Henüz piyasada olmasa da laboratuvarlara araştırmaları yürütülen binlerce yeni GDO bulunmakta. Tohumlar için 7000 bröve talebi bulunmakta ve Bayer 2600, Corteva 1900, Syngenta 900 kadar bröve peşinde koşmaktadır. En çok bröve ABD ve Çin’de bulunmaktadır. Gen değişimi yapılması istenen ürün sayısı ise on binlerin üstündedir
Eskilerinin insan ve çevre sağlığına, özellikle uzun dönemde hangi etkileri yaptığını tam olarak bilemeden ilaç ve gıda-tarım sanayi el ele vererek yeni GDO’lar hazırlamaktalar.
Yediğimiz her bitki, meyve ve sebze yabani, yani doğalından farklıdır. İnsanlar zamanla seçerek, ayıklayarak, aşı yaparak, melezleyerek, uzak bölgeden gelenleri deneyerek sebze ve meyveleri çeşitlendirdiler ama genleriyle oynamadılar.
Yeni GDO’lar çiftçi ve siyasetçileri bölüyor. Kimisi gelişsin derken, kimisi de eskisinin sonuçları daha belli değil diyor. Avrupa işin ticari yönüne bakıyor ve lobiler koridorlarda dolaşıyor.
Tohum piyasasının yüzde 60’ını denetleyen BASF, Bayer, Corteva, Limagran, Syngenta firmaları yeni GDO ve fikri mülkiyetle brövelerin peşinde. Doğada doğal olarak bulunan genlere brövelerle el koymak istiyorlar. Verimlilik, çevre koruma adına çiftçiyi, köylüyü giderek daha bağımlı hale getirecekler.
Mısır, soya, pamuk, kolza gibi ürünler transgen, yani gen aktarımıyla kimi özellikler kazanır. Bunlara Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) adı verilir. Yabancı bir DNA bitkiye aktarılır ve bitki kendi ilacını üreterek ilaca, virüse dayanıklı hale gelir. Daha çok hayvan yemi için üretilen bu GDO’lar kimi ülkelerde ekimi yasaklanırken (Avrupa- 2001/18 direktifi) kimi ülkelerde (ABD, Brezilya gibi) bolca ekilmektedir. Ayrıca etiketlenmeleri ve izlenmeleri gerekiyor. Ama dünya genelinde bir yayılma gösterememiştir. 200 milyon hektarda ekimi yapılmaktadır. Diğer bitkilere, canlılara, biyoçeşitliliğe, toprağa ve insana vereceği zarar tam olarak bilinmemektedir. GDO ile beslenen hayvanın etini de yediğimizden bizim de nasıl etkileneceğimiz belli değildir.
Yeni GDO’lar diğer adlarıyla New Genomic Technique (yeni genomik teknik) ya da New Breading Technique (yeni seçim, ayıklama tekniği) biyoteknolojik olarak yeni ürünler yaratma peşindedir. Yeni GDO demek yerine NGT ya da NBT demek aldatıcı olup gizli saklı GDO olarak piyasaya sürülmek istenmektedir. Dünyanın tarlalarını dev laboratuvarlara çevirme arzusu arka düzlemde gizlenmektedir. Avrupa’da GDO ile ilgili düzenlemenin kendilerini ilgilendirmediğini ve gıda güvenliği için düzenlemede esneklik istiyorlar. Bu kez kullanılan teknik gen aktarımı, yani transgen değil ama gen değişimi ya da mutagen ve cisgen olarak adlandırılır. Kısaca özetlersek;
Mutagen’de (gen değişimi) saptanan bir organizmaya yani bitkiye bir proteine ortak olan rehber DNA sokulur. DNA ile yönlendirilen protein gelip saptanan DNA’yı keser. Organizmayı enerjik, kimyasal etkilere maruz bırakarak (gama, X ışınları gibi) değiştirmek istenir. Gen değişir ve aktifliğini kaybeder.
Cisgen (diğer adıyla CRİSPR-CAS9 -gen düzenleme aracı olup Fransız Emmanuelle Charpentier ve ABD’li Jennifer Doudna tarafından bulunmuş ve 2020 Nobel Kimya ödülünü almışlardır) ise moleküler makas ya da DNA’da ameliyat yapabilen teknoloji olarak da adlandırılır ve saptanan bir organizmada özel bir gen izole edilir. Aynı türden bir organizmaya bu gen sokulur.
Her iki teknikte gen aktarımı değil ama daha çok DNA üzerinde ekleme çıkarma yapmaya ya da DNA dizilimini değiştirmeye yarar.(Bu konuda daha fazla bilgi için ilgili tanımlara internet üzerinden bakabilirsiniz).
Henüz piyasada olmasa da laboratuvarlara araştırmaları yürütülen binlerce yeni GDO bulunmakta. Tohumlar için 7000 bröve talebi bulunmakta ve Bayer 2600, Corteva 1900, Syngenta 900 kadar bröve peşinde koşmaktadır. En çok bröve ABD ve Çin’de bulunmaktadır. Gen değişimi yapılması istenen ürün sayısı ise on binlerin üstündedir.
Peki bu firmaların peşinde koştukları GDO’lar için ileri sürdükleri gerekçeler nelerdir?
Önümüzdeki yüzyılda iklim değişikliği giderek artacaktır. O halde, bitkiler, canlılar da buna uyum sağlamalıdır. Biz de genlerle oynayarak bu değişimi, uyumu sağlayabilir ve özellikle ortaya çıkabilecek açlık konusunda çözüm üretebiliriz. Gelecekte hasat az mı, çok mu olacak bilinmediğinden bu tohumlarla hasadı az çok tahmin edebiliriz. Daha az tarım ilacı ve gübre kullanarak çevreye, toprağa katkıda bulunabiliriz. Çünkü bu yeni NGT ya da NBT’li tohumlar kuraklığa, zararlı böceklere dayanıklı hale gelecekler. Ekolojik geçişi sağlayabiliriz.
Asit yüklü ve bakterili domates toprağı verimleştirecek, soya daha sağlıklı olacak ve besleyici özelliği artacak, muz üzendeki kara lekeler kaybolacak, buğday daha az glutenli olacak, biber geni taklit edilerek domatesin genetik malzemesine ekleme yapılarak dayanıklı olması sağlanacak, hardal tohumu daha az acı olacak, kolza kuraklığa dayanıklı hale gelecek, sıtmaya neden olan sivrisinek kısırlaştırılacak, altın sarısı pirince beta karoten eklenerek A vitamini eksikliği (körlüğe neden olabilen) giderilecek, mısır kurduna karşı dirençli hale gelecek. Belçika’da mısır, İsveç’te patates tarlada test edilmek isteniyor. Kısacası yeni tohumlar, yeni tarım, sağlıklı insan ve çevre söz konusu. Acaba gerçekten öyle mi?
Yeni GDO’larla ilgili olarak karşı çıkılan konuları kısaca özetleyelim: Bunlar aynı zamanda eski GDO’lar için de geçerlidir.
Yabancı gen kullanılmıyor ama genetik risk hatası hep var. Bilinmezlik var. O halde kuşku var.
İlk önce şu açlık sorununu ele alalım. İklim değişikliğiyle kuraklık artacak dolayısıyla açlık da. Açlık sorunu fazla üretmekle değil, gerekli olan yerde gereğini ve yereli üretip geçim tarımını desteklemektir. Ayrıca bröve ile satılacak tohumları az gelişmiş ülkelerin köylüsü nasıl alacak?
Bu tür GDO’nun biyoçeşitliliğe etkisi ne olacaktır? Bu uzun vadede ortaya çıkacaktır ve bu nedenle ihtiyatlı olmakta yarar vardır.
Tarımda çeşitliliği yok ederek tekleştirebilir.
İki tarla arasında aktarım olur ve diğer bitkileri etkileyebilir, canlıların da (arı, kelebek, solucan gibi yararlılar) DNA’sına girebilir ne yapacağı, ne gibi değişiklik yaratacağı belli değildir.
Toprağa zarar verebilir, toprak altı canlılarını değiştirebilir.
Alerji yaratabilir. Hayvan yemi tehlikeye girebilir. DNA aktarımı söz konusu olmasa da, genetik hata içerebilir ve bu hatanın nelere yol açabileceği meçhuldür.
Çiftçi bröveli tohumları nasıl, hangi gelirle alacak? Eskiden kendi tohumunu seçen ve üreten, gelecek için en iyilerini ayıran, komşusuyla birlikte geliştiren, ekosistemin faydalı ve zararlı öğeleriyle üretilen tohumlara şimdi ne olacak? Çok Uluslu Şirketlerin esirimi olacaklar?
Her şeyden önce tohumlara çok uluslu şirketler tarafından bröve/fikri mülkiyet yoluyla el koyulması önlenmeli. Genetik oynamalara izin vermemeli. Avrupa’da GDO ekimi yasak ancak bu yeni GDO’ları GDO olmadığı ileri sürülerek düzenlemenin değiştirilmesi isteniyor. Avrupa GDO düzenlemesi içinde kompleks değişim içeren ve yapay müdahale olmadan üretilmeleri zor olanlar ile genetik değişiklik ile değişime yanıt veren ama doğal yolla, melezleme yoluyla da elde edilebilen yeni GDO’lara izin verilebilir deniyor. Buna izin verilmemeli.
Yerel ve bol çeşit içeren tohumların yetiştirilmesi ve değiştirilmesi sağlanmalı. Araştırma desteklenmeli ve iklime uygun tohumlar aranmalı.
Tabii bu arada tarımı da değiştirecek önlemler alınmalı. Üretken, ilaç ve bolca gübre kullanan tarımdan organik tarıma, biyodinamik tarıma, orman-tarım iş birliğine geçilmeli. Almaşık tarımla her yıl farklı ürünler dikilmeli ve toprağın niteliği iyileştirilmeli.
Çiçeklenme, döllenmeyi sağlayan canlılar korunmalı. En doğal, sağlıklı bitkilerin bu yolla sağlandığını üretici çiftçi çok iyi bilir.
Tarımı ve tohumunu tekleştirecek ve bağımlı kılacak bu yeni GDO’ları unutalım.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.