“İtibar” denen şey, Erdoğan’ın dediği gibi, güzel bir şey ve asla tasarruf edilmemesi gereken de, ama itibarlarından tasarruf edenler, etmek zorunda bırakılanlar sayesinde itibarınızı koruyabiliyorsanız eğer, durup düşünme vakti gelmiş, demektir!
Ankara’nın “asla” deyip de tasarrufu reddettiği o “itibar” meselesindeyiz bugün, o itibarın bize düşen kısmındayız!
Yurttaşlar olarak, bu coğrafyanın halkları olarak, elde avuçta kalanımızdayız!
Ama önce, o “itibar” denenin bizde kalanına dair birkaç haber başlığı gelsin, o haber başlıkları bizi anlatsın, yaşadıklarımızı fısıldasın, sinmişliğimizin kelimelerini paylaşsın, yarına dair korkularımızın altını çizsin, bugüne dair açmazlarımızı netleştirsin, geleceğimizi gölgeleyenleri işaret etsin, boğazımıza düğümlenenleri masaya yatırsın…
O zaman, elde avuçta kalan itibarımıza dair gelsin o haber başlıkları…
Simit satan yaşlı amcanın tüm simitlerini satın aldı, yaşlı adam gözyaşlarına hakim olamadı! Pazarda yaptığı gözlemeler için patates soyan yaşlı teyze, tezgahının başında, elinde patates ve bıçakla, yorgunluktan uyuyakaldı! ‘Geçinemiyorum’ diyen işçi emeklisi adam, karısıyla beraber ‘ucuz et’ kuyruğundaki durumuna isyan etti! Ekonomik şartlar nedeniyle çocuklarına bakamayacağını söyleyen genç anne, çocuklarını yurda terk etmek zorunda kaldığını söylerken, çaresizliğini paylaştı! Geçim derdi, evlerdeki şiddeti de arttırdı!
Haklısınız, yetmez…
Çok daha fazlası var ülkemde…
Daha niceleri var, memleketimin her köşesinde…
Okunmayı bekleyen nice hikayeler var…
Okuldan alınıp, sanayiye verilen çocuklar gibi…
Emekli olup da geçinemeyince taksici olanlar gibi…
Yoksulluk ve açlık sınırı altına mahkum milyonlar gibi…
Diploması elinde atanmayı bekleyip ömür tüketenler gibi…
Ülkesini geride bırakmaya hazırlanan umutsuz gençler gibi…
‘Kandırıldım’ deyip temizlenenler kadar şanslı olmayanlar gibi…
8 Mart’ta bile yaşadıkları şiddeti haykıramayan kadınlar gibi…
Anayasal ‘protesto’ hakları ellerinden alınmış gençler gibi…
Mülakat sisteminin politik girdabında kaybolanlar gibi…
Artık evlenmekten de doğurmaktan da korkanlar gibi…
Çocuk gelinleri savunanları korkuyla izleyenler gibi…
Samsun’da, bakkaldan ekmek ve bebeğine veresiye mama isteğine red cevabı alınca, eve eli boş dönen, ardından da kalorifer kazanına kendini asarak intihar eden, 1 çocuk babası, 24 yaşındaki işsiz genç gibi…
“İtibar” ne sahi?
Geçen bir tanesi bana yazmış, “Yazıyorsun da, ne değişiyor” demiş!
Aslında, ‘boşu boşuna yazma” demiş de, devamını kendisi getirmiş;
“Ankara’da yaşıyorum, sizin gibi, ama bir kere bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o ünlü arabalarına denk gelmedim, hani sayamadıkları kadar çokmuş ya, ardı ardına geçiyorlarmış, hepsi de birbirinden lüksmüş, pahalıymış… Bir gün TV’de paylaşmışlar, sayamadım! Bunca araba, bir kişi için mi? Korkuyor, bu yüzden mi? Onun, tasarruf etmediği itibarına baktım, ardından kendi itibarıma… Bir ömür devlete çalıştım ve hala ne evim ne arabam var… Bir maaşım, o da her ayın 20’sine kadar! Son 10 gün, avans hesaplardan Allah razı olsun, bir de çocuklardan! Büyüttük, şimdi onlar bakıyor bize… Utanıyorum bu durumdan, hatta bazen farkında olmadan dalıp gittiğimde, ağlıyorum, düştüğümüz duruma, cebimdeki paranın yokluğuna, bir ömür çalışıp el avuç açar hale gelişimize… O yüzden de kızıyorum, onca arabanın ardı ardına sıralanmasına… Bir tek ben olsam keşke! Değilim… Sıkıldıkça dışarı çıktığımda, benim gibi o kadar çok insanla dertleşiyorum ki… Hangi ara bu kadar fakir düştük, yoksullaştık, anlamıyorum… 71 yaşındayım ve hala her gün kravatımı takar, öyle çıkarım sokağa… İtibar denilen şey bizde de var, ama o itibarın cebinde parası yok! Dışarıdan bana baksanız, adama bak dersiniz, ama o adam kuruş hesabı yapıyor… Elini soktuğunda, cebinde para bulamıyor… İtibarlarından tasarruf yapmasınlar, haklılar, koca devleti yönetiyorlar, çok haklılar! Ama bizlerin itibarlarını da böyle ayaklar altına almasınlar, işte bunda çok haksızlar!
Hakkımı helal etmiyorum…”
“İtibar” denen şey, Erdoğan’ın dediği gibi, güzel bir şey ve asla tasarruf edilmemesi gereken de, ama itibarlarından tasarruf edenler, etmek zorunda bırakılanlar sayesinde itibarınızı koruyabiliyorsanız eğer, durup düşünme vakti gelmiş, demektir!
Hatta o vakit çoktan gelmiş de geçiyor bile!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.