Alfredo Saad-Filho “Kapitalizme Reddiye” kitabında çağdaş kapitalizmin yapısal özelliklerini ve temel açmazlarını açıklamak için bu derlemeyi oluşturduğunu söylüyor. Sermaye, sömürü ve çelişki, küresel kapitalizm, kriz ve kapitalizmin aşılması gibi üç başlık altında ele alınan incelemede, sistem analizinin yanı sıra kapitalizme karşı yürütülen mücadeleyi güçlendirmek de amaçlanıyor
19. yüzyılda toplumbilim alanında çığır açan kuramcı ve eylem insanı Karl Marx’ın kapitalizm analizi günümüzde hâlâ geçerli mi? “İncil”den sonra dünyada en çok satılan kitap olan dev eseri “Kapital”de ve diğer eserlerinde yaptığı çözümlemeler günümüz gerçeklerine ışık tutabilir mi? Çoğunlukla ekonomik kriz dönemlerinde hatırlanan Marx’ın teorik analizlerinin günümüzde onun zamanından bile daha geçerli olduğunu düşünüyorum. Kapitalizmin gelişme döneminde sistemin işleyiş mekanizmalarını ve çelişkilerini ortaya koyan Marx’tan bu yana kapitalist saldırının boyutları daha da artmış, sadece insanların yaşam koşullarında değil tüm canlıların ve doğanın üzerindeki yıkıcı etkileri kendini güçlü biçimde göstermektedir.
Alfredo Saad-Filho “Kapitalizme Reddiye” kitabında çağdaş kapitalizmin yapısal özelliklerini ve temel açmazlarını açıklamak için bu derlemeyi oluşturduğunu söylüyor. Sermaye, sömürü ve çelişki, küresel kapitalizm, kriz ve kapitalizmin aşılması gibi üç başlık altında ele alınan incelemede, sistem analizinin yanı sıra kapitalizme karşı yürütülen mücadeleyi güçlendirmek de amaçlanıyor.
Alfredo Saad-Filho, Kapitalizme Reddiye Marksist Bir Giriş, İngilizceden çevirenler: Emel Kahraman, Şükrü Alpagut, Aslı Zengin, Cihan Gerçek, Defne Orhun, Erkal Ünal, Hasan Böğün, Yordam Kitap, 2006, 320 sayfa.
Marx’ın değer kuramı ile ilgili makalelerde; metaların ve emeğin ikili nitelikleri, toplumsal ilişki olan sermayenin oluşumu ve gelişim, üretken olan ve üretken olmayan emek, sermaye birikiminin temelini oluşturan sömürü kavramları ile para ve kredi mekanizmaları ele alınıyor.
Marksist teoride metalar kullanım değeri ve mübadele değeri olarak, emek ise soyut ve somut emek olarak ikili niteliğe sahiptir. Kullanım değeri metanın yararlanma özelliğini gösterir, mübadele değeri ise diğer metalarla mübadelesini. Mübadele değeri ücret oranı ile temsil edilir. Dolayısıyla emekgücü ötekiler gibi bir meta ve ücretli işçiler de meta satıcılarıdır.
Burada emek ve emekgücü ayrımı önemlidir. Emekgücü metaları üretme potansiyeli iken emek bunun kullanımıdır. Sermayedar işçiyi kiraladığında onların emekgücüne bir süreliğine el koyar. Somut emek bir meta üretmek için harcanan emek iken, soyut emek bütün metaları birbirine eşitleyen (metalar arasındaki eşdeğerlik ilişkisinden türer) genel emeği gösterir. Kullanım değeri bütün toplumlar için gerekli ve geçerliyken mübadele değeri sadece kapitalist sistemde geçerlidir. Aynı şekilde somut emek bütün toplumlarda mevcut iken soyut emek sadece kapitalist sistemde mevcuttur. İşçinin kendi gündelik ihtiyaçlarının ötesinde sermayedar için yarattığı değer, artı değer sadece sanayi kesiminde çalışan işçiler için söz konusudur. Ticaret ve hizmet kesimlerinde çalışan işçiler için artı değerden söz edilemez. Ticari sermaye eşitsiz mübadele yoluyla sanayi sermayesi tarafından yaratılan artı değerin bir kısmına el koyar.
Artı değer üreten emek üretken emektir. Emeğin üretken sayılabilmesi için ücretli olması, artı değere el koyulması için ürünün satılması ve üretime bağlı olması gerekir. Soyut emekleri birbirine eşitleyen değer, bir metanın üretilmesi için gerekli olan toplumsal zamandır. Değerin bağımsız temsilcisi olan ve evrensel eşdeğeri gösteren para ise kapitalizmde özel bir yere sahiptir.
Para olarak para (Meta-Para-Başka Meta) piyasa işlemlerinin zıttıdır. Burada amaç kullanım değeri elde etmektir ve yukarıda belirttiğimiz gibi her toplum için (üretim tarzında) geçerlidir. Sermaye olarak para ise (Para-Meta-Daha çok Para) işçi tutmayı ve artı değer yaratmayı sağlar. Burada para hem amaç hem de araçtır.
Wood makalesinde kapitalizm ile önceki sınıflı toplumlar arasında önemli bir farka değinir. Önceki toplumlarda askeri ve siyasi gücün nerde olduğu ekonomik iktidarı gösterirken kapitalist sistemde ekonomik iktidar, askeri ve siyasi güçten ayrı değerlendirilir. Kapitalizmde üretim araçlarının mülkiyetine sahip olamayan ve yaşamak için emek güçlerini satmak zorunda olan işçilerin varlığı askeri ve siyasi gücün baskısını önceler. Ancak sermaye bu ekonomik gücü nedeniyle siyasi tahakkümün ötesine de gidebilmektedir. Sermayenin emek maliyetlerini sürekli aşağı çekme ihtiyacı ile insanların para harcamasını gerektiren tüketimi sürekli genişletme ihtiyacı arasında kaçınılmaz bir çelişkiye değinen Wood’a göre, sermaye birikiminin büyümesi sermayenin ulusal sınırların ötesine geçerek coğrafi sınırlarını genişletme zorunluluğuna vurgu yapar. Temel hedefi rakiplerini alt edip ulusal sınırları aşarak kârı ve sermaye birikimini artırmak olan sermayenin bu zorunluluğu savaş riskini gündeme getirmektedir. Christopher Cramer de kapitalizmin ulusal güç ve rekabetle kamçılandığında kolaylıkla savaşçı niteliğe büründüğünü ileri sürer.
Kapitalizmin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için sanayi ve finansal sermayenin işbirliğine değinen Brunhoff finansal liberalleşmenin sebebini 1970’lerde yaşanan ekonomik krize bağlar Finansal piyasaların mevcut hakimiyeti sanayi sermayesinin temel önemini yitirdiği anlamına gelmez, sadece kârlılığı sürdürmek için yeni bir koalisyon anlamına gelir. Brunhoff’a göre, banka kredileri ve finans piyasalarını içeren kredi sistemi rekabet savaşında korkunç bir silahtır. Ve sonuç itibariyle sermayenin merkezileşmesini sağlayan büyük bir sosyal mekanizmaya dönüşmüştür.
Kriz ve kapitalizmin aşılması bölümünde Marx’ın kriz teorileri gözden geçirilir. Marx’ın detaylı bir kriz teorisi geliştirmemesine karşın kriz olasılıkları ile ilgili olarak neyin irdelenmesi gerektiğini açıkça gösterdiğine değinilir. Paul Zarembka, Rosa Luxemburg’a atıfla “eğer kapitalist gelişim kendi yıkımı doğrultusunda ilerlemezse o zaman sosyalizmin objektif olarak gerekli olmaktan çıktığını” söyler. Luxemburg’un en önemli yapıtı “Sermaye Birikimi”nde krizin son paragrafta yer aldığını aktararak şu alıntıyı yapar: “Her ne kadar kapitalizm evrensel olmak için çabalıyor ve gerçekte bu eğilimi taşıyor olsa da, yıkılmak orundadır, çünkü özü bakımından evrensel bir üretim biçimi olmak yeteneğine sahip değildir.”
Fred Moseley, kriz teorilerinden biri olan “kâr oranlarının düşme eğilimine” ilişkin teoriyi ABD ekonomisinden örnekler vererek açıklarken, John Holloway, Marksizm’de sınıf mücadelesinin önemine değinir ve dünyayı değiştirmek için eyleyişe vurgu yapar. Eyleyişler sermayedarın denetiminde emeğe dönüştüğü ve eyleyen işçinin hayatta kalma amacına dönüştüğü için öteki eyleyenlerle arasındaki doğrudan bağlantı kopmuştur. Sermaye, varoluşu için eyleyişi emeğe dönüştürmeye ve bu emeği sömürmeye muhtaçtır. Ve bu sömürüyü sürekli yoğunlaştırmaya da muhtaç olup bunun için mücadele eder. Holloway, bu mücadelenin karşısına sadece klasik işçi sınıfının değil, bütün mağdurların, hayatın her alanında insanlık onurunun tanınmasına dayanan bir toplum için mücadelelerini koyar.
Alfredo Saad-Filho “Kapitalizme Reddiye Marksist Bir Giriş” adlı derlemesinde; Marx’ın değer teorisi, kriz teorileri, teknolojik değişim, küresel sermaye, çevre sorunları, sınıf mücadeleleri, kapitalizmin sürdürülemez olduğu, kapitalimin aşılması, günümüzün yabancılaşan bireyinden özgür bireylerin birliğine giden sürece ilişkin makalelerden oluşuyor. Başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair argümanlar geliştiriyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.