özlem zengin’den aile ve sosyal hizmetler bakanı mahinur özdemir göktaş’a, selçuk belediyesine, sağlık ocağına kadar uzanan ve maaşları bizim vergilerimizle ödenen sorumluların uykularının kaçması gerekir, bizim sayemizde
izmir’in selçuk ilçesinde çocuk yaştaki 5 kardeşin elektrik sobasından çıkan yangında can vermesi toplumumuz hakkında çok şeyi gösteren, çok acılı bir olay.
bunların bir kısmı geçtiğimiz 10-15 yılda gerçekleşen gelişmelerin sonucu.
öncelikle, daha önce kadın ve aile sağlığı merkezlerinde ücretsiz olarak kolayca ulaşılan doğum kontrol yöntemleri ve tabii kürtaj hizmeti, 2012’de gündeme getirilen nüfus artışı siyasetiyle birlikte geri çekilmeseydi, belki de çocukların annesi 27 yaşında 5 çocuk sahibi olmayacaktı.
eşi hapiste olan bu kadın ve çocukları, ev denemeyecek, baraka bile denemeyecek bir mekânda yaşamaya çabalıyorlarmış. devletin ve belediyenin maddi destek yaptığı söyleniyor, bu muhtemelen doğrudur da. bu “konut” defalarca -iddia edildiğine göre bir yıl içinde 18 kez- ziyaret edilmiş; yine iddiaya göre “gözlem ve destek” sağlanmış. gözlem sağlamak ne anlama gelir bilemiyorum, özlem zengin’in açıklamasındaki “annenin yaşam tarzı” ifadesinin kaynağı olabileceğini düşünüyorum ama desteğin bu insanları insana yakışır, güvenli bir konuta taşımayı içermediği ortada.
annenin çocuklarından ayrılmak istemediği söyleniyor, bunun anlamı onları yetiştirme yurdu benzeri bir yere teslim etmek istememesidir. bu endişelerinde ne kadar haklı olduğunu anlamak için binbir hileyle, resmen esir alınan dilek ekmekçi’nin anlattıklarını hatırlamak yeter.
geniş ailenin çözünmesi ve özellikle iç göçler sonucu, kadınlar çocuklarının bakımı ya da onlara göz kulak olunması konusunda ailelerindeki başka kadınlardan destek alamıyor. bu desteğin çocuk bakımının kadınlar için hiç bitmeyen bir süreç olması anlamına geldiğini unutmamak gerek tabii, kadınlar çocuklarına, ardından torunlarına hatta bazen onların da çocuklarına bakıyor. ücretli çalışanlar da ileri yaşlarda emekli oldukları için torunlarına bakmaları beklenebiliyor.
ailesinden ayrı, başka bir ülkede çalışan kadınların -özellikle de hasta/yaşlı/çocuk bakımı gibi- yatılı işlerde çalışanların çocuklarını memleketlerinde annelerine bıraktıkları, onları aylarca göremedikleri de vaki.
geniş aileyle eş zamanlı olarak sosyal devlet de çözündüğü için kamu, çocuklarıyla baş başa kalan kadınlara ücretsiz bir çözüm önermiyor.
diğer yandan, muhafazakârlık propagandası ve dayatması altında geçirdiğimiz yıllar boyunca toplum atomize olduğu ve kolektivizme dayanan gelenekler ortadan kalktığı için komşuluğun fitne fücur dışındaki işlevleri eridi gitti. böylece, bu çocuklara birkaç saat göz kulak olacak bir komşu olmadığı gibi, evde yangın çıktığını görüp müdahale edecek bir komşu da yokmuş, anlaşılan.
ama şu da aklıma geliyor; bu aileden uzak durulmasının babanın cezaevinde bulunmasıyla ilgisi olabilir mi?
böyle bir konuda tahmin yürütmek güç. ama yoksullaşmanın suçla geçinme çabalarını artırdığına şüphe yok. diğer yandan suçla geçinenlere yönelik dışlama da sürüyor. böylece, bu insanlar ve aileleri yalıtılmış bir hayata mahkum oluyor. örneğin hırsızlık suçunun cezası hapis yatmaktan çok daha geniş olabiliyor, en basiti okulda çocuğunla başka çocuklar konuşmuyor.
toplumun kendi ürettiği ama dışına itmeye çalıştığı bu insanlar sadece yardım ve yargılama faaliyetlerinin değil politikanın da konusu olmalı bence. özellikle kadınlar açısından, “batağa sürüklenme” ve “bataktan çıkartma” dışında kavramlarla düşünebileceğimiz süreçlere ihtiyaç var.
o beş kardeşin, alevler bedenlerini sarmadan önce, dumandan bayılmış olduklarına inanmak istiyorum. annelerinin acısını anlamaya gücüm yetmiyor.
bu facia, üretimin ve toplumun, kâr etme amacıyla değil insanın hayatını, refahını ve mutluluğunu önceleyen bir biçimde örgütlendiği bir dünyada yaşanmazdı. dünyanın her yerinde büyük ihtiyaç duyulan bu muazzam değişiklik yani üretim araçlarının mülkiyetinin kamuya ait olması bugün yaşadığımız çok şeyi değiştirir. ama bu çocukların ölmeyeceği koşulların sağlanmasını herhangi bir biçimde ertelemeye hakkımız yok, buna gerek de yok. bazen kapitalizmi teşhir etme ve bir devrimin gerekliliğini ortaya koyma yönündeki haklı arzunun hak mücadelesi içinde talepler üretilmesini savsaklatabildiğini düşünüyorum.
oysa bugün yapılacak çok şey var. en başta akp grup başkanvekili özlem zengin’den aile ve sosyal hizmetler bakanı mahinur özdemir göktaş’a, selçuk belediyesine, sağlık ocağına kadar uzanan ve maaşları bizim vergilerimizle ödenen sorumluların uykularının kaçması gerekir, bizim sayemizde.
bir daha asla! demek istiyorsak, ücretsiz doğum kontrolünden konut desteğine kadar uzanan talepler için mücadele etmemiz gerekiyor. gelecek nesilleri kurtaracak o devasa dönüşüm de bu mücadele içinde filizlenecek.
Kaynak: Kadın İşçi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.