Trump’ın ikinci döneminde, “süreç olarak faşizmin” gelişmesini günü gününe izleyebiliyoruz. Amerika’nın demokratik kurumları gözlerimizin önünde yalnızca siyasi değil, yapısal olarak da çöküyor. Trump’ı çevreleyen faşist hareketin şekillendirdiği yönetim anlayışı, demokratik cumhuriyetin ikili yapısını, pratik/idari hükümeti, kalıcı bağımsız bürokrasiyi (atanmışlar) yıkarak, geçici olarak seçilmişlerden oluşan “törensel” hükümeti tek merkez olarak kurmayı amaçlıyor
Faşizmi tartışırken üç özelliğini vurgulamıştım: (1) Salt bir “şey” değil, bir “süreç” olarak düşünmek gerekir. (2) Oluşma, devlete erişme; projesini hayata geçirmeye başlama, egemen sermaye ile örtüşme gibi aşamalardan geçer. (3) Faşist projeyle, egemen sermayenin çıkarlarının örtüşmesi, rüşvet, şiddet ve şantaj yoluyla yapılan pazarlıklar içinde gerçekleşmeye başlar, asla tamamlanmaz, istikrar kazanmaz.
Trump’ın ikinci döneminde, “süreç olarak faşizmin” gelişmesini günü gününe izleyebiliyoruz. Amerika’nın demokratik kurumları gözlerimizin önünde yalnızca siyasi değil, yapısal olarak da çöküyor.
Trump’ı çevreleyen faşist hareketin şekillendirdiği yönetim anlayışı, demokratik cumhuriyetin ikili yapısını, pratik/idari hükümeti, kalıcı bağımsız bürokrasiyi (atanmışlar) yıkarak, geçici olarak seçilmişlerden oluşan “törensel” hükümeti tek merkez olarak kurmayı amaçlıyor. Bu proje, hukukun (anayasanın) üstünlüğünü, vatandaşlık güvencelerini, idari, güvenlik, finans ve hukuk bürokrasisinin bağımsızlığını, denetleme-dengeleme organlarını hedef alıyor; bir tek adam rejimi kurmayı amaçlıyor.
Trump, Pentagon, FBI, İstihbarat Eşgüdüm kurumlarının başına kendi adamlarını yerleştirdikten, büyük çaplı sindirme operasyonlarından sonra Anthony Scaramucci’ye (I. Trump döneminde kısa bir süre için Beyaz Saray’da iletişim direktörü) göre, bu süreç “birbirini tetikleyen domino taşları” gibi ilerliyor: “İlk hedef üniversiteler, sonra hukuk firmaları, medya. Özel sektör de kuşatma altına alınıyor.” Araştırmacı yazar, BBC Dünya Haberleri sunucusu, Katty Kay’in sözleriyle: “Wall Street CEO’ları ne olup bittiğini biliyor ama konuşamıyorlar. Çünkü korkuyorlar. Hukukçular, akademisyenler susuyor. Herkesin sustuğu bir düzende demokrasi sadece kâğıt üzerinde kalır.”
Scaramucci ve Kay, muhalif medyanın hedef alındığına otosansürün başladığına dikkat çekiyorlar. Bu da otoriterliğin en tehlikeli evresine, gönüllü sessizliğe geçişin habercisi. “Medya, akademi ve hukuk sustuğunda, artık yalnızca başkan kalır.”
Senatör Chris Murphy’nin Financial Times’ta belirttiği gibi, Trump’ın ithalat tarifeleri politikaları salt ekonomik değil, siyasi sadakat de üretmeye yönelik. Apple gibi Trump’a yakın şirketler muafiyet alırken diğerleri yaptırımlarla tehdit ediliyor. Sadakatin ödüllendirildiği bir sistem kuruluyor.
Tarihçi, Adam Tooze, “Hedefte sadece medya ya da üniversiteler değil, bağımsız kamu kurumları da var” diyor: Trump’ın hukukçuları, Federal Reserve (Merkez bankası) ve finans sektörünü düzenleyen FTC ve SEC gibi kurumların bağımsızlığının korunmasını sağlayan “Humphrey’s Executor” kararını kaldırılmak istiyorlar. “Eğer bu gerçekleşirse, bağımsızlık ilkesine dayalı kamu düzeni çöker; devletin tüm gücü başkanın iradesine teslim edilir.”
Bu baskılar, eğitimde müfredatın sansürlenerek tarihin silinmesiyle, kitapların yasaklanmasıyla, kimi sözcük ve kavramların yasaklanmasıyla sınırlı değil, üniversiteleri de hedef alıyor. Kitlesel direnişler ve Harvard, Princeton, Rutgers gibi kurumların Trump’ın ilk müdahalelerine direnme çabaları bu yüzden kritik. Asıl test şimdi başlıyor: Bu kurumlar ikinci dalga baskıya direnebilecek mi?
Kaynak: Cumhuriyet
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.