Sihirli kelime, “kasetler” gibi dursa da, değil! Buradaki sihirli kelime, “herkes”! Halil Falyalı meselesini bomba haline getiren kelime de bu!
Düşünün ki, ben bir gazeteci olarak, yapacağım haberlerin gireceği sayfa numarası üzerinden bana teklif edilen rüşvetleri ve içi para dolu olduğu söylenen zarfları biliyorum, hatta makam arabalarını beni aldırmak üzere gönderenleri hatırlıyorum, ki siz bir de siyaset denen arpalığı yönetenleri düşünün, hazırlanan zarfları, içine konanları ve…
Konu, kim daha temiz, değil artık!
Konu, kim daha az kirli…
Bu, tarım ve hayvancılık ülkesi Türkiye’yi sanayi (!) ülkesi haline getirmeye çalışırken, o asıl kirliği yaratanları getiriyor akla…
Çocukluğumu hatırlıyorum, mahalle pazarlarına gittiğimiz anları… O zamanlar, tarladan yeni toplanmış mahsüllerin o taze kokusunu çekerdik içimize… Domates, domates gibi kokardı, salatalık da, çilek de… Her şeyin organik olduğu o pazarlarda, tarımsal ilaç kullanılarak renklendirilen, daha büyük hale getirilenleri izlerdik, en fazla bir iki pazarcının tezgahında… Şimdilerde, ege şehirlerinde kurulan benzer organik pazarları dinliyoruz… Artık tüm pazar tezgahlarında, tarım ilaçlarıyla daha kırmızı, daha yeşil, daha büyük hale getirilen meyve/sebzeler arasında, sağlıklı kalmaya çalışıyoruz… Çocukken, annem, maydanoz alırken, “ilk ağız” mı diye sorardı! ‘İlk ağız’… Boyu en fazla bir karış olan, hatta o kadar bile olmayan, minik, incecik, taptaze, toprak kokan maydanozlar… Şimdi, her biri minik bir ağaç gibi! Aldığımız meyvelerse, evde geçirdikleri bir iki günün ardından köpürmeye başlıyor… Salatalıklar da, limonlar da…
Ardından, grip olur gibi kanser olan insanların kalabalığını ve trajedilerini dinliyoruz beraberce…
Temiz, yok artık!
Daha az kirli olanı aramamız bundan!
Siyasetin Türkiye’sinde de durum, toprağından farklı değil…
Kurulduğu söylenen rüşvet çarkları, normal bir hayatın içinden çıkıp zenginleşen siyasetçi modelleri, kollara takılan servet değerindeki çanta ve saatlerin bir güç gösterisi halini aldığı hayatlar, vatan-millet kimliğiyle taçlandırılan milletvekilliğini kıyak emeklilikle zenginleştirmeyi ihmal etmeyen siyasetçi sınıfının halkın fakirliği üzerinden attığı/attırdığı sloganlar, mafya-siyaset ikilisinin o hiç bitmeyen dansı, birbirlerini kirli çamaşırları üzerinden tehdit eden politikacılar, ‘konuşursam Türkiye sarsılır’ diyenlerin her defasında tercih ettiği suskunluklar, ara sıra etrafa saçılan tapeler, iddialar, savunmalar, inkarlar ve hiç bitmeyen koca bir karanlık…
Lefkoşe-Ankara hattına düşen Halil Falyalı bombası mı?
Toprağı kirlenen tarım ülkesi Türkiye’de, eve getirildikten bir iki gün sonra, içindeki tarımsal ilaç kalıntılarını köpürerek kusan meyvelerin acınası hali gibi! Uluslararası kara para trafiğinin yarattığı banknot yığınlarını paylaşanlarla ilgili! Susmaları karşılığında ceplerini dolduranlarla ilgili! Kayıt dışı için dönen çarkların ne karşılığında döndüğüyle ilgili! Döndükçe zenginleştirdikleriyle ilgili!
Sedat Peker’in, Lefkoşe-Ankara hattına düşen Halil Falyalı bombasına dair paylaşımlarını unuttuk mu?
Halil Falyalı’nın henüz öldürülmediği dönemlere dair, Peker’in söylediklerini unuttuk mu?
“Diyorsunuz ya ‘biz herkesi gider alırız’! Halil Falyalı’yı niye almıyorsun? Yayınladı arkadaşlar, Amerika’nın kırmızı arama şeyini (Falyalı’nın, ABD tarafından kırmızı bültenler arandığına dair), Ortadoğu’nun ‘uyuşturucu patronu’ diye! Türkiye’de de aranıyor! Herkesi gidip alıyorsunuz, gidin onu da alın! Ama onda kasetler var! ‘Herkesi’ çekmiş adam…”
Sihirli kelime, “kasetler” gibi dursa da, değil!
Buradaki sihirli kelime, “herkes”!
Halil Falyalı meselesini bomba haline getiren kelime de bu!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.