kampanyalar feministler için önemli eylem biçimleri. Bir ülkede aynı anda, birden fazla konuda birden fazla kampanya yürütülebilir çünkü talepler ve ihtiyaçlar arasında bir hiyerarşi yok. geçen hafta önerdiğim çocuk bakımı ve kreşler de, belediyelerden sendikalara ve tabii babalara uzanacak bir etki alanıyla, iyi bir kampanya teması değil mi?
kadın kurtuluş hareketi dünyanın pek çok yerinde kampanyalarla yola çıktı, hâlâ da öyle ilerliyor. sadece batı ülkelerinden söz etmiyorum, örneğin güney asya’da da birçok yaratıcı ve etkili kampanya yürütüldüğünü biliyoruz. [1]
kampanyalar tabii ki feministleri tek örgütlenme ve hareket etme biçimi değil. ama seslerini topluma duyurmak, dertlerini kadınlara anlatmak ve bir değişim yaratmak için başvurdukları en önemli araç.
bir ülkede aynı anda, birden fazla konuda birden fazla kampanya yürütülebilir çünkü talepler ve ihtiyaçlar arasında bir hiyerarşi yok. bir grup kadın sinema sektöründe ayrımcılık konusunda bir kampanya yürütürken başka bir grup kadın bedeninin medyada nesneleştirilmesine karşı mücadele yürütebilir.
kendimizi feminist olarak tanımlamak bizleri patriyarkayla ilgili her şeyi kapsayacak bir bilgi ve deneyimle donatmıyor, bunu sağlamak, egemenliğin farklı alan ve biçimlerini anlamak mücadelenin bir parçası. o yüzden her kampanyanın arkasında ya da daha doğru bir ifadeyle öncesinde belli bir düşünce emeği olmalı, bir kampanyanın teması belirlendikten sonra talepleri, gerekçeleri için farklı deneyimleri olan kadınların birlikte fikir üretmesi, tartışması gerekiyor. bazen birimize çok makul gelen bir nokta bir başkası için aynı anlamı ifade etmez ve birbirimizi ikna edebilir veya hepimizi kapsayan bir sonuca varabiliriz. bundan sonra sloganlarımızı, taleplerimizi farklı araçlara yansıtırız.
bir örnekle derdimi anlatmak istiyorum.
türkiye’de feministlerin unutulmaz kampanyalarından biri olan ve siyasal hafızası minicik olan ülkemize ne ifade ettiği asla unutulmamış bir simge armağan etmiş olan mor iğne kampanyası kampanyayı yürüten kadınların tacizin anlamı, kendilerine ne hissettirdiği, karşı çıkma deneyimlerini paylaştıkları bir süreçle başladı. mor iğne, geçmişte kadınların toplu taşımada kendilerini fiziksel olarak taciz eden erkeklere karşı gizliden kullanmak üzere yakalarının iç kısmında taşıdıkları iğnelerin, dışarıya çıkartılmış, önceki gibi kendini savunmayı değil saldırıyı hedefleyen, süslenmiş, tehdit de içeren bir formuydu. ve bu yeni form belli bir düşünme süreciyle ortaya çıkmıştı. gözardı edilemeyecek kadar çarpıcı bir simgeydi. kampanya tüm toplumun sokakta cinsel taciz üzerine düşünmesini sağlarken, bir teşhir aracı olarak, sokak konuşmalarıyla vapurlarda, pazarlarda mor iğne satılmıştı. ve birçok sonuç elde etti; en başta tacizin meşruiyetini kaybetmesini sağladı.
hafızama çok güvenmiyorum ama hatırladığım son geniş kapsamlı kampanya kürtaj yasağına karşı olandı. sosyal medyada tartışmalar oldu, sokak eylemleri düzenlendi, medya -şimdi aynısı mümkün olabilir mi bilmiyorum ama- çok etkili biçimde kullanıldı. kürtaj ve korunma konusunda bir broşür hazırlandı, kürtaj olma ihtiyacı olup da bu hizmete ulaşamayan kadınlara yardımcı olacak adresler bulundu.
bugün feministler erkek şiddetiyle mücadeleye odaklanıyor. bunun son derece haklı ve gerekli olduğuna şüphe yok ama yeterli olmadığını düşünüyorum. ama bu noktada şunu da hatırlatmak istiyorum. bilindiği gibi feministlerin ilk kampanyası da şiddetle ilgiliydi. o kampanya çok değerli bir kurumsallaşmayla, mor çatı’yla taçlandı. mor çatı tekil bir kurumdan öte erkek şiddetine karşı bir araç olarak sığınakların gündemleşmesini, hayata geçirilmesini de sağladı. bugün şiddetle mücadele konusunda da belki farklı araçlara ve taleplere ihtiyacımız var ve onları bir kampanya sürecinde belirleyebiliriz. örneğin geceleri şehirlerin daha güvenli olması için bir kampanya yürütmek, hem sokakları hem de mekânları daha güvenli kılacak öneriler, denetleme mekanizmaları geliştirmek mümkün.
şunun altını çizeyim. dünyanın başka yerlerinde de son yirmi yıldır feminizm, karma siyasetin konusu sayılan meselelere -örneğin devletler arası ilişkiler- kendi bakış açısıyla bakıyor ve söz üretiyor, üretiyoruz. bu çok değerli ve dünyayı kökünden değiştirebilmek içi gerekli. ama aynı zamanda kendimize has, başka kimsenin ele alamayacağı gündemlere odaklanmazsak bir hareket olarak varlığımızı anlamlandırmamız güçleşir. feminizm, her konuya bir de kadınlar açısından bakan bir düşünce değil, kadınların bakış açısını, deneyimlerini, ihtiyaçlarını, taleplerini siyasetin, toplumsal dönüşümün merkezine taşıyan bir hareket. bunun için kendi gündemlerimizi ihmal etmememiz gerekiyor ve o gündem erkek şiddetinden ibaret olamaz çünkü patriyarka erkek şiddetinden ibaret değil.
geçen hafta ele almaya çalıştığım çocuk bakımı ve kreşler de, belediyelerden sendikalara ve tabii babalara uzanacak bir etki alanıyla, iyi bir kampanya teması değil mi?
feminizm eleştirel bir kuram, çok güçlü bir öfkenin ötesinde bir kurucu irade. her feministin kafasında, bir sistem olarak patriyarkayı, egemen sınıf olarak erkekleri tehdit edecek onlarca fikir, öneri var. onları kampanyalarla örgütlemenin zamanı gelmedi mi?
Dipnot:
[1] bknz. güldünya’nın hak ettiği ilgiyi görmemiş kitabı: yeni güney asya feminizmleri, srila roy, kolektif çeviri, istanbul, 2014.
Kaynak: Kadın İşçi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.