Feminist Gece Yürüyüşü 2019’dan beri asıl yerinde, İstiklal Caddesi’nde yapılamıyor. Bir süredir Sıraselviler Caddesi’nde buluşuyor ve Cihangir’de yürüyoruz. Mekan tartışması kıymetini korumakla beraber bir araya gelebilmiş olmaya odaklanmak kıymetli görünüyor. Kolluk güçleri ve idari makamlar günler önceden Taksim ve çevresini “emniyet” altına alıyor. 8 Mart günü Taksim Meydanı’ndaki caminin girişi dışında İstiklale hiçbir noktadan yaklaşamaz haldeydik. Başka şehirlerden polisler getirilmiş, kilometrelerce barikat örülmüş, otobüslerin güzergahları değiştirilmiş, metrolar kapatılmış
Feminist Gece Yürüyüşü bu yıl 23. kez gerçekleşti, her şeye rağmen. Kadınlar ve LGBTİQ+lar olarak bu 8 Mart’ı epeyce tedirgin karşıladık. Dünyada Trump garabeti ve onun körüklediği yeni gelecekte yıllardır kanımızla, neşemizle, emeğimizle, umudumuzla bedelini ödediğimiz birçok hakkımız tehdit altında. Türkiye’de 2025 “aile yılı” ilan edilmişken ve yeni bir medeni kanun tasarısı kulaktan kulağa dolanırken, devlet ve can dostu patriyarkanın bize karşı hazırlandığı taarruza nasıl cevap vereceğiz diye düşünerek girdik bu 8 Mart’a.
Feminist Gece Yürüyüşü 2019’dan beri asıl yerinde, İstiklal Caddesi’nde yapılamıyor. Bir süredir Sıraselviler Caddesi’nde buluşuyor ve Cihangir’de yürüyoruz. Mekan tartışması kıymetini korumakla beraber bir araya gelebilmiş olmaya odaklanmak kıymetli görünüyor. Kolluk güçleri ve idari makamlar günler önceden Taksim ve çevresini “emniyet” altına alıyor. 8 Mart günü Taksim Meydanı’ndaki caminin girişi dışında İstiklale hiçbir noktadan yaklaşamaz haldeydik. Başka şehirlerden polisler getirilmiş, kilometrelerce barikat örülmüş, otobüslerin güzergahları değiştirilmiş, metrolar kapatılmış.
Gelelim sosyal medyaya; aylar öncesinden “Jin Jiyan Azadi” sloganı kriminalize edilmeye başlamış, kendilerine “milliyetçi feministler” diyen bir grup günün hakikatini ıskalayan tartışmalarla anonim profillerin arkasında Türkiye’deki kadın mücadelesini itibarsızlaştırmaya çalışmıştı. 8 Mart’tan bir gece önce “kadının güçlenmesi” başlıklı, aklımızla alay eden bir genelge yayımlandı. Bize “Daha ne istiyorsunuz işte?” denebilsin diye. Bu sırada biz öldürülmeye devam ediyoruz. Öyle ki, 8 Mart’ta kadın cinayetleri sayısının yer aldığı dövizi hazırlayan kadın dövizdeki sayıyı o küçücük zaman aralığında bile güncellemek zorunda kaldı.
Bir yandan korkuyoruz, çünkü 2019’dan beri polis birçok kadına ve lubunyaya işkence yapmış, gözaltına almış. Bunların kimisi direnen, kimisi sadece orada olan insanlar. 25 Kasım ya da 8 Mart’ta polisin şiddetine muhatap olmamak için izlemeniz gereken, değişmez bir kural yok. Bu her an olabilir ya da hiç gerçekleşmeyecek bir şey olarak kafanızın içinde salınır bütün gün. Normalde 8 Mart’a en güzel halinizle giderdiniz çünkü bu diğer kadınlarla bir araya geldiğiniz, harika bir gece. Makyajlar yapar, güzel elbiseler giyerdiniz ama birkaç yıl önce plastik merminin acısını hissedince artık etek giymemeniz gerektiğine karar verdiniz. Makyaj yapmak da artık içinizden gelmiyor.
Neyse ki Sıraselviler’e ulaşabilmek için 15 bininci adımınızı atıp diğer kadınlarla bir sokakta sıkışıp kaldığınızda hâlâ bazı kadınların harika giyinip yürüyüş başlamadan önce apartman merdivenlerinde hem dövizlerini süsleyip hem de makyaj yaptıklarını görüyorsunuz. Sokakta beklerken umudunuz azalmaya başlıyor, üşüyorsunuz. “Her yeri kapamışlar ya diğer kadınlarla hiç buluşamazsak, ya yürüyüşe katılamazsak?” diye düşünmeye başlıyorsunuz. Derken yokuşun başından düdük sesleri duyuluyor. Kadınlar geldi. Bir anda kocaman bir kalabalık oluyoruz. Yolu açtılar, kadınlarla buluştuk. Polisler adeta birer eskort edasında bize yol gösteriyor. “Bu sokağı kullanın lütfen” diyorlar, diğer sokak zaten barikatlarla kapatılmış. Siniriniz bozuluyor. Kalabalıkla buluştuk.
Gözleriniz pankartlarda; bu sene Kürtçe döviz daha az olacak, trans cinayetleri daha az anılacak, “Jin Jiyan Azadi” sloganı daha az duyulacak diye endişelenmiştiniz ama hiç öyle olmuyor. Kadınlar dünyanın her yanında dövüşen Filistinli, Suriyeli, İranlı, Sudanlı, Koreli, Cezayirli, Hindistanlı kadınlara selamlarını çakıp, yüzlerini gülümsetip, bütün hayatı istediklerini anlatıyorlar ışıl ışıl dövizlerinde. Artık kalabalığın içindesiniz. Isındınız. Arkanıza baktığınızda en fazla üç beş sıra kadın görebiliyorsunuz ama gece sosyal medyaya düşecek dronla çekilmiş karizmatik kalabalık fotoğraftan çok önce binlerce kişi olduğunuzu zaten biliyorsunuz.
Yürüyüşün Cihangir’in ara sokaklarında sürmesi canınızı sıkıyor. Bomboş sokakları turluyor gibi hissediyorsunuz ama kafanızı kaldırdığınızda tüm camların dolu olduğunu görüyorsunuz; çocuklar, yaşlı ve genç kadınlar size el sallıyor. Kendinize şunu hatırlatıyorsunuz: Taksim kavgası baki, ama şimdi burada bir güç göstermek zorundayız ve o güç burada. “Tayyip baksana, kaç kişiyiz saysana!” diyebilmeye ihtiyacımız var.
Kadınların hayatına, doğurma biçimine, cinselliğine, ailesine, eteğine örtüsüne, emeğine, gülüşüne, özgürlüğüne bu kadar emin şekilde saldıranlara karşı bir adım atmaya ihtiyacımız var. “Bizi tekinsiz uygulamalarınızla korkutmuş olmanıza rağmen buradayız, kime terörist dediğiniz belli olmamasına rağmen buradayız, sizin makul kadın tanımınıza uymadığımız için bize her şeyi mubah görüyorsunuz ama biz buradayız” demeliydik ve diyoruz. Yürüyüş boyunca polislerin kadınları kaydetmek konusunda yeni taktiklerine şahitlik ediyorsunuz. Kalabalığın arasına ses kayıt cihazıyla dalmak, kayıt altına alma işini yürüyüş boyunca sürdürmek, dron sayısındaki artış… Hepsine bakıyorsunuz. Slogan atarken onlardan çekinmemek için kendinizi zorluyorsunuz. Birkaç yıl önce “Zıpla, zıpla, zıplamayan Tayyip’tir” sloganına ritmik şekilde eşlik etmek diye bir suç ihdas etmişlerdi. Dolayısıyla bundan kaçış yok, en iyisi keyfinize bakın.
Yürüyüşün sonuna doğru yanınızdaki kadın “Şimdi ne olacak, İstiklal’e mi çıkacağız?” diye soruyor. O an anlıyorsunuz. Bu kalabalığın içinde daha önce hiç İstiklal’de Feminist Gece Yürüyüşü’ne katılmamış kadınlar var çünkü muhtemelen İstiklal’de son kez yürüdüğümüzde onlar çocuktu. Siz kalabalığın bir gözünün Taksim’de olduğunu varsayıyordunuz ama artık yürüyüşe gelen genç kadınlar bu tarihten habersiz. Devlet elindeki tüm aygıtlarla o kadın oraya gelmesin diye uğraşmış olmasına rağmen yan yana olduğunuz için umutla doluyorsunuz ama biraz da utanç dolusunuz çünkü gece yürüyüşünün asıl mekanının Taksim olduğunu genç kadınlara aktaramamışsınız.
Bir gözümüzün İstiklal’de olduğunu, daha önce bütün İstiklal’i baştan sona dolduran, slogan atarken kalabalığın sesinden kendi sesinizi duyamadığınız, isyan koşuları yaptığınız, yüzlerce kadının el ele halay çektiği bir 8 Mart olduğunu bilmiyorlar. Kafanızda bu düşünceyle, umutla ve güçlenmiş bir şekilde alandan ayrılırken hiçbir sebep olmaksızın 110 kadın ve LGBTİQ+’ın işkenceyle gözaltına alındığını, saatler süren kötü muameleye maruz kaldığını öğreniyorsunuz. Bu devletin “bir dahakine daha uslu durun” deme şekli. Durmayacağız.
Kaynak: e-komite
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.