Kapitalizmin bunalımını saklamak, örtmek ve de sömürüsünü devam ettirmek için kimi kaçamak ya da kurnazlıklara başvurduğunu da biliyoruz. İşte tutkulu yollarından biri de yeşil kapitalizm kavramı olup sistemi üç farklı yola götürmekte: Yenilenebilir enerjilere ve altyapılarına yatırım yaparak sermaye birikimini devam ettirmek, bu sözde büyümenin yanında tutukluk yapan zenginliğin dağıtım düzeneğini yeniden yola koymak ve bunları yaparken de dünyada yaşayabilme koşullarını korumaya çalışmak -yani doğa ve biyoçeşitliliği koruduğunu göstermek-.
Her geçen gün yeni bir doğa katliamı dünyanın değişik yörelerinde gerçekleşiyor. Ağaçlardan hayvanlara, topraktan akarsulara kadar her yaşam alanı tahrip ediliyor. Doğa can çekişiyor ama kimin umurunda. Önemli olan kısa vadede getireceği kazanç. Ama kazanan doğa olacak.
Kapitalist sistemin doğayı, toprağı, akarsuları, ormanları, okyanusları tükettiğini, atmosferi nefes alamaz hale getirdiğini, bitki ve diğer canlıları yok ettiğini biliyoruz. Bunalımı aşmak için de farklı yollara başvurduğunu da biliyoruz. Bunalımını saklamak, örtmek ve de sömürüsünü devam ettirmek için kimi kaçamak ya da kurnazlıklara başvurduğunu da biliyoruz. İşte tutkulu yollarından biri de yeşil kapitalizm kavramı olup sistemi üç farklı yola götürmekte: Yenilenebilir enerjilere ve altyapılarına yatırım yaparak sermaye birikimini devam ettirmek, bu sözde büyümenin yanında tutukluk yapan zenginliğin dağıtım düzeneğini yeniden yola koymak ve bunları yaparken de dünyada yaşayabilme koşullarını korumaya çalışmak -yani doğa ve biyoçeşitliliği koruduğunu göstermek-. Bunalım sürdükçe de kimi ülkelerde neofaşist otoriter sapmalara tanık oluyoruz ve ekofaşist eğilimler ortaya çıkıyor. ABD’de Yellowstone ya da Yasemite gibi yaratılan kimi ulusal parklarda yaşayan yerli halk buralardan güzelliği bozuyor, çevrenin parlaklığını zedeliyorlar diye uzaklaştırılmışlardır. Sömürge insanları çevrelerini bozar ve Avrupalı gelir korur ve restore eder de ekofaşizm düşüncesidir.
BÇ’i koruma konusunda kimi önlemler ya da politikalar farklı ülkelerde uygulamaya koyulmakta ve sistem kendini “doğanın koruyucusu” olarak ilan etmekte.
Önce Millennium Ecosystem Assessement’dan (MEA) kısaca söz edelim. Bu rapor; bin yıl için ekosistemlerin değerlendirilmesine dair olup BM tarafından 2005 yılında oluşturulan bir rapordur. Ekosistemlerin sağladığı hizmetler ile insanlığın verdiği çevresel hizmetlerden söz edilir. Ekosistemler bize 4 önemli hizmet sağlar:
İnsanlarda kimi çevre hizmetleriyle ekosistemleri ayakta tutmaya çalışır: Organik tarım, kaynak koruma, kirliliği önleme gibi.
Aşağıda söz edeceğimiz kimi uygulamalar her iki durum için geçerlidir.
Kirlettiği doğa ve havayı temizlemek için nasıl ki “kirleten öder” ya da “karbon piyasasını” uygulamaları devreye sokulduysa doğa koruma için de “dostlar alışverişte görsün” hesabı kimi uygulamalar devreye girmekte.
Devlet bir yıl içinde en çok salınan kirleticileri saptar ve kirletme hakkını satar. En çok kirleten en çok öder. Fazla ödememek için kirliliği azaltmak zorunda kalırsın, azalttığın ölçüde kotanın geri kalan kısmını da satabilirsin ya da ödememek için ülkeyi terk eder, başka bir ülkede kirliliğe devam edersin. Piyasada kirleten çok oyuncu varsa sistem ağırlaşır, hesap zor hale gelebilir.
Karbon piyasasında ise salım kotaları saptanır. Sektörlere göre salımlar belirlenir ve bir fiyat verilir. Her ülke üreteceği karbonu hesaplar. Sonra ton başına salım izni hesaplanır. Fazla ya da eksik salım durumuna göre karbon satın alınır ya da satılır. Karbon finansal ürün olur, borsa, bankalar devreye girerek piyasası oluşturulur. Salımı azaltmak için yatırım yaparsın ve kirletme hakkı kazanıp başkasına satabilirsin. Ama fazla kota verilince ve işler borsaya düşünce fiyat da önemli ölçüde düşer ve piyasa bu işi çözemez, salımlar devam eder.
Karbon vergisi alınmaya çalışılır ve özellikle benzin, mazot fiyatı artırılır. Kişisel davranışa etki yapabileceği gibi şirketleri de etkiler. Fiyatını artırmaması ve istihdamı koruyabilmesi için de finansal destek sağlanır. Çalışanlara da (geliri az olanlara) az çok destek olunur.
Maliyet-avantaj sistemi ise “kirleteni kapatmak mı ya da uzun vadede olaya bakmak ve önlem almak mı daha verimli” gibi bir karşılaştırma yapar.
Sonuçta suyu, havayı kirletenleri yasaklamak mı daha mantıklı yoksa suyu, havayı temizlemek için sistemler mi kurulmalı gibi bir sonuca ulaşıyoruz ve çözüm bir o yana bir bu yana gidip geliyor.
Şimdi farklı ülkelerde farklı adlarla kullanılan ama ortak yönleri çok olan kimi doğa ve BÇ’i koruma yollarına bakalım. Bunların çoğu hukuksal birer araç olup sözleşmeyle belirlenir.
Daha önceki bir yazımızda ekolojik denkleştirme ve takas bankalarından söz etmiştik[1] ki bu da doğa koruma adına yapılan bir uygulamadır.
Çevresel eylemsel yükümlülükler (ÇEY): Çevreyi ve BÇ’i koruma adına taşınmaz mal sahipleriyle Devlet, kamusal birlikler ya da Sivil Toplum örgütleri antlaşma yapar. Taşıınmaz sahibi olduğu araziyle ilgili (orman, mera, çayırlık, otlak, sulak alan, av alanı, üreme alanı, göç yolu) çevre koruma isteyebilir. Sözleşme yapılır ve çevresel eylemsel yükümlülükler belirlenir. İsteğe bağlıdır. Tazminat, takas içerebilir. Mal sahibine ödeme yapılabileceği gibi teknik destekte sağlanabilir. Süresi 99 yıl olabilir. Mülk sahibi değişse de sözleşme devam eder. Mirasçı da sözleşmeye devam eder. Yükümlülük aktif (toprağı zenginleştirme, ağaç dikme, koruluk yapma) olabileceği gibi pasif de (ağaç kesmeme, tarım ilacı kulllanmama, çitleri koruma) olabilir. Arazide depo, ahır gibi yerler varsa korunur. Gerekirse tampon bölge olabilir (orman-kent arası arazi). Yasaların öngöremediği doğal alanları içerebilir, çünkü özel mülkiyet içindedir. Doğa ve BÇ’in gelişmesine göre ve kimi doğal felaketler sonucu (yangın, sel, hastalık gibi) yeniden düzenleme yapılabilir. 2023 yılında Fransa’da 130 adet ÇEY bulunmaktadır.
Koruma için irtifak (kullanım) hakkı (KİH): ABD, Kanada, Avusturya, İsviçre gibi ülkelerde uygulanan bir koruma yolu olup mülk sahibi arazisinin bir kısmını koruma için verir. Özel mülk sahibi çevre koruma adına sözleşmeyle yükümlülüklerini belirtmeye izin verir. Orman alanı olabileceği gibi kıyı koruma da olabilir ki buna yeşil-mavi atkı adı verilir. Korumayı bir kamu kuruluşu üstlenebileceği gibi sivil toplum örgütü de üstlenebilir. Mülk sahibi korumaya verdiği alan için finansal destek alabilir. Vergi açısından destek olabilir. İsteğe bağlıdır. Kamusal düzene zarar vermeden ekolojik altyapıyı koruma amaçlanır. Toprağa özen gösterilir, ağaç dikilir, organik tarım yapılabilir. Yükümlülük değil doğayı koruma adına kullanım hakkı söz konusudur. Mülk sahibi araziyi üçüncü bir kişiye kiraya vermiş ise onayı alınır. ABD’de 1961 yılında kurulan The Nature Conservancy bu tür bir örgütlenmedir. 140.000 sözleşme ile 10 milyon hektar korunur. Kanada’da 1359 sözleşme ile 13.000 hektar korunur (Uniforme Conservatiın Easement Act, 1981). Avusturya, Yeni Zelanda ise Reserves Act’i 1977’de imzalar. İskoçya 2003, İngiltere 2016 yılında benzer uygulamalara geçerler.
Kamusal, özel çevresel yükümlülükler uygulaması (KÖÇYU): Brezilya’da “servidao florestal” adı altında özel mülkiyete çevre koruma adına sınırlama getirilir. Amazon ormanlarının önemli ölçüde yok edildiği bir ortamda kişisel ve kamusal sözleşmelerle doğal kaynaklar koruma altına alınmaya çalışılır. Kırsal kesimde doğa adına mülkiyet sınırlanabilir ve Amazon ormanlarında özel mülkiyetin yüzde 80’i ilgilendirir. Ayrıca özel mülkiyet alanları içinde ekolojik hassas bölgeler, sürekli koruma alanları ya da ekolojik kulvarlar yaratılmaya çalışılır. Doğal felaketlerin olabileceği sınırlar içinde koruma önlemleri alınır.
Çevresel hizmetler karşılığı ödeme (ÇHKÖ): Kosta Rika’da tropikal ormanları koruma adına köylülere ormanı tarlaya çevirmemeleri adına ödeme yapılır. Belki tarım işletmesi daha fazla kazanç sağlayabilir ama ekolojik kaybın daha fazla olacağı hesap edilerek ödeme yapılır. Ödeme sabit olduğu gibi mal karşılığı da olabilir. Buna benzer bir uygulama Fransa’da da vardır. AB Ortak Tarım Politikası çerçevesi dahilinde tarım-çevresel ve iklimsel önlemler karşılığı olarak çiftçiye çevre hizmeti karşılığı ve gelir kaybına karşılık ödeme yapılır. Sözleşme süresi kısa olabilir. Örneğin Vittel kaynak suyu işletmesi çiftçilerle işbirliği yaparak mısır üretiminde tarlalarda nitrat kullanımını (hayvan gübresi) önlemek için sözleşme yapar. 10 yıl sonra su içindeki nitrat oranı azalır. Ödeme konusunda şantaj da olabilir ve “ödemeyi hemen yapın yoksa hesabı bozarım” diyenler de olmuştur.
Ekosistemleri telafi etme (ESTE): Ekosistemleri koruma adına önce sistemi bozan etmenleri önlemek yoksa azaltmak ve sonunda da telafi etme sistemi olup doğada yaşayan bitki ve hayvanlara verilen zararı telafi etmek -yani ekolojik işlevleri dikkate alarak ya da etkilenmelerini dikkate alarak telafi etmek (ödeme karşılığı, mal karşılığı)- söz konusudur.
Özel kişilerin orman satın alması (ÖKOSA): Doğayı ve BÇ’i koruma adına ve özellikle eski ormanları ve içerdiği zenginliği koruma adına kişiler bir araya gelerek belirli bir orman alanı satın almaya çalışırlar.
Bu tür uygulamaların ortak noktası ve en zor yönü doğaya verilecek fiyattır. Çitfçi ormanı tarlaya çevirmesin diye ödeme yapıyoruz ama ormanın değeri nedir, nasıl hesaplanabilir ya da çitfçi burada tarım yapsaydı kazandığı gelir doğanın da fiyatı olabilir mi sorusu akla gelebilir. Fiyat vermek çok zor olsa da doğanın öfkesinin maliyeti çok daha fazladır. Çiçeklenme, tozlaşma olmazsa ekim kaybının 150 milyar dolar olacağı öngörülür. Peki doğal arıtma olmazsa su arıtma kaça patlar? Robert Costanza’nın yaptığı çalışmaya göre doğanın bir yıllık sağladığı değer 33000 milyar dolardır.
Doğanın fiyatına bakmadan sadece saygı ve özen göstermemiz yeterli. Doğa karşılığını verecektir.
Karl Marx’ın dediği gibi emek maddi zenginliğin tek kaynağı değildir, babasıdır, anası da doğadır. Bugünkü dünyadan farklı bir dünyaya geçmek zorundayız. Geçiş de doğaya saygı ile birlikte köktenci olmalı.
Kaynaklar:
[1] İsmail Kılınç: Ekolojik denkleştirme ve takas bankaları