Adana’da 6 Şubat depremlerinde yıkılan ve 97 kişinin yaşamını yitirdiği Hasan Alpargün Apartmanı’nın kamu davası yarın görülecek. Dosya avukatlarından Sergen Nisanoğlu, deprem davalarında sosyal cinayetlerin yargılandığına dikkat çekerek, “Yarın kamu görevlilerine yetkilerini nasıl kötüye kullandıklarını sorduğumuzda bu tür bir ilişkisini yargılamış olacağız. Adalet mücadelesi de bundan bağımsız değil” dedi
6 Şubat tarihinde meydana gelen depremde, Adana’nın Kuzey bölgesinde 13 bina yıkılmış, bu binalarda bulunan 418 kişi yaşamını yitirmişti. Depremden etkilenen 11 kent arasında yer alan Adana’da, yıkılan bina sayısı az olmasına ve depremin ilk anından itibaren ulaşım kesilmemesine rağmen yaşamını yitiren kişi sayısının bu denli fazla olması yıkılan binaların yapılarını sorgulattı.
Adana’da yıkılan binaların tamamı ‘Kuzey Adana’ olarak adlandırılan bölgede yer alırken yıkılan binaların tamamı 27 Haziran 1998 tarihli depremden önce yapıldı. Bir diğer ortak özellik ise binaların 14 ve 16 katın üzerinde olması. Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Sedat Türkmen hazırladığı bağımsız bir raporda, Adana’da yıkılan tüm inşaatların betonunda kırma taş kullanıldığı belirtiliyor. Uzmanlarla yapılan görüşmelerde, bölgenin yapılaşma öncesinde bağ-bahçelik olduğu ve küçük dere yataklarından oluştuğu ifade edilen raporda, kimi dere yataklarının doldurularak bölgenin yoğun bir biçimde yapılaşmaya açıldığına dikkat çekiliyor.
Söz konusu raporun sonuç kısmında, binaların yıkımlarında rol oynayan birinci etkenin inşaat kalitesinin yetersizliği olduğu ifade edilirken, binaların yapıldığı dönemde yürürlükte olan 1975 yönetmeliğini de karşılamadığı hem söz konusu raporda hem de yıkılan binaların davalarına eklenen bilirkişi raporlarıyla çokça kez ortaya kondu. Peki depremin üzerinden 2 yıla yakın bir süre geçmişken, Adana’da yıkılan binaların davalarında nasıl bir ilerleme sağlandı? Adalet yerini buldu mu? Adana’da görülen davaların kamu yargılamaları boyutuyla ne aşamada olduğunu sizler için derledik.
Adana’da en çok can kaybı 14 katlı Hasan Alpargün Apartmanı’nda yaşandı. İçinde bulunan 97 kişiden 96’sının yaşamını yitirdiği apartmanının müteahhidi Hasan Alpargün, olası kast ile cezalandırılarak toplamda 865 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesi ise söz konusu cezayı ‘hukuka aykırı’ olduğu gerekçesiyle bozarak, dosyanın yeniden incelenmesi üzerine Adana 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verdi.
Alpargün Apartmanı’na yönelik görülen kamu davasında ise dönemin Seyhan Belediyesi İmar Müdürü Alim Erdoğan ve Müdür Yardımcısı Sitare Koçoğlu ile Harita Şube Şefi Gökalp Çubukçu, inşaat mühendisi Ferhat Yağ, Mima Sevda Canpolat, makine mühendisi İmran Arısoy ve İskan Komisyonu üyesi Can Mustafa Eren hakkında “bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma” suçundan iddianame hazırlandı. Tutuksuz yargılanan kamu görevlileri 23 Mayıs’ta hakim karşısına çıkacak.
82 kişinin yaşamını yitirdiği İhsan Bayram Sitesi’nde ise inşaatın müteahhitleri Celal Gül ve Ferit Işık, tutuklu yargılanırken, dönemin Seyhan Belediyesi İmar Müdürü Alim Erdoğan hakkında “taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma” suçundan dava açıldı. Siteye ilişkin bir önceki duruşmada (10 Ocak) Erdoğan hakkında yurtdışına çıkış yasağıyla adli kontrol tedbirlerinin uygulanması kararı verilmişti.
63 kişinin yaşamını yitirdiği Tutar Yapı Sitesi Davası da yapının teknik uygulama sorumlu (TUS) ve inşaat mühendisi Cüneyt Akkaya ile yapının C Bloğunun zemin katındaki dairede tadilat yaptıkları ileri sürülen sanıklar Bekir Baloğlu ve oğlu Osman Baloğlu, hakkında “taksirle ölüme sebep olma” suçlamasıyla açılan dava devam ediyor. Yürütülen kamu davası kapsamında ise dönemin Seyhan Belediyesi İmar Müdürleri Alim Erdoğan ve Fatoş Sakarya hakkında soruşturma izni verildi. İddianame ise henüz hazırlanmadı.
Yine Kuzey Adana’da bulunan Ekim Apartmanı’nda ise 42 kişi yaşamını yitirmişti. Binanın müteahhitleri Cem Akkaya ve Tamer Erginkoç ile yapının TUS ve inşaat mühendisi Cüneyt Akkaya hakkında “taksirle ölüme sebep olma” açılan dava görülmeye devam ediyor. Yine Alim Erdoğan ve büro personeli Abdullah Sancar hakkında soruşturma izni verilirken iddianame henüz hazırlanmadı.
40 kişinin yaşamını yitirdiği Sami Bey Apartmanında da ise tutuklu sanık bulunmuyor. Zira “bilinçli taksir” kapsamında yargılanan binanın müteahhitleri Abdullah Aybaba ile kızı Eda Aybaba Çelik depremin ardından Türkiye’ye giriş yapmadığı için tutuklanamıyor. Dosyanın kamu davasında ise yine Alim Erdoğan ve harita kadastro teknikeri Sunay Meydan hakkında “taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma” suçundan iddianame hazırladı. Yıkıma yönelik kamu davası 29 Nisan’da görülecek.
12 kişinin yaşamını yitirdiği Mete Apartmanı davasında müteahhitler Muzaffer Mete ve inşaat mühendisi Atilla Tuğran, ev hapsi ve adli kontrol tedbirleri ile tutuksuz yargılanıyor. Dönemin Seyhan Belediyesi İmar Müdürü Alim Erdoğan ve büro personeli Abdullah Sancar hakkında soruşturma izni verilirken, dosyaya ilişkin iddianame ise henüz hazırlanmadı.
10 kişinin yaşamını yitirdiği Beluk Apartmanı Davasında da tutuklu sanık bulunmuyor. Henüz bilirkişi raporu eklenmeyen ve 2 yıldır adeta bir arpa boyu yol kat edilemeyen Beluk Apartmanı Davasında da yine Alim Erdoğan, müdür yardımcısı Sitare Koçoğlu, belediyede görevli inşaat mühendisi Füsun Gamsız, Büro Personeli Abdullah Sancar, İskan Komisyonu üyesi Can Mustafa Eren, mimar Fatoş Sakarya, elektrik mühendisi Halil Yılmaz hakkında soruşturma izni verildi. Dosyaya ilişkin iddianame ise henüz hazırlanmadı.
Yarın görülecek dava öncesinde Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Adana Şube Deprem Komisyonu Üyesi ve dosya avukatı Av. Sergen Nisanoğlu, dosyaya ilişkin Sendika.Org’a değerlendirmelerde bulundu.
İçişleri Bakanlığı’nın kamu görevlilerinin soruşturulması için bağlı oldukları teşkilata soruşturma izni vermesi gerektiğini söyleyen Nisanoğlu, depremin hemen ardından bu izinler verilmediği için kamu yargılamalarının geciktiğine dikkat çekti. Savcılıkların ve müştekilerin bu kararlara itiraz etmesi sonucunda idari mahkemelerin bu kararları kaldırdığını söyleyen Nisanoğlu, yapıdaki kusurlarla birlikte kamu personelleri hakkında hızla iddianameler hazırlanmaya başlandığını dile getirdi. Pek çok kamu personelinin bu davalar kapsamında yargılandığına işaret eden Nisanoğlu, şöyle devam etti:
Türkiye’deki yargı teşkilatının kendisi deprem dosyalarıyla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Davalar çok özensiz, alelacele ve yapılardaki kusurları tam olarak tespit etmeden sadece kamuoyunun baskısını dindirmek üzere açılmış davalardı. Biz Alpargün Apartmanı yargılamaları sırasında bir apartman yıkıldıysa bunun yıkım nedenlerini bilimsel ve nesnel olarak tespit edebileceğimizi fark ettik. Bir süre sonra Adana’daki yargılamaların seyri sürekli yüzünü Alpargün Apartmanı dosyasına döndü. Çünkü çok iyi bir yargılama yapıldı. Doğru bilirkişiler tespit edildi. Bu doğru bilirkişiler binanın modellemesini, statik ve betonarme projelerinin yerinde doğru uygulanıp uygulanmadığını çok mükemmel şekilde tespit ettiler. Bir bina hakkında neleri sormamız gerektiğini ve nelerin cevaplarını aramamız gerektiğine ilişkin önümüze çok iyi bir emsal oldular.
Alpargün Davası’nda var olan atmosferin ve çabaların olası kast cezasını getirdiğini söyleyen Nisanoğlu, kamu yargılaması kapsamında da farklı bir sürecin işlediğine işaret etti. Nisanoğlu, yargının bu süreçte pek çok şey öğrendiğine işaret ederek şunları kaydetti:
İlk başta kamu görevlilerinin yargılanmamasında çok büyük bir refleks vardı. Çünkü “Düzen bu. Ne yapabilirlerdi, imkanları yoktu” gibi bir yaklaşım varken yapıların kusurları tespit edildikçe fahiş hatalara göz yumulduğunu, bir “kafa-kol ilişkisi olduğunu”, kamu görevlilerinin yasa tarafından kendine yüklenen sorumluluğu hiçbir şekilde neredeyse yerine getirmediğini anlamış ve idrak etmiş olduk. Elbette birçok kamu görevlisi yargılanmıyor. Hâlâ sorumluluk çok daraltılmış olarak uygulanıyor. Bunlar ayrı problemler. Ancak bakış açısında önemli bir aşama kat edildiği, gerçek sorumluların mahkeme önüne çıkarmaya dönük bir kazanıma, bir hak etme noktasına gelmiş olduğumuzu söyleyebiliriz. Artık bu insanlar yargı önüne çıkıyorlar.
Deprem davalarında yaşananın bir sosyal cinayet olduğun ve sosyal cinayetlerin doğrudan menfaatine işlediği kişi aracılığıyla gerçekleşmediğini kaydeden Nisanoğlu, Hasan Alpargün’ün de tek başına bir özne ve 96 kişinin faili olmadığının altını çizdi. Nisanoğlu, sosyal cinayetlerde devletin de paydaş olduğunu belirterek şunları kaydetti:
Bunlar lehine vergi aflarını getirir. Bunların işlerini kolaylaştırmak için bir takım regülasyonlar yapar, yasal düzenlemeler yapar. Sermayeyle devlet ilişkisini net şekilde tartışabileceğimiz alanlardır. Dolayısıyla adalet mücadelesinde devleti, siyasi iktidarı, bunların payını, bunların eylemlerini, kendilerine yüklenen sorumluluklarını yerine getirmeme biçimlerini tartışabilmek adalet mücadelesinin olmazsa olmaz koşuludur. Bir müteahhidi elbette yargılamak ve sorumlu tutmak lazım ancak öte yandan ona bu alanı tanıyan, sorgulamayan, denetlemeyen, başında durmayan, yol veren mekanizmayı, dolayısıyla sermayenin varlık koşullarını sürdüren mekanizmayı tartışabilmenin koşullarını da kamu görevlileri yahut devletin, siyasi iktidarın yani o sınıfın çıkarını koruyan, o sınıfın destek olan mekanizmayı da tartışabilmeyi gerektiriyor. Bu yüzden yarınki davanın, kamu görevlilerinin yargılandığı davanın bu açıdan çok değerli olduğunu düşünüyoruz. Yarın kamu görevlilerine yetkilerini nasıl kötüye kullandıklarını sorduğumuzda bu tür bir ilişkiyi yargılamış olacağız. Adalet mücadelesi de bundan bağımsız değil.
Nisanoğlu son olarak şunları ekledi:
İlk günlerde elde etmeyi ummadığımız, zaten yargı mekanizmasının içine düştüğü halden ötürü çok büyük bir karamsarlık halinde bulunduğumuz durumlardan çok daha farklı aşamalara geldiğimizi düşünüyorum. Hâliyle şu anda binalar hakkındaki yapıları, kusurları her şeyi tespit edebiliyor. Failleri yerli yerince tartışabiliyor. Elbette çok fazla aksaklığı, eksikliği var. Ama adalet mücadelesi içinde kapıları aşındırarak, ısrarımızı sürdürerek bunların birçoğunu aşıyoruz. Kamu görevlileri için de böyle. İlk gün kamu görevlilerinden, devletten, izin verenlerden, yol verenlerden, gözlerini yumanlardan hesap sorulmayacak mı aşamalarından bugün birçok apartmanda, yıkılan apartmanda kamu görevlileri Yargılanması aşamasına gelmiş durumdayız. Bugün bu işi yapanlar, denetim mekanizması içerisinde yer alanlar bu yargılamaları görerek artık o ihmalleri, o göz yummaları gerçekleştiremeyecek hale gelecekler. Bu yüzden kamu görevlilerinin yargılandığı dosyaların çok değerli olduğunu düşünüyoruz.
Sendika.Org (Yüsra Batıhan)