Bu açıdan bakınca “yeni durumun” geleceğinin iki dinamik arasındaki diyalektiğe bağımlı olduğu görülür. Birinci dinamik, rejimin şiddet uygulama kapasitesine, siyasal İslamın seçkinlerinin, sosyal tabanının nefret ve arzularına ilişkindir. İkinci dinamik de muhalefetin kitlesel ve kurumsal direnişine, CHP ve sol grupların liderlerinin bu direnişe sadakatine, yaratıcılıklarına, direnişin sergilediği gücün rejim saflarında istikrarsızlık, kaygı ve güvensizlik yaratma kapasitesine ilişkindir
Maltepe’deki muhteşem miting, Özgür Özel’in muhalefetin gücünü, kararlılığını yansıtan kapsayıcı konuşması, “Gezi”den bu yana ilk kez, umudu yeşerten yeni olasılıkları gündeme getirdi.
Ankara’nın siyasi kulislerinden alınan bilgilere dayanarak yapılan yorumlara göre rejimin planı, İstanbul ve Ankara belediyelerine, CHP’nin başına kayyum atamak ve böylece gelecek seçimlerden önce iki büyük kent belediyesinin mali kaynaklarını ele geçirmek, muhalefeti yeniden düzenlemekmiş. Mevcut “durumun” içinde bu plan devreye girince ülke çapında bir kitlesel itiraz dalgası, kendilerini biteviye tekrarlayan, adeta kanıksanmış mevcut istikrarsızlıkların istikrarını bozdu. Bu itiraz dalgası, “durumun” verili sınırlarını zorlayamaya başladı. Örneğin ana muhalefet partisi CHP’nin liderliği, “normalleşme”, fantezilerinden “Faşizmle mücadele ediyoruz” noktasına, gençlik hareketinin önemini kavrama noktasına geldi; kitlesel direnişin tüm olanaklarını kullanmaya, boykot, önseçim gibi yenilerini harekete geçirmeye başladı. Birden bire zamanın “yeknesak akışı” kırıldı, yeni olasılıklar gündeme gelmeye başladı.
Rejim de bu “kırılmadan” etkilendi aniden kendini haritası çıkarılmamış sularda buldu; baskı ve şiddeti, büyük ön yargı ve maksimum güçle tırmandırmaya başladı. Tutuklananların sayısı 2000’i aşarken işkencenin yeniden yaygınlaşmaya başladığını gösteren veriler gelmeye başladı. Bu koşullarda, düne kadar jeopolitik kaygılarla rejimi destekleyen ABD ve Avrupa ülkeleri baskı ve şiddeti “bir açık diktatörlüğe geçiş” teması içinde konuşmaya başladılar.
Böylece, bir Çin deyişindeki “Durdurulamaz bir güç (hızla kabaran kitlesel muhalefet), yerinden oynatılamaz bir cisimle (siyasal İslamın iktidarı) karşılaşırsa ne olur” sorusunun tanımladığı paradoks gündeme oturdu. Böylece yeni, sürdürülemez bir durum (aklıma “suni denge kavramı” geliyor) oluştu!
Bu yeni durumun gündeme getirdiği sorulara “kanaatlerle” değil, “düşünceyle” yaklaşmak gerekir.
“Kanaat”, mevcut düzen içindeki yüzeysel yargılara dayanan, günlük siyaset içinde şekillenen, medya, propaganda, ideoloji ve kişisel deneyimlerle oluşan görüşlerdir. Kanaat şeyleri, gelişmeleri, tarihsel, kültürel bağlamlarına oturtmaya çalışmadan, eleştirel bir sorgulamaya girmeden anlamlandırır.
“Kanaat”, rejimin kitlesel muhalefet hareketi, derinleşen ekonomik kriz karşısında gerileyeceğine, İmamoğlu’na kayyum atamaları planına ilişkin tutumunu değiştirilebileceğine, bir erken seçim sürecine sürüklenebileceğine, o seçimlerde de gidebileceğine ilişkin. Bu kanaatler rejimin karakteri üzerinde “düşünmüyor”, karşımızdaki durumu tarihsel ve genel ekonomi politik bağlamı, verili güç ilişkilerinde tarafların şiddet kullanma kapasitelerini, arzularını “ötekine” yönelik zehirli nefretini hesaba katmıyor.
“Düşünce” yaşanmakta olanları, “süreç olarak faşizmin” tarihsel bağlamına siyasal İslamın ekonomipolitiğinin (artık-değere el koymasına olanak veren siyasi, kültürel) özelliklerine, sınıf şekillenmelerine, devlet-iktidar diyalektiğine dayanarak yorumlamayı gerektirir.
Bu açıdan bakınca “yeni durumun” geleceğinin iki dinamik arasındaki diyalektiğe bağımlı olduğu görülür. Birinci dinamik, rejimin şiddet uygulama kapasitesine, siyasal İslamın seçkinlerinin, sosyal tabanının nefret ve arzularına ilişkindir. İkinci dinamik de muhalefetin kitlesel ve kurumsal direnişine, CHP ve sol grupların liderlerinin bu direnişe sadakatine, yaratıcılıklarına, direnişin sergilediği gücün rejim saflarında istikrarsızlık, kaygı ve güvensizlik yaratma kapasitesine ilişkindir.
Muhteşem cumartesi, bize “umut yeşerdi” derken uyarıyor: Momentum esastır!
Kaynak: Cumhuriyet
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.