Eğitim Hakkı Platformu, MEB’in “toplumsal cinsiyet eşitliği” dersine karşı çıkmasına ve Eğitim Bir-Sen ile birlikte Eğitim Sen’i hedef göstermesine tepki gösterdi. Bu dersin “ideolojik değil, bilimsel ve pedagojik” bir gereklilik olduğunu vurgulayan platform, MEB’in uzun zamandır tarikat ve cemaatlerle yaptığı protokollerle, okullara birçok kurum ve kişinin girişine izin verdiğini hatırlattı. Platform, MEB’in bu uygulamalarının mevzuata aykırı olduğunu belirtti
Eğitim Hakkı Platformu, saat 17.30’da Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde eylem yaptı. Platform, “Laik ve bilimsel eğitim karşıtı uygulamalara son verilsin” yazılı pankart açtı.
Platform, MEB’e bağlı il ve ilçe müdürlüklerinin okullarda Ramazan etkinlikleri düzenlemesi yönünde yazı göndermesinin eğitimin laik ve eşitlikçi yapısına zarar verdiğini söylerken, özellikle çocuk yaş grubundaki öğrencilerin, herhangi bir dini vecibeyi yerine getirmeye teşvik edilmesinin, doğrudan bir zorunluluk olmasa da psikolojik ve sosyal baskı oluşturma riski taşıdığını vurguladı. MEB’in, eğitim politikalarını şekillendirirken çağdaş, bilimsel ve laik eğitim ilkelerini esas alması, öğrencileri herhangi bir dini inanışa yönlendirecek uygulamalardan kaçınması gerektiğini belirten platform, “MEB’in okullarda “tek din, tek mezhep” anlayışıyla hareket ederek Ramazan etkinliklerini teşvik eden yaklaşımı kabul edilemez” dedi.
Yapılan açıklamanın ardından Eğitim Sen, MEB’in “toplumsal cinsiyet eşitliği” dersine karşı çıkmasına dair de konuştu. Kimi sendikaların, dinci ,gerici derneklerin, tarikatların ve cemaatlerin hedefine oturtulmaya çalışılan toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelelerinden, kutsallaştırılmış aile tanımı içine hapsedilme çabalarına karşın “kadın mücadelesi” demekten de asla vazgeçmeyeceklerini söyleyen Eğitim Sen, toplumsal cinsiyet eşitliğini yalnızca akademik bir kavram olarak görmediklerini ve bu eşitliğin sağlanmasının bir gereklilik olduğunu vurguladı.
Platformun açıklamalarının tamamı ise şu şekilde:
Millî Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı il ve ilçe müdürlüklerinin okullarda Ramazan etkinlikleri düzenlenmesi yönündeki yazısı eğitim sisteminin temel ilkeleri açısından ciddi sakıncalar taşımaktadır. Kamusal bir alan olan okullar, farklı inanç gruplarına sahip öğrenciler ve aileleri barındıran eğitim kurumlarıdır. Bu nedenle, herhangi bir dini etkinliğin teşvik edilmesi, eğitimin bilimsel, laik ve eşitlikçi yapısına zarar veren bir durumdur.
Çocuk gelişimi ve eğitimi, dini inançlar ve ritüeller üzerinden değil, evrensel, bilimsel ve demokratik değerler temelinde şekillenir. Ramazan etkinlikleri adı altında resmi talimatlar eşliğinde öğrencilerin oruç tutmaya teşvik edilmesi, okullarda dini yarışmaların düzenlenmesi ve iftar etkinlikleri gibi organizasyonlar, pedagojik açıdan sakıncalıdır. Eğitim kurumlarının görevi, bireylere herhangi bir dini kimliği ya da ibadeti dayatmak değil, sorgulayan, eleştiren ve özgür düşünebilen bireyler yetiştirmektir.
Özellikle çocuk yaş grubundaki öğrencilerin, herhangi bir dini vecibeyi yerine getirmeye teşvik edilmesi, doğrudan bir zorunluluk olmasa da psikolojik ve sosyal baskı oluşturma riski taşımaktadır. Dini inançlar bireysel alanın bir parçasıdır ve bu alanın resmi eğitim politikaları aracılığıyla şekillendirilmesi, anayasada güvence altına alınan laik eğitim ilkesine açıkça aykırı bir durumdur.
Sosyal yardımlaşma ve dayanışma eğitimin önemli bir boyutudur, ancak bu tür etkinlikler belli bir dinin ya da mezhebin ritüelleri ile sınırlandırılamaz. Yardımlaşma ve toplumsal dayanışma, insan hakları, eşitlik ve evrensel ahlaki değerler temelinde ele alınmalıdır. Bugüne kadar böyle yapılmadığı için eğitim sistemimiz, “tek din, tek mezhep” anlayışının propagandasını yapan tek tip bir yapıya dönüşmeye başlamıştır.MEB, eğitim politikalarını şekillendirirken çağdaş, bilimsel ve laik eğitim ilkelerini esas almalı, öğrencileri herhangi bir dini inanışa yönlendirecek uygulamalardan kaçınmalıdır. Türkiye’nin geleceği, demokratik ve laik bir eğitim anlayışının güçlendirilmesiyle mümkündür. Eğitim kurumları, bireylerin inanç özgürlüğünü güvence altına almalı ve tüm öğrencilere eşit mesafede durmalıdır. Kamu kaynaklarıyla finanse edilen eğitim kurumlarında herhangi bir dini kimliğin ya da mezhebin ön plana çıkarılması, toplumsal kutuplaşmayı artıracak ve eğitimin evrensel değerlerle uyumuna ciddi anlamda zarar verecektir.
Eğitim Hakkı Platformu olarak, tüm öğrencilerin eşit, özgür ve laik bir eğitim hakkına sahip olması gerektiğini savunuyoruz. MEB’in okullarda “tek din, tek mezhep” anlayışıyla hareket ederek Ramazan etkinliklerini teşvik eden yaklaşımı kabul edilemez. Kamusal eğitimin dini ritüellere göre değil, laik ve bilimsel temeller üzerinden hareket edilerek yeniden güçlendirilmesi çağrısında bulunuyoruz.
Herkesin elbette bazı inanç değerleri vardır. Ve bunları yaşasın, yaşaması da gerekir. Ancak bu okulda bir inancın, farklı inançlara psikolojik baskıya dönüşecek uygulamalarla olmaz. Bizim okullarda öğreteceğimiz değerler; eşitlik, farklılıklara saygı, bir arada kardeşçe yaşam, hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri olmalıdır. İhtiyacımız olan şey bu değerler eşliğinde sadece insan olmak. Başka bir şey değil.
Bir süredir kimi sendikaların, dinci ,gerici derneklerin, tarikatların ve cemaatlerin hedefine oturtulmaya çalışılan toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelemizden de , kutsallaştırılmış aile tanımı içine hapsedilme çabalarına karşın “kadın mücadelesi” demekten de asla vazgeçmeyeceğiz. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), sendikamızın 10 Mart günü toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ders yapılması ile ilgili kararına karşı çarpıtmalarla dolu ve suçlayıcı ifadeler kullanarak kamuoyuna dönük bir açıklama yayınlamıştır.
MEB’e 2014-2016 yılları arasında yürüttükleri Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesini (ETCEP) hatırlatmak isteriz. “Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın ve erkekler ile kız ve erkek çocukların haklar ve fırsatlardan tam ve eşit bir biçimde yararlanmaları ve sorumlulukları eşit olarak bölüşmeleri olarak tanımlanabilir. Toplumsal cinsiyet eşitliği kadın ve erkeğin aynılaştırılması anlamına gelmez; haklar, fırsatlar ve sorumlulukların cinsiyet temelinde farklı bir biçimde tanımlanmamasını öngörür. Toplumsal cinsiyet eşitliği, herhangi bir konuda plan, program ve politika hazırlama ve uygulama süreçlerinde kadın ve erkeklerin ihtiyaçlarının, beklentilerinin ve önceliklerinin farklı olabileceğini kabul eder. Bu ihtiyaç, beklenti ve önceliklerin dikkate alınması gerektiğine işaret eder. Bu nedenle de, toplumsal cinsiyet eşitliği hem bir insan hakları meselesidir, hem de insan merkezli kalkınmanın önkoşulu ve göstergesidir” Bu tanımlama bize değil 2014-2016 yılları arasında ETCEP projesini yürüten MEB ‘e aittir.
Aynı metinde Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği ise “kız ve erkek çocukların her türlü toplumsal kalıplardan, ön yargılardan uzak olarak eğitime erişebilmelerini, eğitimleri sırasında ve sonrasında elde edecekleri kazanımlarda da kendilerine eşit fırsatlar yaratılmasını ve her koşulda eşit muamele görmelerini öngörmektedir” denilmektedir.
Eğitim Sen olarak Toplumsal cinsiyet eşitliğini, yalnızca akademik bir kavram olarak değil, uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve demokratik eğitim anlayışının ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. UNESCO, Avrupa Konseyi ve birçok uluslararası eğitim kurumu, eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasını temel bir gereklilik olarak kabul etmektedir. Ancak MEB,bugünkü açıklaması ile toplumsal cinsiyet eşitliğini “zararlı” veya “tehdit” olarak göstermeye çalışarak, bilimsel bilgiye dayanmayan bir yaklaşım sergilemektedir. MEB’in, Eğitim Sen’in önerdiği toplumsal cinsiyet eşitliği derslerine karşı geliştirdiği tehdit ve çarpıtma dolu ifadeler kadın-erkek eşitliğini hedef alan ve geleneksel cinsiyet rollerini mutlaklaştıran bir bakış açısına dayanmaktadır. Öyle ki yandaş sendikalarıyla, ittifak içerisinde oldukları dini tarikat ve cemaatlerle önce çocuklarımız, sonrasında da toplumsal yaşamın her alanı gericileştirme politikalarının hedefindedir.
MEB ‘in Eğitim Sen’in toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesindeki yaklaşımına yönelik asılsız suçlamalaır, bilimsel gerçeklerden uzak, tamamen iktidarın siyasal-ideolojik çizgisini yansıtmaktadır. Eğitimi bir bütün olarak laik, bilimsel ve demokratik değerlerden uzaklaştırmaya, kadınların ve kız çocuklarının eğitimde ve toplumsal yaşamda eşit haklara sahip olma mücadelesini baltalamaya, eğitimde özgür bireyler yerine, ataerkil normlara boyun eğen bireyler yetiştirmeye yönelik bir amaca hizmet etmektedir. Oysa toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi , öğrencilerin adalet, insan hakları ve eşit yurttaşlık bilinciyle yetişmesini sağlayan temel bir unsurdur.
Eğitimi, cinsiyetçi kalıplar içinde dar bir çerçeveye hapsetmek, çocukların gelişimine zarar verecek ve onları iktidarın baskıcı ve otoriter içerikte oluşturmaya çalıştığı toplumsal normlara mahkûm edecektir.
İktidarın Artan kadın cinayetleri, çocuk istismarı, çocuk yaşta zorla evlilikler sorununu, kız çocuklarına ve kadınlara yönelik ayrımcılığı, şiddeti derinleştiren politikalarına her gün şahit oluyoruz. İktidarın bu uygulamalarına paralel olarak MEB de “Maarif Yüzyılı” eğitim müfredatı başta olmak üzere, dinci, gerici,ırkçıdernek,vakıf,cemaat ve tarikatlarla imzaladığı protokollerle eğitimi kendi ideolojik görüşü doğrultusunda değiştirip dönüştürme çabalarını sürdürüyor.
İstanbul sözleşmesinden çekilen, kadınların eşitlik özgürlük mücadelesini yok sayan, kadınları kutsallaştırdığı ailenin içine hapsetmeye çalışan iktidarın ,EĞİTİM SEN in yıllardır yürüttüğü toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini kriminalize ederek hedef alması oldukça manidardır. İktidarın ve MEB’e bağlı bir müdürlük gibi çalışan yandaş sendikanın da MEB le aynı dili kullanarak Eğitim Sen’e saldırması bizleri şaşırtmamıştır.
Şaşırtıcı olan kendisini laik ve bilimsel eğitimin, seküler yaşamın savunucusu olarak addeden sendikanın kimi unsurlarının bu konuda iktidar ve MEB’le aynı dili kullanarak Eğitim Sen’i MEB’e şikayet etmesidir.
“Eğitim Sen’in toplumsal cinsiyet eşitliği dersine sahip çıkması, MEB’in iddia ettiği gibi “ideolojik” değil, tam tersine bilimsel ve pedagojik bir gerekliliktir. Çünkü Demokratik ve çağdaş bir toplum, bireylerin cinsiyetlerinden bağımsız olarak eşit haklara sahip olduğu bir eğitim sistemini zorunlu kılmaktadır.
Eğitim Sen, her koşulda bilimsel, laik ve demokratik eğitimi savunmaya devam edecektir. MEB’in suçlayıcı dili ve toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alan politikaları, toplum tarafından asla kabul edilmeyecektir.
MEB’in bu gerici ve baskıcı tutumuna karşı durmak, tüm eğitim emekçilerinin ve demokratik kitle örgütlerinin sorumluluğudur. Eğitim hakkı, cinsiyet eşitliği ile güçlenir; özgür ve adil bir toplumun temelini ancak eşitlikçi bir eğitim anlayışı oluşturur. Eğitim Sen bütün çarpıtma, suçlama ve tehditlere karşı toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini sürdürmeye devam edecektir.
Laik,bilimsel eğitimi, demokrasiyi, toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alan, haklarımızı yok sayan, eşitsizliği derinleştirmek isteyenlerin karşısında bulunduğumuz her alanda direnmeye ve mücadele etmeye devam edeceğiz.
Sendika.Org