Cumartesi Anneleri 1041. hafta nöbetinde 8 Mart vesilesiyle gözaltında kaybedilen kadınları andı. İHD’nin tespitlerine göre 19 kadının gözaltında kaybedildiğini ifade eden Cumartesi Anneleri, bugün sokaklara çıkacak kadınlarla dayanışma içinde olduklarını belirtti
Cumartesi Anneleri 1041. hafta nöbetinde Galatasaray Meydanı’ndaydı. 8 Mart vesilesiyle gözaltında kaybedilen kadınları anan Cumartesi Anneleri, İHD’nin tespitlerine göre 19 kadının gözaltında kaybedildiğini ifade etti.
Erkek egemen sistemin kadınlara dayattığı sınırlara ve biçtiği rollere itiraz etmek için sokaklara çıkan kadınlarla dayanışma içinde olduklarını belirten Cumartesi Anneleri, İçişleri Bakanı ve valilere, 8 Mart eylemlerine yönelik hukuka aykırı yasaklama kararlarından vazgeçme çağrısında bulundu.
Cumartesi Anneleri gözaltında kaybedilen kadınları ve onlar için yürütülen adalet mücadelesini şöyle anlattı:
8 Mart vesilesiyle, 1041. haftamızda, İHD’nin tespitlerine göre gözaltında kaybedilen 19 kadını saygıyla anıyor ve onların arasında bulunan Hatun Işık, Yeter Işık, Elif Işık, Gülizar Serin ve onun üç yaşındaki kızı Dilek için hakikat ve adalet talep ediyoruz.
23-24 Eylül 1994 tarihlerinde Dersim merkeze bağlı Gökçek Köyü Mirik Mezrası ve civarında, Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu Dağ Komando Tugay Komutanlığı’na bağlı askerler tarafından bir operasyon yapıldı. Operasyon sırasında, mezrada Serin ve Işık ailelerinden biri bebek olmak üzere yedi kişi bulunuyordu.
Operasyon sonrasında köye gidenler, her yerin bombalandığını ve evlerin yakıldığını gördüler. Mezradaki evlerinde bulunan 3 yaşındaki Dilek Serin, 34 yaşındaki Gülizar ve Düzali Serin, 25 yaşındaki Hatun Işık, 20 yaşındaki Elif Işık, 18 yaşındaki Yeter Işık ve 60 yaşındaki Haydar Işık’tan ise bir daha haber alınamadı.
Olaydan birkaç gün sonra askerden terhis olup dönen Ali Işık, ailesini aramak için Mirik’e gitti ve geri dönmedi. O tarihte okulda olduğu için kurtulan ailenin diğer oğlu Süleyman Işık, 30 Eylül 1994 günü TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı’na dilekçe vererek “yakınları hakkında araştırma yapılmasını ve sağ olup olmadıklarına dair bilgi verilmesini” talep etti.
7 Ekim 1994 tarihinde de Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak ailesinin ve köye giden abisinin akıbetinin araştırılmasını istedi. Ancak, Cumhuriyet savcısı dilekçeyi işleme koysa da yeterli bir inceleme yapmadı ve olay yerine bile gitmedi.
8 Ekim 1994 günü Ali Işık’ın cansız bedeni, Gökçek Karakolu’nun görüş mesafesi içinde bir çoban tarafından bulundu. Vücudu çıplaktı, başı ezilmişti ve Adli Tıp raporuna göre ateşli silahla öldürülmüştü.
5 Aralık 1994 tarihinde Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı, “faili meçhul eylem ve cinayet” olarak değerlendirdiği dosyayı Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne gönderdi. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ise 27 Aralık 1994 tarihinde aileye “kayıp kişiler hakkında herhangi bir bulguya ulaşılamadığını” bildirdi.
30 Temmuz 2002’de Dersim’de OHAL’in kaldırılmasının ardından aileler dosyanın yeniden açılması için defalarca girişimde bulundu. 2004 yılında avukatları Hüseyin Aygün, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e açık mektup yazarak, Dersim’deki zorla kaybetmelerde Bolu Komando Tugayı ve komutanının sorumluluğu nedeniyle soruşturma başlatılmasını talep etti.
Ancak tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Mirik kayıplarının dosyaları, “faili meçhul olay” denilerek tozlu raflara terk edildi.
Gözaltında kaybedilişlerinin 30. yılında Mirik kayıplarının akıbetinin açıklanması ve sorumluların yargılanması için yetkilileri göreve çağırıyoruz.
Kaç yıl geçerse geçsin; tüm kayıplarımız için, Dilek Serin, Gülizar Serin, Hatun Işık, Elif Işık, Yeter Işık Haydar Işık be Ali Işık için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.
8 Mart vesilesiyle bir kez daha söylüyoruz: Kadınlar barış istiyor! Cumartesi Anneleri/ İnsanları barış istiyor!
Sendika.Org