Hak, ahlaki bir değer olarak hakikati, hakikat ise adaleti temsil ediyorsa adalet sadece insanı temsil edemez. Gerçek tanımlı olmayan adalet bizi hukuka götürür. O andan itabaren hukuk seçilenlerin hukukudur. Bu hukuk sisteminde oy hakkı olmayan doğa ve hayvanlar artık devre dışıdır. Örneğin devre dışı kalan sokakta yaşayan köpekler için hukukun gözünde değerleri yoktur
Demokrasi talep ve mücadelesinin çok yoğunlaştığı (gündemde tutulduğu) bugünlerde demokrasiden ne anladığımızı ve anlamadığımızı sorgulamak istedik. Demokrasinin daha geniş ve daha derin tanımlarının yapılması gerektiğine vurgu yapmak için bu yazıyı kaleme aldık. Şu sorunun cevabı yazımızın temelini oluşturacaktır: Sosyal – liberal – düşük yoğunluklu – dini – otoriter demokrasiler var fakat neden hayvanlar için demokrasi yok?
Küçük bir hatırlatma ile devam edelim; yazı boyunca cevabını arayacağımız soru fiillerinin, karıncaların ya da arıların kendi iç yaşamsal faaliyetlerinde uyguladıkları demokrasi değil. Bizim derdimiz insan (egemen erkek insan) ile hayvan arasında süren ilişkide demokrasiyi aramak ve neden yok olduğunu anlamaya çalışmak.
Halkın, halk için halk tarafından yönetimi demek olan demokrasi insanların eşit haklara sahip olması, seçme ve seçilme özgürlüğü, demokratik ilişkiler bütünü ve insanın doğaya ve hayvanlara karşı adaletli davranışlarını kapsar. Bu kapsam bizi doğrudan gerçek demokrasiye götürür ve önüne ardına hiçbir ek almaz. Gerçek demokrasi teorik temelleri antik Yunan’da atılan ama orada bile tam olarak uygulanamayan bir geçmişe sahip. Gerçek demokrasi üç temel yapı üzerinde yükselir. Bunlar insan, doğa ve hayvanlardır. Bu üçlü yapıyı bir arada bulundurmayan demokrasilere gerçek demokrasiler diyemeyiz. Gerçek olmayan bu demokrasiler ise iki temel yapı üzerine inşa edilmiştir. Bu iki yapı yöneten insan ve yönetilen diğerleridir. Yöneten erkek insanın tanımını diğer yazılarımızda yaptığımız için burada detaylara girmeyeceğiz. Yöneten ve yönetilen ayrımı içinde az yada çok tahakkümü, şiddeti, baskıyı ve sömürüyü barındırır ve bunlardan beslenir. Konumuz açısından bizi ilgilendiren kısma; yani gerçek demokrasi ile temsili demokrasi arasındaki ilişkilere/çelişkilere değinerek devam edelim.
Gerçek demokrasi seçimleri oligarşik bir yönetimi iktidara taşıyacağı kuşkusuyla reddeder. Her yönetilenin aynı zamanda yönetici de olabildiği gerçek demokraside seçim yoktur, olsa bile çok sınırlıdır. Seçim, bir yönetim biçimine dönüştürülüp fetişleştirildiğinde o andan itibaren seçilen ile seçen arasında yabancılaşma başlar. Oy hakkına indirgenen seçme seçilme ilişkisi gerçek demokrasinin iki önemli ayağını doğayı ve hayvanları tahakküm altına alarak devre dışı bırakır: Oy hakkı olmayanların seçilme ve dolayısıyla söz hakkı yoktur! Burada sözden kastımız adalet ve hakların yok olmasıdır.
Hak, ahlaki bir değer olarak hakikati, hakikat ise adaleti temsil ediyorsa adalet sadece insanı temsil edemez. Gerçek tanımlı olmayan adalet bizi hukuka götürür. O andan itibaren hukuk seçilenlerin hukukudur. Bu hukuk sisteminde oy hakkı olmayan doğa ve hayvanlar artık devre dışıdır. Örneğin devre dışı kalan sokakta yaşayan köpekler için hukukun gözünde değerleri yoktur.
Seçimin bir yönetim biçimine dönüştürülmesi politikayı bir meslek, politikacıları da bu mesleğin sahipleri yapar. Politika meslek olarak meşrulaştığı andan itibaren yirmi, otuz yıl milletvekilliği, parti başkanlığı, belediye başkanlığı, STK başkanlığı yapan kişileri görmek kaçınılmazdır. İşte tam da bu nokta da politikayı meslek edinip seçilenler, oy hakkı yani iktidarlarını sağlamlaştırıcı etkileri olmadıkları için hayvanlara ve doğaya karşı saldırıyı en üst seviyeye çıkarmaktan çekinmeyeceklerdir.
Oy hakkı yani temsil ilişkisi içinde büyük sıkıntılar barındırmaktadır. Bir kere gerçek, birebir temsil diye bir şey söz konusu olamaz. Her canlının bir iradesi yani kendini temsil edecek bir yetisi vardır ve irade devredilemez nitelikte ve önemdedir. Örneğin yetmiş, seksen tane evi olan bir seçilmiş evsizleri temsil edebilir mi? Ya da, hayvanlar insanın emrindedir diyen bir başka seçilmiş hayvan haklarını savunabilir mi?
Yazımızın başında kısaca tanımladığımız gerçek (doğrudan) demokrasinin olmadığı her ortam ve koşulda sahnelenen demokrasicilik oyunudur. Bu oyun maalesef doğa ve hayvanlar üzerine kurgulanmış, sonu ölümle biten korkunç bir oyundur. Gerçek demokrasi adaletin eşitliği kadar ekonomik eşitliği de varsayar. Oysa biliyoruz ki bugün, sokakta yaşayan hayvanlara karşı uygulanan tüm şiddetin altında ekonomik çıkarlar (sermayenin çıkarları) ve onun kâr mantığı yatar. Canlısından para kazamadığı sokakta yaşayan köpeklerin ölümünden para kazanma derdinde olan sermaye için tek çare öldürmektir! Bu anlamı ile “Sokakta yaşayan köpekler için demokrasi var mı?” sorusunun yanıtı kesinlikle hayırdır!
Bunun bir diğer önemli sebebi de seçilenler için paranın gücünün her şeyin üzerinde olmasıdır. En tehlikeli durumda işte budur: Politik çıkarlarla maddi çıkarların aynılaşması…
Başladığımız gibi bitirelim: Hayvanlar için demokrasi, hemen, şimdi!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.