Modern bir meslek olan gazeteciliğin bir yandan çalışma hayatının kuralları bir yandan refah devletinin ilişkileriyle/değerleriyle belirlenmiş bir alan olduğu söylenebilir. Her iki kaynak da günümüzde belli ölçülerde tasfiye edilirken gazeteciliğin tanımının da sarsıldığı, eski tanım ve değerlerin reddedildiği, çeşitlendiği, muğlaklaştığı ve bazı yeni değerlerin ortaya çıktığı görülüyor
Yeni iletişim teknolojilerinin gazetecilik alanına girdiği ilk dönemde yeni yazılım ve donanımlar habercilikte kullanılmaya başladı ve ardından yazılı basın dijital ortama da taşındı. Buradaki kullanıcı etkileşimi haberciliğin yapısını etkiledi, yayın politikalarında ve haber tercihlerinde kullanıcı etkileşiminin yönlendiriciliği söz konusu olmaya başladı. Kendi başına bir mecra haline gelen dijital ortam, sosyal medyanın ve platform yayıncılığının ortaya çıkışının ardından gazetecilikteki eğilimleri belirleyen yapısal unsurlardan biri oldu. Bu gelişmelerin yaşandığı son 30 yıllık süreçte medya sahiplik yapısında radikal dönüşümler meydana geldi, gazetecilik ve genel demokratik ifade özgürlüğü alanı üzerindeki siyasal baskılar halkın ifade kanallarının daralmasına ve buna paralel yeni arayışlara yol açtı. Yeni iletişim teknolojileri, medya üzerinde kendisi dışındaki belirleyici tüm unsurların katalizörü de oldu.
Modern bir meslek olan gazeteciliğin bir yandan çalışma hayatının kuralları bir yandan refah devletinin ilişkileriyle/değerleriyle belirlenmiş bir alan olduğu söylenebilir. Her iki kaynak da günümüzde belli ölçülerde tasfiye edilirken gazeteciliğin tanımının da sarsıldığı, eski tanım ve değerlerin reddedildiği, çeşitlendiği, muğlaklaştığı ve bazı yeni değerlerin ortaya çıktığı görülüyor.
Gazeteciliğin toplumsal sorumluluğunu etkin biçimde yerine getirebilmesinin objektifliğe, etik kurallara ve profesyonelleşmeye bağlı olduğu anlayışı toplumsal çatışmaların görece dengeli şekilde yönetilebildiği refah devleti dönemlerine ait bir kabuldür. Bu dönemlerde “etik”, piyasanın saldırgan işleyişine karşı, aktörler tarafından mutabakata varılmış “centilmenlik anlaşması” işlevi de görür. Bu yönüyle de piyasa rekabetinde stratejik hakem konumundadır. Söz konusu denge bozulup da rekabet koşulları hakem kurallarını aşmaya başladığında ise etik, etiğe uygun davrananlar aleyhine işleyen ekonomik yaptırımlar haline gelir. Etik ilkelerin gazetecilikte profesyonelleşmeye paralel geliştiği hatırlanacak olursa, profesyonelleşmenin zayıfladığı koşullarda etiğin de aşındığı, sorgulandığı, meşruiyetini kaybetmeye başladığı da görülür. Yerine ise “platform kuralları” konmaya başlar.
Gazetecilik bugün yeniden proleterleşen bir emek alanı. Günümüz koşullarında yaşanan bu proleterleşme, ilk döneminde yaşandığının aksine güvenceli istihdam koşullarının ortadan kalkarak çeşitli biçimleriyle güvencesizliği tipik istihdam haline getirmekte; gazetecilik haberciler için tekrar -fakat ilkinin aksi yönde- “ikincil uğraş” düzeyine geriledi.
Gazeteciliğin yeniden tanımlanmaya çalışıldığı bu günlerde “patron gazeteci” özgün biçimleriyle yeniden görülmeye başladı. Son 30-40 yıllık dönemin tüm belirleyenleri ve değerleri büyük bir gürültüyle sarsılırken ortaya çıkan bu yeni eğilim, liberalizmin değerlerini de bir önceki dönemden çok daha fazla ve derin şekilde gazeteciliğe taşıyor. Bugünkü güvencesiz piyasa koşulları içinde gazeteciliğin giderek “esnaflaşma” eğilimi taşıdığı de görülüyor.
Dönüşüm, terminolojide de kendini gösteriyor. “Haber” kavramı giderek tedavülden kalkıyor, haberin oluşum sürecinde uyulması gereken meslek ve etik ilkeler de geçerliliğini (hatta varlığını) yitirmeye yüz tutuyor. Haber, habercinin gerçeğe, okura, mesleğe, meslektaşına, kuruma ve topluma karşı sorumlulukları ile oluşmuş bir metindir. Haber yerine içerik konduğunda bu sorumlulukların tümü ortadan bir anda kalkıyor, dönemin koşullarına göre tartışmaya açılması kaçınılmaz olan etik ilkelerin yerine piyasa aktörlerinin kuralları yerleştiriliyor. Bu yer değiştirme, geçmişte olmadığı kadar derin ve tarihsel bir dönüşümün görüngüsü niteliğinde.
Piyasa değerlerinin gazetecilik alanına hakimiyeti arttıkça bir önceki dönemin “aydın” gazetecisi de toplumsal statüsünü kaybediyor. Gazetecilik alanında yaşanan yeniden proleterleşme, meslek hakkında ideolojik mücadelelerin verilmesine, gazeteci karakterinde kültürel dönüşümlerin yaşanmasına sebep oluyor. Bu mücadele ve dönüşümleri dikkate almayan bir gazetecilik savunusu da dışarıya -sonunda gayrı meşru ilan edilecek olan bir- “tutuculuk” gibi görüntü veriyor. Burjuvazi, toplumsal denetim için meşruiyete/rızaya ihtiyacı kalmadığı (veya bunu üretemediği) zaman zora başvurmaktan kaçınmayacağından toplumsal denge kodlarına ve değerlerine de artık ihtiyaç duymuyor. Bu durumda “4. güç, gözcülük, kamu yararı” vb. başlıkların da -aslına rücu ederek- birer “mit” olduğu açığa çıkıyor. Böylece sermayenin yayın politikası tercihleri ile gazetecilerin meslek ilkeleri tercihleri arasındaki çelişkinin mutabakatla yürütülmesi; bunlar arasında dengenin bulunması gereği de ortadan kaklıyor. Gazeteciliğin sermayenin faaliyet alanlarından biri olarak dizayn edilmesinin yarattığı kümülatif yıkıma yalnızca “etik” ile karşı koyulmaya çalışıldıkça asıl olarak sınıflar mücadelesinin konusu olan bu çelişki, kişisel tutumlar seviyesine indirgenmiş oluyor.
Bugünün momenti, tüm toplumda olduğu gibi gazetecilikte de “eskinin öldüğü, yeninin doğamadığı” ve bu yüzden de “çok çeşitli hastalıklı semptomların ortaya çıktığı” bir ara dönem olarak yaşanıyor. Doğacak olan “yeni gazetecilik”in nasıl bir hayat süreceği içinden çıktığı toplumun ne yönde dönüşeceğine bağlı.
Yaklaşık 25 senedir gazetecilik için çalışıyorum, gazetecilik konuşuyorum, gazetecilik düşünüyorum, gazetecilik yazıyorum. Bu çalışmalara, konuşmalara, düşüncelere ve yazılara değer verdiğini yıllardır her fırsatta hissettiren Göksel Bozkurt istedi 24saat’te haftalık yazmamı. Başka çok az insan sayabilirim o istediği için yazacağım.
Bu köşede gazeteciliği, gazetecileri, gazetecilik emeğini, ve gazeteciliğin dönüşümünü tartışmaya çalıştım.
Benim için çok keyifli, besleyici ve öğretici oldu bu serüven. Eksik olmasın Göksel ağabey. Umarım benim de bir katkım olmuştur.
İşler izin vermiyor, kaçamak yazılar da içime sinmiyor.
İzin istiyorum.
Başka bir zamanda görüşürüz umarım. Zaten hep buralardayız.
24saat emekçilerine ve okurlarına çok teşekkür ederim.
Son söz:
Gazetecilik suç değildir ve biz kazanacağız.
Kaynak: 24saat
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.