Çin’in doğrudan çatışmaya girmeden, “ABD’nin kurduğu oyun içinde” onun stratejik manevra alanını daralttığını söyleyebiliriz. Son olarak 11 Mayıs’ta yüksek vergilerden geçici de olsa vazgeçme kararı ise ABD’nin aslında oyunun kendi koyduğu ilkelerine doğru geri adım atmak -ama bunu rızadan ziyade Çin’in tutumu nedeniyle yapmak- durumunda kalmasına işaret etmektedir
Ding Xiaoping, 16 Eylül 1978’de yaptığı konuşmasında Mao’nun “Gerçeklikten yola çıkarak doğruyu arayın” olarak ifade edebileceğimiz sözüne referansla “Eğer Mao Zedong düşüncesinin bayrağını yüksekte tutacaksak, ilke ve politika sorunlarını ele alırken her zaman mevcut gerçeklikten yola çıkmalıyız” diyordu. Bu konuşma tarihsel olarak tam da kapitalizminin kriz sürecinden çıkmak için, geçen haftaki yazımızda belirttiğimiz üretimin parçalanması ve emek gücünün daha ucuz olduğu coğrafyalara doğru yayılma eğilimi gündeme gelmek üzereyken gerçekleşiyordu. Kapitalizmin gerçekliğinde bir şeyler değişiyordu ve Xiaoping de Çin’in yeni rotasını buna göre oluşturmak amacındaydı. Bu sürecin siyasete dair olan erken adımları şüphesiz 1971 Birleşmiş Milletler üyeliği ve arkasından 1972 Nixon’un Çin ziyareti ile atılmıştı. Ekonomide ise henüz Mao hayattayken dışa açılma dile getirilmeye başlanmıştı. Xiaoping’in aynı konuşmasından alıntılarsak: “Mao yoldaş henüz hayattayken diğer ülkelerle ekonomik ve teknik alışverişleri genişletmeyi düşündük. Bazı kapitalist ülkelerle ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmek, hatta yabancı sermayeyi bünyemize katmak, ortak girişimlerde bulunmak istiyorduk.” Bu arayış Xiaoping’e göre kapitalizmin uluslararası işleyişinin yeni gerçekliğinde Çin için aranan doğru yoldu. “Üretici güçlerimizin büyümesini hızlandırmak, halkın maddi ve kültürel yaşamını iyileştirmek ve bakış açılarını genişletmek için şu anda sahip olduğumuz elverişli koşullardan yararlanmalıyız.” Vakit gelmişti ve Çin kapitalist ekonomiler ile “sahip olduğu elverişli koşullarda” ilişkileri geliştirmeye hazırdı.
Bu elverişli koşulların açığa çıktığı asıl alan Çin’deki Özel Ekonomik Bölgelerdir (ÖEB). 1980’den itibaren Xiaoping’in “Reform ve Dışa Açılma” politikası çerçevesinde kurulan ve sosyalist sistem içinde kapitalist üretim ve ticaret biçimlerine açık olan bu özel alanlar, düşük vergi, ucuz emek gücü, teknoloji ithaline teşvik, basit bürokratik işlemler, görece bağımsız yerel yönetimler gibi unsurlara dayalı olarak özellikle 90’larla beraber artan şekilde yabancı yatırımları çekmeye başladı. İhracata yönelik üretimin esas olduğu bu bölgeler zamanla küresel üretim/tedarik zincirlerinin önemli parçaları haline geldi, bu da ihracatı daha da hızlandıran bir süreci beraberinde getirdi. Örneğin Şenzen, ki bu ÖEB’lerin ilki olarak bilinir, 1980’de bir balıkçı kasabasıyken, 2000’lere gelindiğinde bir küresel teknoloji ve üretim merkezi haline geldi. Bu gelişmeler Pekin, Şanghay gibi büyük şehirlere yayıldı, buralarda da Ekonomik ve Teknolojik Gelişim Bölgeleri kuruldu.
Aşağıdaki grafikten de görüleceği üzere Çin’in ihracat artışı asıl olarak 2000 sonrası dönemde oldukça çarpıcıdır. Buradaki ana unsur şüphesiz Çin’in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmasıdır.
Üyelik süreci genel olarak Çin’in ihracatını artırırken, ABD’ye olan ihracat da bu süreçte hızla artmaya başladı. Takip eden grafikten de bunu izleyebilirsiniz.
Çin’in büyük bir ihracatçı ve geçen haftalardaki yazılarımda aktardığım üzere ABD’nin büyük bir ithalatçı olarak ortaya çıkması iki ülke arasındaki ticaret dengesinin hızla Çin lehine gelişmesini beraberinde getirdi. 2024’e ait son yıllık veriye göre ABD’nin, Çin’e ihracatı 143,5 milyar dolar iken Çin’den 438,9 milyar dolarlık ürün ithal etti. İki ülke arasındaki dış ticaret açığı da böylece 300 milyar dolara yaklaştı. Grafik daha genel olarak aylık bazda iki ülkenin dış ticaret dengesindeki değişimi göstermektedir.
2000’lerle birlikte daha belirgin hale gelen bu resmi tamamlayan şey önceki yazımızda ifade ettiğimiz gibi başta Çin ve Japonya gibi ülkelerinin dış fazlalarını ABD tahvilleri almak için kullanmasıdır. Bu da ABD için doların evrensel para konumunda olmasından kaynaklanan bir tür finansal hegemonya ve refah artışına işaret etmektedir. Aşağıdaki grafik 2000 sonrası için Çin ve Japonya’nın tahvil alımı konusundaki özel konumuna işaret etmektedir.
Sosyalizm içinde kapitalizme yer açma stratejisi zamanla Çin’deki sistem piyasa sosyalizmi mi yoksa devlet kapitalizmi mi gibi önemli sorularını gündeme getirse de Çin ekonomisinin büyüklüğü bugünlerde 20 trilyon dolar civarına ulaştı. Herhalde Çin’deki bu özel durum onun tam da ne olduğu üzerinde uzlaşma olmayan bu sisteminden kaynaklanmaktadır. Mao döneminin sağladığı donanım zemininde sosyalist niteliği ekonominin bütünüyle neoliberal bir sürece girmesini engellemiş, devletin ekonomideki ağırlığı bir biçimde korunmuş, ÇKP’nin çizgisindeki farklılaşma sürece yön vermiştir. Ancak bu çizginin oluşması dünya ekonomisinin yeni gerçekliğince mümkün olmuştur. Xiaoping’in deyişiyle Çin de bu süreçten “sahip olduğu elverişli koşullarda” yararlanmıştır.
Gelinen noktada Çin, uluslararası nizam açısından ABD ve birçok Avrupa ülkesi için bir tür oyun bozucu olarak görülüyor. Bana kalırsa Çin tam da bu oyunu sürdürmek istiyor. Çünkü bu oyun Çin’e kazandırıyor. Bu tespit uluslararası ilişkiler zemininde ilk yazımızda kullandığımız “tersyüz edilmiş pasif devrim” kavramı ile anlatmak istediğimiz hususa işaret ediyor.
Bu açıdan bakıldığında, Çin’in doğrudan çatışmaya girmeden, “ABD’nin kurduğu oyun içinde” onun stratejik manevra alanını daralttığını söyleyebiliriz. Son olarak 11 Mayıs’ta yüksek vergilerden geçici de olsa vazgeçme kararı ise ABD’nin aslında oyunun kendi koyduğu ilkelerine doğru geri adım atmak -ama bunu rızadan ziyade Çin’in tutumu nedeniyle yapmak- durumunda kalmasına işaret etmektedir.
Şüphesiz süreç dinamik bir niteliğe sahip ve öngörülebilir olmaktan uzaktır. Ancak genel olarak bakıldığında Çin’in, klasik anlamda devrimci bir aktör gibi davranmadan, hegemonik yapının içinde kalarak, yani oyuna katılarak, ABD’yi pasifleştiren bir dönüşüm gerçekleştirme eğiliminde olduğunu söylemek mümkün gözüküyor. Bu, Gramsci’nin kavramına tersyüz edilmiş biçimde oldukça uyuyor gibi görünse de sürece yön verecek olan küresel belirsizliklerin nasıl bir seyir izleyeceği olacak…
Ucu açık bir analiz olarak okumaya, anlamaya çalışmaya devam diyelim…
Kaynak: Evrensel
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.