“Gümrük duvarlarını yükselterek, içe dönerek bu birikimi sürdürmek, sermayenin tabiatına aykırı. Bunun olmayacağını, sermayeyi en çok uluslararasılaştırmış ABD kökenli çokuluslu tekeller bilir. Dolayısıyla, sermaye, kısıtlamaları kabul etmez. Anomaliler yaşanır”
İktisatçı Mustafa Sönmez, Trump’ın tırmandırdığı ticaret savaşları ile ilgili olarak “IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlar Trump icraatlarını kuşkuyla karşılıyor, bu adımların dünya ekonomisinde durgunlaşma, enflasyon gibi anomaliler yaratacağını belirtiyorlar. Dolayısıyla Trump’ın atraksiyonlarını daha çok, iç ve dış tribünlere dönük görmek lazım. Ama daha çok da, küreselleşmenin temel prensiplerinden kopmadan, dünya hasılasından Çin’in payını azaltma, Çin’i çelmeleme çabası olarak görmek gerekir” diyor.
Trump’ın gümrük vergileri ile başlatılan süreç, neyin parçası, ABD, dünyada nasıl yeni bir düzen peşinde?
Dünya kapitalizmi, 1950’lerden 1980’lere uzanan 30 yıllık Keynesçi birikimin, iç pazara dayalı formatında sıkışmayı, 1980’lerde başlayan bir süreçle, küresel birikim tarzı ile aşmayı denedi ve uzun yol aldı. 1980’lerden başlayarak mal, sermaye ihracı sınır tanımaz hal aldı. 1990’larda reel sosyalizm de çökünce, küresel birikimin coğrafyası daha da genişledi, dünya işgücünün tamamından artık değer sömürmek mümkün hale geldi. Mal ve sermaye ihracına kapalı coğrafya neredeyse kalmadı, dünya nüfusunda en büyük yeri tutan Çin de küresel işbölümüne dahil olunca, dünya sermaye birikimi olağanüstü genişledi. IMF verileriyle dünya hasılası, Keynesçi birikim ile 1980’de 11 trilyon dolara çıkabilmişti, küreselleşme ile birlikte meta üretimi doludizgin arttı, üretim zinciri adı altında malların üretim süreci uluslararasılaştı ve en az maliyet/ en yüksek kârı sağlayacak biçimde, dünya coğrafyasına dağıldı. Özellikle ucuz emek ve başka cazibeleriyle sanayi üretiminin emek yoğun aşamaları, ücret malı üretimi çok uluslu tekeller tarafından Asya coğrafyasına taşınırken, sermaye yoğun yüksek kâr getiren kısımları merkez ülkelerde kaldı. Kuşkusuz bu işbölümü dünya hasılasını kısa sürede büyüttü ve 2024 yılına geldiğimizde 1980’de 11 trilyon dolar olan dünya hasılasının 110 trilyon dolara çıktığı görüldü.
Bu birikimin ülkeler arasında paylaşımında nasıl değişimler görüldü?
Elbette başta Çin olmak üzere Asya ülkelerinde dünya hasılasının önemli bir kısmı üretilir oldu. Ayrıca Çin, Güney Kore gibi ülkeler, dünya işbölümünün öngördüğü sanayileri icra ederken yüksek teknolojili ürünler üretme becerisini de gösterdiler. Öyle ki 2024’e gelindiğinde 110 trilyon dolarlık dünya hasılasında merkez ülkelerin payı yüzde 58 iken çevre ülkelerin payı yüzde 48’i buldu. Bu oran 1980’de yüzde 75’e yüzde 25 şeklindeydi.
Çin, bu paylaşımda daha çok göz doldurdu denebilir mi?
Evet, Çin, özellikle hegemonik güç ABD’yi yıldan yıla rahatsız edecek boyutta atak yaptı ve dünya hasılasındaki payını ABD’nin payına yaklaştırdı. 1980’de 11 triyon dolarlık dünya hasılasında ABD tek başına yüzde 25 pay sahibi idi, Çin ise sadece yüzde 3’lük paya sahipti. Ama 2024’e gelindiğinde ABD’nin 110 trilyon dolarlık dünya hasılasında payı yüzde 26’da kalırken Çin payını yüzde 17’ye ulaştırdı. Bu, 44 yılda 22 puan ABD lehine olan farkın 9 puana inmesi demekti. Çin Komünist Partisi’nin yönettiği Çin’in küresel kapitalist ilişkiler içine girerek, küreselleşmenin öncü savunucusu olarak dünya hasılasındaki payını artırması, elbette son yıllarda, ilk Trump döneminde ve Biden döneminde de ABD’yi rahatsız eder haldeydi ve Çin’i dizginlemek genel bir ABD politikasıydı.
Trump son seçimlere giderken bu yaklaşımın üstüne program inşa etti. Merkez ülkeler içinde en adaletsiz gelir bölüşümüne sahip olan ABD’de, özellikle alt sınıfları Çin düşmanlığı üstünden örgütledi.
Bu ve belki devamı gelecek hamlelerde ABD’nin ana hedefi Çin denilebilir mi?
Evet, gerçek bu. Her ne kadar, ilk hamle olarak getirilen ek gümrük vergileri tüm ABD ile iş yapan ve ABD’ye karşı dış ticaret fazlası veren ülkeleri kapsasa da, ana amaç, Çin’in önünü kesmek.
Trump, küreselleşme gereği dışa aktarılmış işleri geri getireceğini ve bununla ABD’yi yeniden büyük yapacağını seçim sloganı haline getirdi: MAGA, yani (Make America Great Again) sloganı ile milliyetçilik, yabancı düşmanlığı pompalandı. Dışa bağımlılıkla korkutuldu halk, kültürel ve sosyal muhafazakarlığa dönük politikalar öne çıkarıldı. Kamuculuk kötülendi, militarizm yüceltildi. Dünya jandarmalığının bedelini diğer merkez ülkeler paylaşsın, diye vozurdadı Cumhuriyetçiler.
Trump’ın 2 Nisan’ı kurtuluş günü ilan edip çalakalem ülkelere ek gümrükler getirmesi ortalığı altüst etti ama sonradan bazı geri adımlar atıldı. Nedir Trump’ın yapmak istediği, küreselleşen üretimi, içe kapatmak ne kadar mümkün?
Sermayenin, sermaye birikiminin kendine mahsus kuralları var. Belli bir birikim, belli formatlarda ilerler, format bozulursa birikim aksar, kriz çıkar, sermaye, ulaştığı kâr oranlarının düştüğünü görür ve bunu aşacak yeni formatlar arar. 110 trilyon dolara ulaşmış dünya hasılası, ancak tüm dünya coğrafyasına yayılmış meta üretimi ile gerçekleşti. Kır nüfusu işçileşti, birçok mal ve hizmet metalaştı, ticarileşti; bu sayede birikim ilerledi ve yıllık hasılanın da üçte biri uluslararası pazarlarda alınır satılır oldu.
Şimdi, gümrük duvarlarını yükselterek, içe dönerek bu birikimi sürdürmek, sermayenin tabiatına aykırı. Bunun olmayacağını, sermayeyi en çok uluslararasılaştırmış ABD kökenli çokuluslu tekeller bilir. Dolayısıyla, sermaye, kısıtlamaları kabul etmez. Anomaliler yaşanır. Nitekim dünya sermayesinin yeniden üretiminin orkestrasyonunu üstlenmiş IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlar Trump icraatlarını kuşkuyla karşılıyor, bu adımların dünya ekonomisinde durgunlaşma, enflasyon gibi anomaliler yaratacağını belirtiyorlar. Dolayısıyla Trump’ın atraksiyonlarını daha çok, iç ve dış tribünlere dönük görmek lazım. Ama daha çok da, küreselleşmenin temel prensiplerinden kopmadan, dünya hasılasından Çin’in payını azaltma, Çin’i çelmeleme çabası olarak görmek gerekir.
Çin’in karşı hamleleri yok mu?
Elbette var. Çin, uzun zamandır bu hamlelere karşı hazırlıklar yapıyor. ABD’nin olası gümrük saldırısına nasıl karşılık vereceğini hesap ediyor ve şaşırmadı, karşı hamlesini yaptı. ABD dolarının dünyanın rezerv parası olma halini sarsacak ataklar yapmaya başladı. Adına ticaret savaşı denilen bu bilek güreşi yeni başladı, çeşitli biçimlerde sürecektir. Ticaret, ekonomi boyutunda kalmayıp siyasi, askeri boyutlara da sıçraması beklenmelidir.
AB, bir büyük blok olarak nasıl pozisyon alır?
Trump, bir hışımla AB’ye de gümrükleri yükseltti ama sonra geriledi. AB’nin Çin ile saf tutması endişesinden olabilir. Ya da AB, belirli belirsiz, böyle bir kartı olduğunu Trump’a hatırlattı da diyebiliriz. Rusya’ya tavır konusunda Trump’ın Putin’e yakın durması, AB için endişe unsuru. Ortadoğu’da sorun odağı görünen İran’a karşı ABD’nin İsrail ile birlikte nasıl bir hazırlığı olduğu ve bunun ne tür sonuçlar yaratacağı da boşluktaki bir sorudur.
Öyle ya da böyle, uzun vadede, sermaye, kurallarını dayatır; birikimi aksatacak sorunlar, kırılmalar yaratır ve Çin’in yararına gördüğü küreselleşme, yeni formatıyla kendini dayatır ve ABD, ancak bunu esnetebileceği kadar amacına ulaşır. Esneme katsayısı ise yüksek değil. Yeniden paylaşımın araçlarından biri elbette ki savaş. Ancak günümüzün imha silahları ile, lokal olanı bile büyük istikrarsızlık yaratan savaşın paylaşım aracı olarak kullanılması da kolay değil.
Bu bütünün içinde AKP Türkiyesi ne durumda, olanlardan nasıl etkilenmeye başladı, ileride ne olur?
Erdoğan, Trump’ın dizayn etmeye çalıştığı yeni dünya hallerine kırılgan olarak yakalandı. Aslında gümrüklerden pek bir engeli yok Türkiye’nin. Yüzde 10 gümrük muhtemelen uygulanmayacak, ama zaten Türkiye için ABD pazarı ikincil. Asıl dış ticaret AB ile. Ancak, ABD’nin gümrüklerini aşmak için Türkiye’nin bir yatırım üssü olarak kullanılması gibi bir potansiyel ortaya çıktı. Örneğin, Çin’in gümrükleri aşmak için Türkiye’de yatırım yapması Türkiye menşeli ürünleri ABD’ye gümrük engeli olmadan satması gibi. Ancak böyle şeylerin olması için de Türkiye’nin yatırım ortamının uygun olması gerek. Ne var ki, hem ekonomik hem siyasi olarak 19 Mart darbe girişiminden sonra hava iyice sisli ve doğrudan yatırımcının gelmesi ihtimali çok zayıf; sıcak para bile hızla çıkıyor. 19 Mart’tan sonra çıkan yabancı sıcak paranın 30 milyar dolardan az olmadığı görülüyor. Türkiye’nin dünya ekonomisi ile ilişkileri hızla bozuluyor. Trump, Ortadoğu’nun jeopolitiği hatırına Erdoğan’a destek verse bile, güçlenen ve yükselişi devam eden muhalefetin önünde etkisiz kalabilir. Özetle, Türkiye’nin hem siyasi hem ekonomik olarak ayaklarının üstünde durabilmesi, AKP rejiminin gidişine daha çok bağlı hale geldi ve bu düğüm çözülmek zorunda.