Asgari ücretin 22 bin 104 TL olarak belirlenmesinin ardından, işyerlerinde de ücretlere yansıtılan ocak zamları belli oldu. Ücret zamlarıyla birlikte sefalet sınırlarında dolaşan ücretlere işçi sınıfından itirazlar ise gecikmedi. Duyduğumuz ve tanık olduğumuz bu eylemler dışında sefalet ücretlerini kabul etmeyen pek çok işyerinde işçilerin bazen toplu bir şekilde bazen de tekil olarak hala işten çıkarıldıklarını duyuyoruz
İşçi Mahallesi olarak ücret konusunu yeni zamlarla birlikte ortaya çıkan itirazlar ve işten atmalar çerçevesinde yeniden ele almak amacıyla 23 Şubat Pazar günü yeni bir atölye çalışması gerçekleştirdik. Atölye çalışmasına tekstil, turizm, matbaa, muhasebe, özel sektör eğitim, muhasebe, banka vb. sektör ve alanlarından çalışanlar katıldı.
Bu atölye çalışmasında, yeni yapılan zam oranlarıyla birlikte maaşların geçimimize nasıl yansıdığı, yetersiz zam yapılan veya hiç zam yapılmayan işyerlerinde işçilerin haklarının neler olduğu, yapılan itirazlar sonucu yaşanan işten çıkarılmalara karşı neler yapılabileceği gibi konularda bilgiler sunuldu, tartışmalar yürütüldü.
Asgari ücretin 22 bin 104 TL olarak belirlenmesinin ardından, işyerlerinde de ücretlere yansıtılan ocak zamları belli oldu. Ücret zamlarıyla birlikte sefalet sınırlarında dolaşan ücretlere işçi sınıfından itirazlar ise gecikmedi. Gaziantep’te Başpınar Organize Sanayi işçilerinin başını çektiği eylemlerde binlerce işçi eş zamanlı eylemlerle bu itirazlarını dile getirerek seslerini duyurdu. Devletin yanıtı ise işçilerin eylemlerini güvenlik sorunu olarak görerek yasaklamak oldu. BİRTEK-SEN öncülüğünde binlerce işçinin sefalet ücretlerine karşı bir arada hareket etme gücü bastırılmak istendi ve sendika başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı. Bu tutuklama açıktan işçi sınıfına ve ücret haklarıyla ilgili doğrudan yürüttükleri bu mücadeleye bir saldırı niteliğinde değerlendirildi. Eylem yasağı şu an da kalkmış olmasına rağmen baskı ortamı sürdürülüyor ama eylemler de yeni işçi ve işyeri katılımlarıyla sürdürülüyor. Bununla birlikte İstanbul’un birçok ilçesinde DİSK/Enerji-Sen üyesi işçiler yine sefalet ücretlerine karşı İSKİ Müdürlükleri önünde eylemler yaptı. İzmir’de de Tek Gıda-İş üyesi Oryantal Tütün işçileri sefalet ücretlerine karşı grevdeler. Duyduğumuz ve tanık olduğumuz bu eylemler dışında sefalet ücretlerini kabul etmeyen pek çok işyerinde işçilerin bazen toplu bir şekilde bazen de tekil olarak hala işten çıkarıldıklarını duyuyoruz. Peki, bu durumlar karşısında haklarımızı biliyor muyuz? Tüm bu yeni gelişmeler ışığında ücret konusunu aşağıdaki başlıklar etrafında ele aldık.
Çalışanlar özellikle, sosyal ve ekonomik hakların gasp edildiği zamanlarda birlikte mücadele etmeye belirgin bir şekilde ihtiyaç duyduklarını dile getiriyorlar. Buna karşılık işyerlerinde birlikte hareket etme eğilimi, örgütlülük seviyesi, toplu sözleşmeli ve sendikalı çalışma oranları ise hala son derece düşük. Resmi verilere göre Türkiye’de sendikalaşma oranının yüzde 14,8 olduğunu görüyoruz. “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yayımladığı “İşkollarındaki İşçi Sayıları ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2024 Temmuz Ayı İstatistikleri” de, bu durumu bir kez daha ortaya koydu. Temmuz ayı itibarıyla toplam işçi sayısı 16 milyon 973 bin 610 kişi olurken sendikalı işçi sayısı 2 milyon 512 bin 330 kişi ve sendikalaşma oranı ise yüzde 14,8 oldu. Bu sayılar ve oran Ocak 2024’te 16 milyon 395 bin 275 kişi, 2 milyon 495 bin 423 kişi ve yüzde 15,22, Temmuz 2023’te 16 milyon 413 bin 359 kişi, 2 milyon 421 bin 940 kişi ve yüzde 14,76’ydı. (https://tumtis.org/2024/0725/sendikalasma-azaldi/), (25 Temmuz 2024)
Bu noktada her işyerinde işkoluna bakarak sendikaya üye olmanın önemi üzerinde duruldu. Toplu sözleşme olanağı olmayan yerlerde dahi güvenceli bir çalışma için bunun bir gereklilik olduğu konuşuldu. Patron karşısında tek başımıza kaldığımız iş yerlerinde haklarımızı bilmenin önemli koruyucu bir zırh olduğu söylendi.
Grafik1: İşyerinde sendikalılık ve toplu sözleşme oranı
Çalışanlar patronlar karşısında ücret zamları söz konusu olduğunda söz ve eylem haklarını kullanmaktan çekinmiyorlar. En temel haklarından olan insanca geçim ücreti almak için gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak işyerinde daha faal bir hareket içerisinde olabiliyorlar. Mevcut durumda ücret zamlarıyla ilgili iş sözleşmelerimizde özel maddeler yoksa asgari ücretin üzerinde kalan maaşlara işveren zam yapmak zorunda değil. Bu durumda sefalet sınırlarında seyreden düşük maaşlara karşı fiili ve meşru mücadelenin önemi ortaya çıkıyor.
Bu kısımda zam dönemlerinde işçiler kendi stratejilerini paylaşıyorlar. Bir özel okul öğretmeni zam döneminde işverenin bu görüşmeleri teke tek yapmasının aleyhte sonuçlar yarattığını belirtti. “Zamlar gündem olduğunda kendi aramızda örneğin yüzde 40 altındaki teklifleri kabul etmeyelim diye kararlaştırarak ortak bir anlayış ve konsensüsle görüşmelere giriyoruz” dedi.
Grafik 2: İşyeri bazında ücret zamlarına itiraz edenlerin oranı
İşverenler örgütsüzlüğümüzden faydalanarak senenin başında belirledikleri zam oranlarını bize dayatıyorlar. Konuşmacıların bu soruya verdikleri cevaplarda taleplerini dile getirmelerine rağmen herhangi bir sonuç elde edemediklerini öğreniyoruz. Hala zam yapmayan işyerleri de mevcut. Asgari ücretin etrafında dolaşan işyerlerinde işe başlamadan yapılan iş sözleşmelerine bu maddeyi koydurmak önemli hale geliyor. İşverenin insafına, keyfiyetine bırakmaksızın bu mücadeleyi işin başında vermek gerekiyor.
Bu kısımda matbaada çalışan bir arkadaşımız iş sözleşmesinde yazmıyorsa işverenin zam yapma yükümlülüğü var mı diye soruyor. Yapılan itiraz sonucu hiçbir işyerinde güncelleme ve iyileştirme yapılmadığını öğreniyoruz.
İşten çıkarmalar bu süreçte en çok yaşanan sorun olarak karşımıza çıkıyor. İşçiler zam istedikleri için çoğunlukla da kod 46 ile işten çıkarılmaya maruz kalıyorlar.
Bu kısımda işten çıkarılan işçiler işe geri dönme olanaklarını ve tazminat vb. haklarına nasıl ulaşabilecekleri soruyorlar.
Grafik 3: İşyeri bazında işten çıkarılma oranı
İşçilerin hayat pahalılığı ve enflasyon karşısında bu ücretlerle geçinmesi, yapılan zamlardan memnun kalması imkânsız. Tüm konuşmalarda asgari ücretten başlayarak maaşlara yapılan zam oranları çalışanların beklentilerinin çok altında kaldı.
Bu kısımda otel çalışanı bir arkadaşımız vergi kesintilerinin hangilerinin yasal olduğunu soruyor ve maaşlarda büyük kayba yol açtığını paylaşıyor.
Grafik 4: Ücret memnuniyet oranı
Düşük maaşlara karşı işçilerin geçim stratejileri devreye giriyor. Kredi kartlarının sayısını arttırmak da yan gelir sağlayacak ek işler yapmak da bu işçilerin geçim stratejilerinin içerinde yer alıyor.
Patriyarkal kapitalizmde ve geleneksel manada, evin geçiminde işçi sınıfını tek başına temsil ettiği düşünülen baba-koca figürü de değişikliğe uğramaya başlıyor. Çünkü geçimin sağlanması için artık evde en az iki kişinin çalışması zorunlu.
Bu kısımda bir tekstil işçisi “Karı koca birlikte çalışıyoruz. Lüks giderimiz yok, çocuk masrafımız yok, buna rağmen aldığımız maaşlar temel harcamalara ancak yetiyor, çoğu zaman diğer aya borçlu başlıyoruz” diyor.
Grafik 5: Alınan maaşlarla geçinebilme oranı
İşyerlerinde cinsiyet ayrımcılığı, ücret eşitsizliği, baskı ve mobbing en çok karşılaşılan sorunlardan.
Bu kısımda işçiler kendi çalışma düzenlerinde uğradıkları baskıları anlatıyorlar. Akademisyen bir arkadaşımız yasaya rağmen vakıf üniversitesinde devlet üniversitesindeki ücretle eşitlenmemesi üzerine yürüttüğü mücadelede haklarını aldığını ve mücadelesinin emsal nitelik taşıdığını paylaşıyor. Bir diğer konuşmada özel bir şirkette ofis çalışanı olarak görev yapan bir arkadaşımız görev tanımı dışında kendisinden birbirinden farklı alanlarda pek çok iş istendiğini anlatıyor. Burada yine bağlayıcı olan iş sözleşmemizde ne yazdığına bakmamız gerekiyor. İş tanımı dışındaki işleri mobbing aracı olarak dayatan işverenlere bu işleri yapmaktan imtina ettiğimizi söylemeli ve işçilerin bu zorluk karşısında haklarından vazgeçmek anlamına gelecek istifa belgesi imzalamamaları gerektiği paylaşıldı.
Grafik 6: İşyeri bazlı taciz, mobbing ve baskı oranı
İşçiler olarak yasadan kaynaklanan haklarımıza dahi ulaşmak için mücadele vermek zorundayız. Gerek hukuki dayanaklarımızla gerekse fiili meşru zeminde bu mücadele verilmeden haklarımıza ulaşma şansımız yok. KFC VE Pizza Hut’ta son yaşananlara baktığımızda da minareyi çalan patronların kılıfını çoktan hazırladığını gördük. Bu bakımdan hukukun bizi koruyamadığı durumlarda haklarımızı bilmenin, sendikalaşmanın, örgütlenmenin, işverenin karşısına dikilen fiili meşru mücadelenin önemini bir kez daha görüyoruz. Haklarımız için mücadeleyi birlikte büyütmeye çağırıyoruz.
Grafik 7: Haklarımı biliyorum diyenlerin oranı
Not: Bu değerlendirme yazısı İşçi Mahallesi “Ücret ve Haklarımız” atölyesinde katılımcılardan gelen sorular ve katkılar ile bunlara verilen yanıtlar derlenerek araştırma grubumuz tarafından söylem analizi yoluyla kaleme alındı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.