hakkı içinde seçememe ve seçilememe, özel mülkiyet hakkı içinde mülksüzleştirme (vergilerle, cezalarla vb.) eşitlik içindeki eşitsizlik, özgürlük içindeki özgürlüksüzlük görmeden başımıza yağan her akıl eksik akıldır. Daha indirgemeci bir yöntemsizlikle belirtirsek; sınıf tahakkümünü görmeden günümüz kapitalist ilişki biçimini yorumlayan her akıl yetersiz bakiyedir.
İçinde yaşadığımız sistemin aşırı soyut ya da somut üretimi artık bir yöntem olarak hayatımıza girmiş durumda. Aşırı üretim sadece elbise, ayakkabı ya da araba ile sınırlı değil. Aşırı felsefe, aşırı bilgi, aşırı siyaset gibi soyut üretimlerin nesneleştirilmesini de kapsamaktadır. Tarihsel olarak kimse durup dururken hadi biz de aşırı bir üretim yapalım demez. Dese bile bunun bir karşılığı olmaz. O zaman aşırı somut ve soyut üretimin tarihsel bir karşılığı olmalıdır. Eski toplum biçimlerinde meta üretimi, bilgi üretimi, eğlence barınma gibi sadece cemaatin, zümrenin, kölenin ihtiyacı kadar ya da efendinin sınıfsal konumu kadar yapılırken şimdi bu üretim biçimi ihtiyacın çok daha ötesinde yapılmaktadır. Görünüşte birtakım insanlar artık “sadece üretim yapmak için” üretim yapmaktadır.
Bilim insanları 1990’ların başından bu yana, insan beyninin istikrarlı toplumsal ilişkileri sürdürme yeteneğinin sınırlı olduğunu ve ortalama bir insan beyninin çok sayıda toplumsal etkileşimi sürdüremeyeceğini kanıtlamışlardır. O zaman her alanda aşırı üretim yapma ihtiyacı nasıl ya da neden ortaya çıktı? Teknolojinin ve bilginin hızlı yayılıp hızlı tüketilmesi bu doğuşun nedenlerinden biri olarak gösterilebilir. Fakat bana kalırsa bu sadece araçsal bir neden. Asıl sorgulamamız gereken içerik üreticiliğinin sınıfsal tahakkümünün zindanlarında kaybolduğumuz gerçeğidir. Bilgi nereden gelirse (Çin’e gidip almaya gerek duymadan ya da bir harf için kırk yıl köle olmaksızın) gelsin; ister radikal bir sendikadan ister ortalama bir siyasi partiden ya da en “marjinal” olanından; bilgi (üretilen içerik) o an için alınıp beyinde emilip ve hemen buharlaşıyor. Aynı durum “medyatik bilgi” ağı için de geçerli. Akşam yatmadan önce ateşli taraftarlarca izlenen bir tartışma programından ertesi sabaha kırıntı kalmıyor. Günümüz mevcut siyasi liderlerin en kıymetli sözleri anlamsızlaşıp silinip kayboluyor. İçerik üreticiliğinin fırtınasında insanlar bilgisizleştiriliyor!
Bu aşırı “bilgi özgürlüğü ”(içerik üreticiliği) biçiminin perdesini aralamaya başladığımızda zihnimizin kirli bir el tarafından tutsak edildiğini anlıyoruz. Yukarıda bahsettiğim gibi insan beyni sınırlı bilgi birikimine sahip. Sınırsız ve yararı tartışılmadan verilen her bilgi dogmatik akla dönüşüyorsa içerik üreticiliğinin bilgi diye pazarlandığı sihirli değnek neden daha fazla üretim ve tüketim için devreye girmesin? Kapitalist toplumda neden böylesi bir üretim ve tüketime (dogma saldırısına) tüm alanlarda müsaade edilmesin? Bu derece dogmanın olduğu toplumda dünün kanla, canla, yeminle, namusla savunulan değerleri bugün için neden ve kim için önem arz etsin? İçerik üreticisi tanrılar nasıl olsa bir sihir hazırlayacaklardır.
Bu kadar bilginin çorba edildiği bir ortamda hem burjuva ideologları hem tüketim ilişki biçimi hem de burjuva siyaseti kendisine katıksız bir zemin, hesaplanamayacak kadar yüksek sayıda insan kaynağı, maddi olarak aşırı kâr ve konfor alanı bulmuş oluyor. Herhangi bir kahve markası yaratıp bilgi kirliliği içinde ve aşırı üretilmiş soyutlukla markayı ve gidilmesi gereken kahve mekanını ihtiyaç haline getirmek bu sayede daha da kolaylaşıyor. Böylelikle kahve markası ve mekanı ideolojik bir boyut kazanıyor. Dahası bu küçük kahve birlikteliği kişiler arasında ideolojik toplumsal uyum imgesi haline dönüştürülebiliyor. Bir kahvenin nasıl içilmesinden nasıl sipariş edileceğine kadar üretilen içerik metalaşarak artı değer kazanıyor. Bu sadece bir kahve markasıyla sınırlı değil, bir çanta markası, bir ayakkabı markası, araba ya da bir siyasi parti için de geçerli olabiliyor.
Günümüz içerik üreticiliği bakımından siyasi bir partinin örgütlenme biçimini de bir kahve markasının örgütlenme biçiminden farklı tutamayız. “Ulusal, etnik, dini hatta sol” ideolojik bilgi üretilerek piyasanın araçlarıyla markalaştırılıp “toplumsal bir zemine” oturtmak toplum içinde taraftar ve kitle yaratmak kolaylaşıyor. Çünkü rasyonellikten uzaklaşan toplum, dogmalara çok daha kolay yönlendirilebiliyor. Böylelikle aşırı içerik üretimi her alanda kendisine alıcı ve satıcı bularak yeniden ve yeniden kendisini üretebiliyor. Sağ siyaset ve burjuva ideologları bu bakımdan kendini/kendilerini yeniden üretirken liberaller de aynı ekmeğe aynı yağı defalarca sürebiliyor. Eğer gerçek anlamıyla konunun uzmanı değilse yoldan çevirdiğimiz on kişiye soralım. En son anayasa değişikliği ne zaman ne amaçla yapıldı? Bu sorunun yanıtı muhtemelen sorulan kişinin kendi içerik üreticisiyle girmiş olduğu (siyasi ya da sosyal) etkileşim biçiminde olacaktır. Ya da kişinin verdiği cevapla hangi siyasi içerik üreticisinden beslendiğini hemen anlarız.
Ama yine de toplumsal bir örgüt, aidiyet duygusunun daha yoğun ve daha uzun ömürlü olabilmesi için üyelerinin çoğunluğuna hitap edebilecek güçlü bir ideolojik anlatıyı kurgulamak zorundadır. Başka bir söylemle mikro ağların daha sıkı kurulması gerekmektedir. (Aile bağları gibi. Aile yılının on yıla yayılmasının esas nedenlerini bu bağlamda değerlendirebiliriz.) Fakat bu zor görevi başarmak için. Mikro örgütlülüğü toplumsallaştırıp, merkezi ideolojiyle bağımlı hale getirmek için merkezi ideolojiden bağımsız görüntüsü vermek aslında “toplum böyle istiyor” havasını yine makro örgütlülükle yaratmak (medya, siyasi parti vb.) gerekir. Belirli medya tarafından sokak hayvanlarının devamlı “vahşi olarak” haberleştirilmelerinin asıl nedeni içerik üreticiliğinin (troller eliyle) mikro örgütlülüğü mobilize etmek ve merkezi ideolojiyle uyumlu hale getirmesi içindir. Oysa toplumda herhangi bir şekilde sokak hayvanları karşıtlığının örgütlü olarak yan yana gelmesi akla ve bilime aykırıdır. Toplumda sokak hayvanlarına karşı örgütlenme ve mücadelede yoktur. Aslında toplumda ötekileştirilen tüm kesimlere karşı herhangi bir toplumsal örgütlülük söz konusu değildir. Bu bilinç yukarıdan aşağıya içerik üreticisi tanrıların eliyle yaygınlaştırılmak istenen olgudan başka bir şey değildir. Çünkü kendi rantlarına ve konforlarına yönelik tüm tehditler başka tehditler yaratılarak bertaraf edilebilir. Bu tehditler de tarihsel süreç olarak en masum olandan başlatılır!
Bilginin bu derece bayağılaştığı bir dönemde gerçek bilgiye ulaşmak ve aklımızı dış etkenlerden, içerik üreticilerinin tanrılarından korumak için asıl bizim her alanda mikro örgütlülüğe, komünal bilgi paylaşımına ve daha az tüketerek daha rasyonel bilgiye uğraşarak yaşama zorunluluğumuz oluşmaktadır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.